Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Metinlerarasılık



Toplam oy: 123
Edebiyat, Umberto Eco’nun tabiriyle bir “anlatı ormanı”. Bu anlatı ormanında bazen yolunu bulmak bazen de kaybolmak bize farklı zenginlikler katacaktır. Metinlerarasılık da bu zenginlikleri fark etmemizi kolaylaştıran bir araç hükmünde.

Bir edebi metni kaleme alırken daha önce hiç yazılmamış gibi davranma lüksümüz yok. Okuduğumuz, okumadığımız, açık veya gizli hayranlık duyduğumuz yahut hafife aldığımız, nefret ettiğimiz pek çok metin sayesinde veya onlara rağmen yazıyoruz kaleme aldıklarımızı. Zira boş kâğıda yazarken boş kafayla da yazarsak ortaya çıkan ürünün edebi kalitesinde ister istemez bir yavanlık bulunabilir. Dolayısıyla var olan metinlerin arasında yaşayan, onlarla hesaplaşan yazarların kaleminden doğuyor yeni metinler. Metinlerarasılık tabii ki tam olarak bu anlama gelmiyor. Ancak zihnimizin köşesinde bu cümlelerin de bulunmasında fayda var.

 

“Metinlerarasılık” yeni bir kavram. 1960’larda ortaya atıldı. Karnavalesk deyince aklımıza ismi gelen Rus biçimciler ekolünden Mihail Mihailoviç Bahtin’in “diyalojizm” kavramı İngilizceye Intertextuality olarak geçerken bizde batıya baktığımız için “metinlerarasılık” kavramıyla karşılandı. Ancak yeni kavramsallaştırılmış olması metinlerarasılığı yeni bir olgu yapmıyor. Hatta kadim bir uygulamanın yepyeni bir teorisinin olması işi fazlasıyla güçleştiriyor. Taşların tam olarak yerine oturamadığı bir alan “metinlerarasılık”.

 

METİNLERARASILIĞIN İLK 11’İ

Folklor ve Metinlerarasılık-Kubilay Aktulum

Metinlerarası İlişkiler-Kubilay Aktulum

Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti-Umberto

Eco

Etkilenme Endişesi-Harold Bloom

Metinlerarasılık ve Yazın Eğitimi-Muhlise

Coşkun Ögeyik

Romantik Ortadoğu Metinlerarası Bir

Deneme-Hayri K. Yetik

Metinlerarasılık Yöntemleri Ömer Seyfettin’in

Hikayeleri-Serkan Özdemir

Modern Azerbaycan Edebiyatında

Dede Korkut

Metinlerarası Çözümlemeler-Yrd. Doç. Dr.

Sedat Adıgüzel

Davutoğlu Süleyman Hikayesi Metinlerarası

Bir Okuma-Dr. Özkan Daşdemir

Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanının

Çağdaş Yorumları-Gonca Gökalp-Alpaslan

 

Elbette “metinlerarasılığı” modernizm ve daha da çok postmodernizmle ilişkilendirerek zihnimizde bir yere oturtmaya çalıştık. James Joyce’un Ulysses romanının pek çok boyutu, Antik Yunan destanlarından Odysseia ile irtibatı bu kavram üzerinden anlamlandırıldı. Ancak Shakespeare’dan Goethe’ye, Fuzuli’den Oğuz Atay’a pek çok yazar hem yazdıklarında başka metinlere atıfta bulundu hem de eserleri birçok kez farklı “metinlerarası” okumalara tabi tutuldu.

Edebiyat, Umberto Eco’nun tabiriyle bir “anlatı ormanı”. Bu anlatı ormanında bazen yolunu bulmak bazen de kaybolmak bize farklı zenginlikler katacaktır. Metinlerarasılık da bu zenginlikleri fark etmemizi kolaylaştıran bir araç hükmünde.
Metinlerarasılık metnin özgünlüğünü yok saymaz. Tam tersine “özgünlüğün” nerede aranmasına ilişkin daha muhkem yöntemler kazandırır okura ve yazara. Güneş altında yeni bir şey olmamasının bezginliğini üzerimizden atacaksa bu biraz da böylesi bir tahkimatla mümkün olacaktır.
“Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız” demişti İsmet Özel. Belki de “başkalarının metniyle başlıyor bizim metnimiz” demenin tam yeridir burası…
Neden olmasın?

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.