Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Portekiz filmlerinin perdeleri



Toplam oy: 962
Oğuzhan Yeşiltuna
Nota Bene Yayınları
Ev Yapımı Hüzünler’in geneline yayılan bir cenaze olgusu var. Oğuzhan Yeşiltuna bu cenazelerde kimi öldürmek, kimin ölümünü görmek istiyor?

Oğuzhan Yeşiltuna, biçimsel denemeleri ile edebi mekanın (kağıdın) sosyo-psikolojisi için yeni anlamlar arıyor. Sıradan bir noktalama ve biçemle, yeni bir söz söylemek elbette mümkün değil. Oğuzhan Yeşiltuna bunu çoktan biliyor belli ki. Kendi kurallarıyla, sınırlarıyla, sınır dışılıkları ve oyunlarıyla yazıyor.

 

Ev Yapımı Hüzünler’in açılış öyküsü "Yanık Kafiye"de, şiir yazıp dergilerden yanıt bekleyen madenci, ilk elde bana Semih Kaplanoğlu’nun Süt filmini hatırlattı. Filmi kapatan ve izleyiciyi kendi üzerine kapatan madencinin ışığı "Yanık Kafiye"yi de sarıyor. Ama öykünün sonundaki gerçek gazete haberini okuyunca, her şey netleşiyor.

 

Bir sonraki öyküsü "Accelerando"da ise annesi ölünce koca evde bir başına yaşayan Nergis, okurun da tüm aynalarını bir bir kırıyor. Reklam afişleri, köprü altları, bozuk fermuarlar ile ilerleyen "Köprüsüzler"de ise, Yeşiltuna’nın uzaklardan Latin Amerika edebiyatını çağıran üslubu belirginleşiyor. Birbirlerinden çok farklı karakterlerin diyaloglarını aynı başarıyla yazabilmesi (yaşlı bir kadın veya çok genç bir çocuk) dikkate değer. Yeşiltuna hem sade, hem akıcı. Hem nitelikli, hem gündelik hayata içkin.

 

 

 

Kitabın en güçlü öykülerinden "Veado Branco" (Portekizce, "beyaz geyik" anlamına geliyor), tamamıyla bir Whatsapp yazışmasından ibaret. Tırnaklara göre insan falları, sesini saklayanlar derken göründüğünden çok daha fazlasını sunmaya hazır bir öykü bu. Ama tabii anlamak ve beyaz geyikleri görmek isteyenlere… "Bir Fasit Daire" ise geniş zamanları anlatıyor. Uzaklardan Bilge Karasu’ya göz kırpan, zamansız gövdesiyle nefis bir öykü. "Ölümler İçin Yeni Bir Cilt"te ise büyülü-gerçekçi dilini kuşanıp kasaba şarkıları söylemeye başlıyor yazar.


Ev Yapımı Hüzünler’in geneline yayılan bir cenaze olgusu var. Oğuzhan Yeşiltuna bu cenazelerde kimi öldürmek, kimin ölümünü görmek istiyor? Sahte çekirdek ailelerin, evliliklerin olabilir mi? Kitabın tekrarlayan öğelerinden biri de köprüler. Köprüler kimleri, hangi mahalleleri, hangi ruh hallerini birbirine bağlar? Dünyada pek çok kentin doğmasına vesile olan köprüler, Yeşiltuna’nın bazı öykülerinde tekrar tekrar kendini gösteriyor. Cenazeler ve köprüler... Köprüler yaşam ve ölümü de birbirine bağlıyor olabilir mi? 

 

Kitabı kapatan "Aşk Makamında Kilit Sesleri"nde kafeler eşliğinde bütün dünyayı turlarken, damağınızda eşsiz bir tat kalıyor. Portekiz, Şili, Brezilya filmleri izlediğinizde, üzerinizde kalan o fazladan hissi perde gibi. Başka ülkelerde, başka topraklarda, peliküllerde olmayan. Bir kere görünce bir daha unutulmayacak, uçuşkan tatlı bir perde.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.