Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Melville'in tütünü



Toplam oy: 1675
Öykülerde en dikkat çeken yan, Melville'in sosyal damarı; sınıf çelişkileri, kadın erkek eşitsizliği, zengin züppeliği gibi konularda kalem oynatıyor olması.

Kaptan Ahab ile tanışıp onun Moby Dick’in peşindeki büyük seyahatine şahit olan her okur, Herman Melville’i tazim ile anar. Hele ki Moby Dick’i çocukluk çağında okumuşsa, maceranın epikliği bir tarafa, çocukluğun büyütece tutulmuş merak ve hevesinde adeta bir efsaneye dönüşür. Kâtip Bartleby’yi ise okuyanın bir daha unutamadığı, hele hele, bir daha unutamayıp aman vermez bir ince alaycıya dönüştüğü söylenir. Enis Batur’un Kara Mizah Antolojisi’nde katibimize bir oda ayırmayışına en çok onlar içlenirler. Yüzlerinde hem ağır hem de müstehzi bir ifade vardır.

 

Gelgelelim, Melville’i yalnızca toplu öyküleriyle tanıyanlar ise onda hehangi bir fevkaladelik bulmazlar. 19. yüzyıl Amerikan edebiyatçılarının toplandığı bir akşam yemeğinde, ona, aralardan pek de dikkat çekmeyecek yerlerden bir sandalye ayarlamayı uygun görürlerdi herhalde. Çağdaşı Walt Whitman’ın yanına oturturlar mıydı, onu bilemiyoruz. Nitekim ahir ömründe de Melville, Moby Dick’in getirdiği kısa şöhretin arkasından unutulmuş, tekrar hatırlanması ise 20. yüzyılın ortalarını bulmuştur. Yayıncısı Harper’s Brothers’ta çıkan yangında Melville’in henüz satılmamış kitaplarının tamamının yanmasının da bunda etkisi olduğu söylenebilir elbet.

 

Okumamayı tercih ederim!

 

Melville’in toplu öyküleri, Ne Denizsiz Ne Tütünsüz ismiyle kitaplaştı. Yazarın “Benito Cereno”, “Billy Budd” gibi denizle, denizcilikle ilgili novellaları dahil edilmediğinden, toplu öyküler tütünsüz kalmasa da denizsiz kalmış. Yine de Melville’in en iyi öyküleri olan “Elma Ağacı”, “Fukara Tatlısı”, “Zengin Kırıntıları” ve “Bekâr Erkekler Cenneti ve Bekâr Kızlar Cehennemi” ise okura tatmin edici ve keyifli bir okuma sunmayı başarıyor.

 

Mezkur öykülerde en dikkat çeken yan, Melville’in sosyal damarı; sınıf çelişkileri, kadın erkek eşitsizliği, zengin züppeliği gibi konularda kalem oynatıyor olması. Bu güçlü sosyal damar, Melville’in gözlem gücüyle birleşince ortaya keyifli bir okuma çıkıyor. Ama en ilgi çekici olanı, “Elma Ağacı”. Bu öyküde Melville, Batılıların zihninde sıkıca yer edinmiş perili, hayaletli tavan arası fikri üzerinden çok keyifli bir rasyonelite-irrasyonelite, akıl-ruh, bilim-inanç tartışmasına gidiyor.

 

Herman Melville portresini, yazarın dehasını damıttığı Moby Dick, Kâtip Bartleby gibi eserler olmadan çizmeye çalışmanın onu çok çok eksik tanıtacağı aşikar. Belki de şöyle söylemek lazım: Bazı yazarlar dehalarını tek bir -nadiren iki- kitaba damıtırlar. Biz okurlar da o tek kitabı alıp baş tacı eder, diğer kitaplarını da o tek bir kitabın yüzü suyu hürmetine okuruz. Melville için de bu böyledir. Kimisine göre o eser Moby Dick, kimisine göre ise Kâtip Bartleby’dir. Ne Denizsiz Ne Tütünsüz’deki öyküler ise, bu kitapların hatrına okuduğumuz öykülerden... Bir öykü vasatına göre keyifli öyküler olsalar da, bir Kâtip Bartleby değiller. O yüzden, okumamayı tercih ederim!

 

 


 

 

* Görsel: Can Çetinkaya

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.