Beden, simgelerden oluşmuş bir otobandır. Diyebilirim. Bir başkası, heykeltıraş elinden geçmiş bir mücverdir sadece diye tanımlayabilir. Kimi, ulvi bir manası olduğunu iddia ederken kimi derhal büyüyüp onu başarılı ve çalışkan bir porno star atölyesi haline getirmek için uğraşır. Fazla anne bir kadının eline ne geçtiyse tıkıştırdığı bir çekmecedir bazen beden; bazısı için kalabalık ortasında havaya uçurulabilecek bir fünye yuvasıdır ancak. Kutsal da sayılabilir, terk edilmesi gereken bir hücre de. Onun içinde Nirvana’ya da ulaşılabilir, cehennemin dibine de. Leş, kadavra, naaş olup olmayacağı sosyal takdirse de, beden, canlının agorafobi hastası ruhunu kısmen tecritte tuttuğu etten bir kutudur nihayetinde. Diyebilirim.
Nasıl yaklaşılırsa yaklaşılsın bir bedeni en yakından inceleyen elbette o bedendeki kişinin ta kendisidir; hastalık, kusur gibi insandan insana farklılık göstermeyecek habis noktaların tespiti, ifşası yahut gizlenmesi o kişinin tekelindedir. Zaten namus adı verilmiş özel mülkiyet yasasının temel ilkesi de şudur: Gösterme ki işitilmesin. Tembellik sosyolojisinin kaynağı, bedenin özgüveni kaybedip özsaygı için mücadeleye girişmesindedir.
Siz nelere sahipseniz, onlarla yetinmeyip de öteye geçmeye çalışırsanız, bunu başarabilirsiniz; ama geçtiğiniz yerde artık eskisi gibi bir siz bulunmayacaktır. Başarının sırrı, mutasyondur. Diyebilirim. Bir başkası, başarının sırrı yataktaki performanstır diyebilir. Diğeri, yataktaki performans önemliyse de başarının sırrı yataktaki mutasyondur varyasyonuna gidebilir. Düşünceler daima kaos meraklısıdır; hele hele meselenin ucu iktidar olmaya değiyorsa. Örneğin bir erkek penis boyunu dert etse de hiçbir kadın dölyatağı boyu konusunu tartışmamıştır. Kadınların kilo (enlem), erkeklerin boy (boylam) takıntısı da yatay-dikey hiyerarşiyle açıklanabilir; kadınlar mobbing taraftarıyken erkekler genellikle aşağı/yukarı çatışmalarda yer alacaktır. Kuşkusuz, komiktir bu itiş kakış – kimse dışarıda kalamaz – hepimiz bu salaklığın heveskâr yaratıcısı ve zavallı kurbanlarıyızdır. Diyebilirim.
Freud’un etkisi altında kalıp libidonun neredeyse tamamını cinselliğin tebaası ilan etmek istemesek de saplantıların çoğunluğunun cinsellikten doğan kimlik çıkıntıları yahut bunalım gag’leri olduğu da kesin; bu mevzularla ciddi biçimde cebelleşen sanatçılardan söz edilebileceği gibi yine bu mevzularla dalga geçerken çağını, dönemini, coğrafyasını tefe koyan sanatçıları da atlamamalı. İnsanın basit bir kurgudan ibaret hayatı, zaafları ve takıntıları yüzünden sonunda kan akan bir vodvile dönüşebiliyor. Hele bu neredeyse bütün fanteziler için seferberlik ilan edilmiş bir gerçeküstücülük de taşıyorsa eğlenmemek için hiçbir neden yok.
Mykle Hansen, Çivisi Çıkmış Boklu Dünyanın Azgın Pompacıları’nda toplanan üç kısa romanında (Canavar Yaraklar, Agnes Cuttlebottom’ın Merkezine Yolculuk, Çivisi Çıkmış Boklu Dünya) sırasıyla penis / internet üzerinden cinsel yardım, yaşlı bir orospunun çevresindeki entrika dolu cennet ve obez / zayıf çelişkisinin bir hayatta kalma uğraşına sürüklenişini anlatırken demin söyleştiğimiz noktalardan da geçiyor ve kalemini mizaha batırarak yazıyor. Diyebilirim.
Bizarro Fiction olarak adlandırılan çağdaş bir akım içersinde grotesk, hiciv ve absürdün harmanlandığı yıkıcı, ilginç, düşündürücü, garip ama neşeli eserlerdir bunlar; 2005 yılından beri bu adla anılan kitapların yazarları içinde Hansen haklı bir üne sahip.
Muhafazakâr okura zaman zaman ‘iğrenç ve kaba’ gelmesi olası anlatımı, genç nesil içinse bir şölen ve esin ziyafeti. Diyebilirim.
Hamamda elleriyle önünü kapatıp kıçı açıkta dolaşanlara eğer varsa kötü bir niyet, nereye bakmak daha makuldür ve o zaman neden orayı kapatmazsın sorusunu sormak içinse bu kitap bile yetersiz kalabilir.
çivisi çıkmış boklu dünya bölümünde, dikkatin obez/zayıf çelişkisinden çok sistemin sınıfsal (genel anlamda) işleyişine, özellikle de " lümpen " bireye dikkat çekmesi de unutulmamalı tabi..
Yeni yorum gönder