Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Özel detektif neyin peşinde?



Toplam oy: 940
Tarquin Hall
Büyülü Fener
Dünya edebiyatının günümüzde bir fotoğraf karesine sığmayacak kadar genişleyen detektifler ailesine bir kahraman daha katıldı, Vish Puri.

İngiliz yazar Tarquin Hall, Vish Puri polisiyelerine Kayıp Hizmetçi Vakası ile 2009 yılında başlamış. Ardından Gülmekten Ölen Adam Vakası (2010) ve Praise for The Case of the Deadly Butter Chicken (2012) yayımlanmış. The Case of the Love Commandos isimli dördüncü macera da geçen sene içinde okuyucuyla buluşmuş.

 

Tarquin Hall'ın Hindistan'da gazetecilik yaptığı zamanlardaki gözlemlerine dayanarak yarattığı bu Pencaplı sevimli detektif, Türkçede –şimdilik– ilk iki kitabı ile karşımızda. Detektifimiz Vish Puri, art arda yayımlanan bu iki macerasında muammayı kendine özgü yöntemlerle çözmeyi başarırken, Tarquin Hall ise Hindistan'ın çok renkli, trajikomik siyasi ve toplumsal tablosunu çiziyor.

 

Hindistan'ın "Sherlock Holmes"u

 

Vish Puri elli bir yaşında, kısa boylu, tıknaz, Hindistan'ın orta halli kastlarına mensup bir adam. Yani dış görünümü ile karizmatik sayılmaz. Ne var ki "En Özel Dedektifler Şirketi"nin çözdüğü davalarla kanıtladığı becerisi sayesinde kendisini kabul ettirmiş, hatta ün sahibi olmuş bir detektif. Hintlilerin başka bir detektif ismi bilmemeleri nedeniyle olmalı ki sıklıkla Sherlock Holmes ile kıyaslanıyor ama bundan hiç hoşnut değil. Çünkü onun "guru"su, İsa’dan üç yüz yıl önce yaşayan, casusluk ve soruşturma sanatını kuran filozof-devlet adamı Chanakya. Chanakya’nın, neredeyse iki buçuk milenyum önce, yerleştirdiği gizli ajan yoluyla istihbarat toplama yöntemini bir esrarı çözmenin en sağlam yolu olarak gören Puri'nin de bir dolu ajanı ve o ajanlarına da isim takma huyu var. Mesela her duruma uyabildiği “bir sürü yüzü olması” nedeniyle Bayan Neena'ya Yüz Kremi adını takmış. Yeni şoförüne El Freni, aşırı derecede tembel ofis çalışanına da Kapı Tamponu adını layık görmüş. Aslında herkese bir isim takmayı seviyor. Başta kendi ismini bile kendisi takmış. Vishwas'ı “Vish Puri”, yani “dilekleri gerçekleştiren”e çevirmiş. Karısının kısaltması ise Rumpi...

 

Karısı, annesi, çocukları, şüphelileri, suçluları, kurbanları, ajan ve muhbirleri, kısacası bir hayli kabarık sayıdaki şahıslar kadrosuyla mizahi bir atmosfer yaratmış Tarquin Hall. "En Özel Dedektifler Şirketi" adını kullanarak gönderme yaptığı Alexander McCall Smith'in Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu dizisi gibi Vish Puri dizisi de mizahla birlikte yerel kültür ve zihniyet biçimlerini öne çıkarıyor. Ancak Alexander McCall Smith'in Bostwanalı detektifine nazaran Vish Puri'nin çözülmesi gereken dosyaları daha gerçek, daha ciddi ve ölümcül. Kayıp Hizmetçi Vakası tam da bu türden bir muammayı barındırıyor.

 

Delhi'nin tanınmış ve zengin avukatlarından birisinin evinde çalışan hizmetçinin kaybolması, ardından kızın bir cinayete kurban gittiği iddiaları ve nihayet avukatın şüpheli olarak tutuklanması sonucu Puri işe karışır. Araştırmaları Puri ve ekibini Puri’nin “Bağlantı Noktası” dediği oluşuma götürür. Yani ülkeyi yöneten siyasetçi, kıdemli bürokrat, işadamı ve siyasetçi kılığındaki mafya babalarının dünyasına. Gülmekten Ölen Adam Vakası’nda ise bu dünyaya bir tarikatın da eklenmesiyle tablo neredeyse tamamlanacaktır...

 

Gerçekçi ve akılcı

 

Yerden tasarruf etmek amacıyla Puri'nin maceralarını uzun uzadıya özetlemiyorum. Söylenmesi gereken; her iki hikayede de merak ve gerilimle toplumsal gözlem ve eleştirinin, mizahla trajedinin başarılı bir kurguyla iç içe geçmişliği. Kısacası her birini ölçülü bir biçimde kullanmış Tarquin Hall.

 

Tarquim Hall'ın gözlem gücüne, ahlak ve adalete anlayışına, insanları tahlil etme olgunluğuna, mizah duygusuna ve rasyonel akla sahip Hindistanlı bir detektif tiplemesi yaratmasında -muhtemelen- kitap endüstrisinin "yeni"lik arayışına cevap verme ihtiyacı da etkili olmuştur. Önemli olan bu tarz zorunlulukları avantaja çevirebilmektir. Nitekim Tarquin Hall insanı, toplumu, gelenekleri, yeni yaşam tarzlarıyla Hindistan'ı çok iyi kullanmış; üstelik otantizm çiğliğine hiç düşmemiş! Tersine, Hindistan'a Vish Puri'nin merceğinden bakan Hall, "uzak şark" haresini paramparça edecek görüntüleri yakalıyor. Bunun Puri'deki karşılığı hüzün ve kaygıdır: “Bugünlerde Delhi’de çalışırken böyle bir kayma yaşıyordu. Dilencilerin ve çiftçi intiharlarının Hindistan'ıyla köpüklü İtalyan kahvesi satan kafelerin Hindistan’ı paralel boyutlar gibiydi. Puri iki dünya arasında gidip gelirken, bu dünyanın yalnızca büyü, illüzyon ve toplu rüyadan ibaret olduğunu söyleyen eski bir Hint sözünü düşünürken buldu kendini."

 

Tarquin Hall'ın detektifinin modern Hindistan'ında elle tutulacak hiçbir şey kalmamış sanki; "çözülemiyorsa, çözme zahmetine girme" şiarını benimsemiş Delhi Polisi, her biri bir yaşam koçuna, öğretileri kişisel gelişim kılavuzuna dönüşen ve bu sayede hem servetlerine hem de güçlerine güç katan tarikatlar, her türlü manipülasyona açık borsa kurumu, satmaya çalıştığı tek şey sansasyon olan medya, çürüyen hukuk sistemi, çevre kirliliği, kastlara ayrılmış toplumsal yapının eşitsizliği, kesif bir yoksulluk, kısacası "dürüst kalmayı neredeyse olanaksız" hale getiren bir sistem... Öyle ki, böyle bir sitem içinde zaten hiyerarşiye ve otoriteye alışık insanlar bir şeylere inanmaya ihtiyaç duyuyor, kandırılmak istiyorlar...

 

Dili, dini, kültürü, ve coğrafik konumuyla çok uzağımızda ama Hindistan'ın maddi ve menevi değişim seferberliğini yansıtan görüntüleri -ne yazık ki- çok tanıdık bulacaksınız. Tarquin Hall Vish Puri polisiyeleri ile sadece katilleri değil aynı zamanda üçüncü dünya ülkelerinin ortak kaderlerini de yakalıyor.

 

 


 

 

* Görsel: Dilem Serbest

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.