Kafam çok karışık. Aslında gündelik hayatta da çok net biri sayılmam. Hani bir karar verip hırsla eyleme geçen adamlar vardır ya, ben onlardan değilim; mesela kimseden şöyle dolu dolu nefret edemedim, Aliye Rona’nın canlandırdığı kadınlar gibi filan; bugüne kadar hiçbir tartışmadan galip çıkamadım bu yüzden, tam tartışma hararetlenmişken birdenbire zihnime musallat olan ters açı şeytanı yüzünden olaylara rakibimin/muhatabımın gözünden bakmaya başlıyorum: “Vay canına, adam haklı beyler”. İşte böyle herkes haklı; her şey çok karışık.
Emrah Serbes’in İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı Hikâyem Paramparça’yı okurken de kafam karışıktı; 'Galip İşhanı' hikayesine gelene kadar sürekli aynı soruyu sordum kendime: Ben bu kitabı sevdim mi? Sevmediğimi sandığım şeyler oldu; özellikle ilk parçalarda çok fazla arabesk vardı. Ama sonra kendi kendime şöyle dedim: Arabesk güzeldir. İyi de Facebook’ta ve Twitter’da bunlara benzer bir sürü hikmetli, yapışkan, ibretli, sulu sepken, romantik, kahramanca, arsız, namus kumkuması sözler okumuyor muyum zaten? İşte birkaç örnek: “Karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır: Yaşayanlar birer sigara yakar”, “Sen gittin ve herkes ölmeye başladı”, “Öptüm ama içime çekmedim”, “Şimdi ateşe bakıyorum, ateşe benzemek için”.
(Görsel çalışma: Maria Sams)
Samimiyetle söylenmiş, dibine kadar gerçek tespitler de var ama, afili parçalarda. (Bu arada bu parçaların daha önce afilifilintalar.com’da yayımlandığını söylemiş miydim?) Genellemeler, genellemeler... Bütün genellemeler bir yanlışlığa kurban gitmeye meyyal. Yazar bazen aksine inansa da, bir sözü sırf afili duruyor diye söylemiş olabilir. Beğenilme ihtiyacı sağduyuyu köreltiyor mu acaba? Arabesk diyorum ama arabeskten beslendiğini saklamıyor Emrah Serbes, hatta onun için arabeskten, sokaklardan, en iyi (iyi derken yerli yerinde, tadında manasında) beslenen yazardır desek abartmış olmayız. Tamam da şu dumanlar arasından konuşan bar filozofuna ne demeli? Bar filozofu yine iyi de, bazen cebinde acil durumlar için aforizma biriktirmiş bir liseliye, Facebook bilgesine benzeyen şu ergene ifrit olmamak elde değil. Ergen Kaybedenler’den (vurgu bana ait) sonra beklentimizi haddinden fazla yüksek tutmuş olabilir miyiz? Herhangi bir yazarın karşılayamayacağı kadar yüksekti, itiraf edelim.
Aslına bakılırsa Erken Kaybedenler’in mükemmel tadını arayanlar eli boş ayrılmayacaklar Serbes’in hikaye evreninden. Çünkü ilerledikçe Afili Parçalar biraz daha derinleşiyor. Böyle gidiyor, kafam karışık demiş miydim? Ama Afili Parçalar’ın ikinci yarısıyla birlikte karmaşa kayboluyor. Serbes öykü yazmanın yeni bir yolunu bulmuş adeta. O yol, ben anlatıcıdan, muhabbet havasından geçiyor. Öykü yazmıyormuş gibi yazıyor yazar. Sözlü kültüre dayanan şu kadim hikaye anlatma usulü. Erken Kaybedenler’deki ergenler büyümüş, yirmili yaşlarında birer delikanlı (yahut orta yaşın eşiğinde) olmuşlar. Aşk acısından, şahsiyetli olmaktan, yazmak ve yazarlıktan, Ankara’dan, terk edilmekten, kadınlardan, ‘mütevazi hakikatlerden’, üniversiteden, işsizlikten bahsetmeye başlıyorlar. Muhabbetin dinleyen tarafı olan biz okurlar ise bu hoşsohbet ama trajik adamı ıslak ellerini yanlışlıkla -o nasıl bir yanlışlıksa- prize sokmuş gibi çarpılarak dinliyoruz.
Kayıp Kuşak
Emrah Serbes 1981 doğumlu. Benimle yaşıt. Her kuşak, kendini kayıp ilan etmeyi sever; İsmet Özel’in bir şiirindeki gibi, “Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar,” demeyi… Ama sanki 8o’li yıllarda doğanlar, 90’larda çocuk olanlar, 2000 kuşağı olan bizler daha çok ve farklı bir şiddete maruz kaldık; doğduğumuzda bir darbenin çiçeği burnundaydı daha; Türkiye kapitalizme doğru önce rahvan sonra tırıs bir koşuya yeni kalkışıyordu, metrolar, internet, internet, internet (evet üç kere) tek kanaldan çok kanala geçiş (televizyon), devrimsiz solculuk, müteahhit mücahitlik, liberal ekonomi, sitelere dönen mahalleler, ideallerin ölümü biz yaşarken oldu. Belki de yanılıyorumdur ama her bir parçanın farklı sebeplerden yazılmamış, bir sohbete kurban edilmiş, sıkıştırılmış öyküler oluşu yüzünden bile Afili Parçalar’ın etkisi, bizim kuşak üzerinde daha da yoğun olacak gibi. Bu paramparça hikayeler bizi kah çocukluğumuza götürecek kah üniversite yıllarına, metro aşklarına…
Galip İşhanı
Kitabın son öyküsü 'Galip İşhanı', diğerlerinden farklı değerlendirilecek bir öykü. Bu uzun öyküde, iyi bir öykü kitabı yazmış, ardından iki polisiye romanla bunu taçlandırmış Emrah Serbes’in anlatmaktaki ustalığının iyiden iyiye ön plana çıktığını görüyoruz.
Bir gazetenin üçüncü sayfasından fırlamışa benzeyen Galip’in bir yaralanma sonucu hastaneye düşüp nöbetçi hemşireye aşık olmasıyla başlıyor her şey. Tüm delikanlılığı ve vahşiliğine rağmen Nuran Hemşire karşısında çaresiz kalan, konuşamayan Galip, konuşamadıkça vahşileşiyor. Galip’in Nuran Hemşire karşısında durmadan kendini jiletlemesi, dikişlerini patlatması Erken Kaybedenler’deki ergenleri de hatırlatıyor aslında. Hani şu neden apartmanın girişindeki fotoselli giriş lambasını kırdığını sorduklarında, “Beni görmüyordu,” diye cevap veren öfkeli ergen. Sonunda bu acı ve hayatın gerçekleri tarafından soğukkanlılıkla terbiye ediliyor Galip. O bıçkın delikanlı, ‘Galip İşhanı Nuran Spor Kat: 2 No: 8’ adresinde bir spor mağazası sahibi, evli, çocuklu bir aile babasına dönüşüyor. Hayata karışıyor.
Hikâyem Paramparça, Emrah Serbes’in dördüncü kitabı. Özellikle anlatmaktaki rahatlığı ve bu rahatlık sayesinde elde edilen gücüyle; okurun elinden bırakmadan, bir çırpıda okuyabileceği bir kitap. Kitabın ilk metninde “(…) ve noktayı koyduktan sonra ardımda iyi kötü bir anlam bırakmak istiyorum. Artık bunun bir anlamı kalmadığını düşünsem bile böyle yapıyorum. Lanet olsun öyle alıştım çünkü, nasıl başlarsan öyle gider,” diyen Serbes bu kitapla iddiasının altında kalmayarak buruk da olsa bir anlam bırakıyor zihnimizde, tam olarak bu sözdeki ironiyi de içinde barındıran, anlamsızlığa gönderme yapan bir anlam.
Yazarı ilk kitabından beri takip eden sadık okurları, Behzat Ç. dizisinden tanıyanlar ya da adına afilifilintalar.com’dan aşina olanlar, Hikâyem Paramparça’yı heyecanla bekliyordu zaten.
bir sıvama işi gördüm orada.Temiz işçilik:)
Yeni yorum gönder