Linda Lovelace ya da gerçek adıyla Linda Boreman bazılarına hiçbir şey çağrıştırmayacaktır; 1949 yılında bir polisin kızı olarak dünyaya gelen ve koyu Katolik bir ailenin çocuğu olan Linda, ergenliğinin ilk yıllarına kadar “masum” biri olarak yaşadı. Ne olduysa yirmi yaşlarındayken oldu. Hamileliğinin ortaya çıkışı ile Linda kendi dışında yazılan hikayeye kurban edilmeye başlandı. Önce bebeği evlatlık verildi, ardından ağır baskıdan kaçıp bir butik açmak isterken bar işletmecisi ve kadın taciri Chuck Traynor’la tanıştı. Düşüş başladı. Evlendiler. Chuck, Linda’yı uyuşturucuya da alıştırıp İtalyan mafyasının hüküm sürdüğü 8 mm porno filmlerde oynamaya itti. Tam 16 mm’ye geçilmeye başlanmıştı ki çok dar bir bütçeyle küf ve bok kokan otel odalarında çekilen Derin Gırtlak, Linda’nın batak kıvamını arttırdı. Para kazanmadan sadece ava dönüşen Linda’nın üzerinden bu film 600 milyon hasılat yaptı. Sadece sıradan porno düşkünlerinin değil, tanınmış insanların da ilgisini çeken Linda; Frank Sinatra, ABD Başkan Yardımcısı Spiro Agnew, Warren Beatty, Truman Capote, Shirley MacLaine tarafından da izlendi. Sammy Davis Jr. onu evindeki özel partilere davet etti. Vajinası ağzında olduğu için oral seksle tatmin olan bir kadını canlandırdığı Derin Gırtlak kült film olmaya doğru yürürken Linda için de geri sayım başlamıştı. Pornoyu reddedip kadın hareketine katılarak “Siz benim tecavüze uğrayışımı izleyip bundan zevk aldınız.” diye haykırması kimi çevrelerde ciddi infial yaratırken kimine göre de, reklam kokan çıkışlar olarak görüldü. Linda’nın bütün güzel şeylerden söz etme hakkı elinden alındığı için bütün güzel şeyler o malum başkalarına kaldı; bütün güzel şeyler artık ulaşılmazdı. Linda, eğer isterse pornoyu, uyuşturucuyu, orospuluğu savunabilirdi. Onun bütün güzel şeylerle ilgisini kesen, buna karar veren mekanizma Linda’yı çırpına çırpına ölmeye mahkum etti. Linda öldü, mesele kapandı.
(Görsel çalışma: Elizabeth Tomasetti)
Cennetteki bataklık
Porno, limittir. Arzunun şehvetten kopup salt güdüye dönüştüğü anda malzemesinin insan olduğunu hatırlatmaması ve cinselliği dışarıda bırakarak, orgazmı hiçe sayarak titreşim sayısını arttıra arttıra tavan yapması, Linda’ları harcarken, Linda’ları bitirirken muhayyilede salt bir vajina, penis, iktidar yahut köle imajı yaratması ne yazık ki bir tek içinde olduğumuz gevşek, yoz familyaya bırakılmıştır. İşin özü budur.
Bundan kurtulmak için felsefe ve dine sığınan canlının tanrısı yoktur. Ya barışıksındır bu rastlantısal kötü ile ya da şeytanı tasvir edeyim derken cennetteki bataklığı da gözden kaçırmayacaksın. Hurilerden söz ederken gılmanları atlamayacaksın mesela. Kendi pornonun dahilinde ademle havvadan gelenleri, yani kardeşlerin de seks yaparak insanlığı yarattığı gerçeğindeki ensest ilişkileri atlamayacaksın. İşine geleni kutsal, işine geleni berbat saymayacaksın. Çünkü birileri bunu yemez.
(Görsel Çalışma: Kezban Arca Batıbeki)
Oturup taşrada yol kenarına, tren saymaya, bunu hayatından akıp giden basit bir şiir gibi adlandırmaya, Trainspotting demeye gücün yetiyorsa, dürüstlüğün çerçevesinde devamını da getirecek ve kıvamlı, dengesiz, hoyrat tempoya saygı duyacaksın. Cebelleşmeden, kıpraşmadan efendi efendi “Bu pornodur.” diyeceksin. “Her şeyin ucu pornodur: Sevmenin de, inanmanın da, eşitliğin de, özgürlüğün de!”
Irvine Welsh, sıkı bir romancı, sinema delisi. Kara mizah ile yüzevurumcu tiyatroyu buluşturduğu metinlerinde aşırılığın tedavisini değil, aşırılığın durumunu telaffuz etmekten yana bir kimyasalcı. Müptezel ve dahi.
Porno adını verdiği romanında neşter nedir bilmeyen bir cerrah tadında dolanıyor. Bile bile. Çünkü o da farkında ki Linda hâlâ hayatta aslında.
Küçük İskender'den yine çok güzel bir yazı.
Elif Şafak'ın hep dediği gibi '' ilgi ile okudum'' :) :(
Benim de hep kafama takılan bir konuya işaret ediyor Küçük İskender.
Mesela cinsellikten utanan bir toplumda hamile kalanların nasıl göğsünü gere gere dolandığı, dine göre nasıl ensest ilişkiden türediğimizi , nasıl oluyorda aynı evde büyüyen kardeş çocuklarının evlendiğini,kızlarla gününü gün etmek için atmadık takla bırakmayan güvercinlerin nasıl Anadolu delikanlısına dönüştüklerini vs.
Bu tür çarpıkların hep eğitimden nasibini alamamışlar arasından çıktığıda ayrı bir nokta. Burda eğitim doğru kelime mi bilemiyorum.Üniversite , yüksek lisans eğitimi değil tabii ki kastettiğim nokta. Algıların , duyguların , mantık ve hoşgörü ile yoğrulduğu nokta demek istiyorum sanırım.
Freud zaten insan dünyasını çok güzel özetlemiş , bunun üstüne bizim konuştuklarımız sadece insanların aynada gördükleri şeyden nasıl rahatsız oldukları ve bunu gizlemek için yaptıkları makyajlar. Kimisi bunu töre , kimisi gelenek , kimisi din , kimisi erkek olmak ile kapatmaya çalışıyor.
Ama bence asıl olan şu ki ''masum değiliz , hiç birimiz.'' gerçi masum olmakta neyse insanız işte hepimiz, İNSAN.
Yeni yorum gönder