Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Ödül almak ya da reddetmek, işte bütün mesele bu!



Toplam oy: 1944
Thomas Bernhard
Yapı Kredi Yayınları

Ödüller bir yazar için eserlerinin değer bulması, takdir edilmek, beğenilmek, kıymet verilmek gibi bir çok iyi nitelikler taşır. Hele ödülün maddi bir yönü varsa, ödül şiltiyle birlikte bir de yüklüce para veriliyorsa yazara gelecek için güvence sağlayacağından daha da değer kazanır. Tüm iyi yanlarının yanında ödüllerin dezavantajları ve bolca tartışılacak bir sürü nitelikleri de vardır. Ödülü kabul etmekle yazar hem o ödüle hem de kendisini ödüllendiren jüriye değer vermiş olur. Ödülü koyanların da otoritesini bir anlamda onaylamıştır. Artık biyografisine o ödül de eklenecektir. Yani, karşılıklı bir alışveriş söz konusudur. O nedenle ödülleri alırken ince elemek sık dokumak bir yazar için önemlidir. 

Ödüllerden söz edildiğinde, Necatigil’in olduğunu sandığım şu öğüdü hatırlarım; bir ödülü alırken kimin adına verildiğini, kimlerin ödülü verdiğini ve daha önce kimler tarafından alındığına dikkat etmek gerekir.
20. Yüzyılın en önemli yazarlarından Thomas Bernhard, muhalif, ters kişiliği ile tanınır. Eserlerinde ülkesi Avusturya’nın tüm kurumlarını sert bir dille eleştirir. Avusturya’yı bir taşra olarak değerlendirir ve taşralıların dar görüşlülüğünü acı örneklerle dile getirir. Bernhard’ın eserlerinde sanat kurumlarının ayrı ve özel bir yeri vardır. Başta Avusturya Devlet Tiyatrosu olmak üzere tüm önemli sanat kurumları ve onların yöneticileri onun sert dilli, isim vereek yaptığı ağır eleştirilerine hedef olur. Belli başlı tüm eserleri Türkçede yayınlanan Thomas Bernhard’ın bu tavrını bildiğim için yeni yayınlanan eseri Ödüllerim’i de hemen satın aldım. 

Ödüllerim Almancada Thomas Bernhard’ın bütün kitaplarını yayımlayan Suhrkamp Verlag tarafından 2009 yılında yayınlanmış. Kitap Thomas Bernhard’ın ölümünden kısa süre önce editörüne sözünü ettiği, daha sonra da terekesinde tamamlanmış bir dosya olarak yayına hazır durumda bulunmuş bir eseri. Bernhard’ın tüm eserlerini başarıyla Türkçeye çeviren usta çevirmen Sezer Duru Ödüllerim’i hızla Türkçeye kazandırmış, Yapı Kredi Yayınları da aynı hızla yayınlamış. Sanırım Türkçe Ödüllerim’in yayınlandığı ilk yabancı dil oldu.

Ödüllerim’de Thomas Bernhard  kendi ifadesiyle aldığı “12 ya da 13 ödülün 9’u”nu yazmış. 90 sayfalık bu küçük kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Thomas Bernhard aldığı ödüllerin hikâyesini anlatıyor, ikinci bölümde de ödül törenlerinde yaptığı “Konuşmalar” var. Ödüllerin hikayeleri tam anlamıyla birer kara mizah öyküsü. Üstadın ince zekası ile başta kendi olmak üzere ödüllerle ilgili hemen her şeyle fütursuzca dalga geçtiğini görüyoruz. Ödüllerim, aynı zamanda Thomas Bernhard’ın en otobiyografik eserlerinden. Kendinden, annesini genç yaşta kaybettiği için hayatta en yakını olan teyzesi ile ilişkilerinden, yakın – uzak bir çok tanıdığından söz ediyor, hayat hikayesinden ilginç anekdotlar anlatıyor. Ödülü kabul etme evresinde neler düşündüğünü, ödülü almaya gidişini, törenlerde yaşananları, ödül sonrası kazandığı para ödüllerini nasıl harcadığını tatlı dille ve her zamanki kendine has üslubu ile anlatıyor.

İkinci bölümde yer alan ödül konuşmaları ise tam anlamıyla zehir zemberek. “Konuşmam için hiçbir konu bulamadım. Her zamanki gibi dünyanın berbat durumuna mı değinsem diye düşündüm. Yoksa azgelişmiş ülkelere mi? Yoksa ihmal edilen sağlık sigortasına mı? Yoksa okul çocuklarımızın kötü olan diş sağlığı sorununa mı? Yoksa devletin kendisine ya da sanatın kendisine ya da kültürün kendisine mi değinsem? Yoksa kendim hakkında mı bir şeyler söylesem? Hepsini de itici ve iğrenç buldum,” deyip sıradan konuşmalar yaptığını söylese de  ödül vermeye gelen Kültür Bakanı’nı çıldırtıp salonu terk ettirecek kadar ağır konuşmalar yapmış.   

Tabii sıkı Thomas Bernhard okurlarının en çok merak ettiği her şeye karşı olarak tanıdıkları büyük ustanın aralarında Alman Endüstrisi Birliği Kültür Dairesi Ödülü, Özgür Hansestadt Edebiyat Ödülü, Eyalet Ticaret Odası Edebiyat Ödülü gibi daha adlarından pek de önemli olmadıkları anlaşılan ödülleri niye aldığı. Hangi gerekçeyle olursa olsun üstadın bu ödülleri aldığını bilmek karizmasını gözümüzde biraz sarsıyor. Sanırım bu nedenle biyografilerinde hiç aldığı ödüllerden söz edilmiyor. Thomas Bernhard, bir ikisi dışında hemen hepsini alma gerekçesi olarak para ihtiyacını gösteriyor. En iyisi sözü Thomas Bernhard’ın Avusturya Devlet Edebiyat Ödülü’nü alması hakkında yazdıklarından bir paragraf ile noktalayalım.

“İnsanlar bana bu büyük devlet ödülü diye adlandırılan ödülü şimdiye kadar kimlerin aldığını sorduklarında her seferinde bir yığın götleğin aldığını söylüyordum, bu götleklerin kimler olduğunu sorduklarında da onlara bir yığın götleğin adını sayıyordum, hiçbiri de bunları tanımıyordu, ama ben bu götlekleri tanıyordum. Bu sanat senatosu da bir yığın götlekten oluşuyor diyorlardı, çünkü sen kültür senatosundakilerin hepsini götlek olarak niteliyorsun. Evet, diyordum, sanat senatosundakilerin hepsi de götlek, hem de Katolik ve rasyonal sosyalist götlek, ilaveten Yahudi olmak gibi bir özrü olan birkaç kişi. Bu sorular ve yanıtlar midemi bulandırıyordu. Ve bu götlekler diyordu insanlar, her yıl yeni götlekleri, büyük devlet ödülünü veren, kendini sanat senatosu diye adlandıran senatolarına, ki orası devletimizin içinde kökü kazınmayan, sapık bir saçmalıktır, seçiyorlar. En mankafaların ve itoğlu itlerin toplandığı yerdir, diyordum her seferinde. Ve küçük devlet ödülü nedir ki? diye soruyorlardı ve ben, küçük devlet ödülünün bir yetenek desteği olduğunu ve onu şimdiye kadar sayısız kişinin aldığını söylüyordum, işte ben de şimdi onların arasındayım diyordum, çünkü bana ceza olarak verildi küçük devlet ödülü. Neyin cezası olarak? diye soruyorlardı ve ben yanıt veremiyordum. Küçük devlet ödülü, diyordum, otuzundan sonra verildiğinde hainliktir ve ben de şimdi nerdeyse kırkıma geldiğime göre, daha büyük bir hainliktir. Ama bu akıl almaz hainlikle başa çıkacağıma yemin ettiğimi söylüyordum ve bu akıl almaz hainliği reddetmeyi düşünmediğimi. Yirmi beş bin şilini reddetmeye niyetim yok diyordum, para düşkünüyüm, karaktersizim, ben de bir domuzum.”

Thomas Bernhard’ın Türkçede başlıca yapıtları:

Wittgenstein’ın Yeğeni, Metis, 1989
Kahramanlar Alanı, Can, 1992
Neden. Bir Değini, Mitos, 1993;
Mahzen. Bir Vazgeçiş, Mitos, 1994
Soluk. Bir Karar, Mitos, 1997
Soğukluk. Bir Dışlanma, Mitos, 1997
Bir Çocuk, Mitos, 1997
Tiyatrocu, Mitos, 1999
Odun Kesmek, YKY, 1999
Bitik Adam, YKY, 2000
Eski Ustalar, YKY, 2002
Ses Taklitçisi, YKY, 2003
Yok Etme, YKY, 2005
Don, YKY, 2006
Beton, YKY, 2007
Yürümek - Evet, YKY, 2009

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.