Ressamlar siyahtan çok, içi boşaltılmış beyazdan ürkerler diye düşünürüm hep; çünkü siyah ilham taşıdığı kadar umut etmeyi, hayal kurmayı da barındıran bir renktir. Başlangıçtır bir bakıma. Beyaz öyle mi; sonuç itibariyle teslimiyeti, kabullenmeyi, hatta tapınmayı çağrıştırır. Ressamlar da kullanılmamış bir tuval, bir kâğıt önünde bu telaşa, bu sevimsiz hisse kapılıyor olmalılar. Onlar beyazı kapatmak, ortadan kaldırmak için resim yaparlar. İktidar sahipleri de beyazın gizli anlamlarıyla kurdukları teşkilatları zarar görecek diye ressamları pek sevmezler.
(Görsel çalışma: Modigliani'nin Şapkalı Adam başlıklı yağlıboya tablosu.)
Beyaz yine beyaza hizmet etmelidir iktidara göre. "Manzaralardan nefret ederim; yalnızca kötü ressamlar için vardır onlar’." diyen Oscar Wilde, bir resmin insan hayatını nasıl şekillendirebileceğini ve bu uğraşın trajediye, bir uğursuzluğa dönüşmesini engelleyememenin acısını en iyi bilenlerdendir. Kader, resimdir kimilerine göre. Aynayla sınırlanmaz görmeyi arzuladığın. Daha derine dalabilmek için bir ömür aldığın nefesin tamamı lazımdır; daha dibe inebilmek için ruh merdiveni. Ve birden sen bu serüvene karışmışken birilerinin seni izlediğini fark edersin. Hoş gölgeler değildir bunlar; hesap sormaya, bedel istemeye geliyorlardır. Sıkıntı yaratmayı huzur, eziyet etmeyi hüner, cezalandırmayı başkalarını ödüllendirme sanırlar. Amaçları seni de kendilerine benzetmek, olmadı en kötü ihtimalle sindirerek ortadan kaldırmak, imha etmektir. Cehalet, sürü kuvvetini her zaman elinde tutar. Kıyamet onların tekelindedir. Yarattığın resme sakladığın şiiri ve müziği bulmak için uğraşırlarken seni sevgisizliğe, kimsesizliğe mahkum edeceklerdir. Temel ilkeleri budur. Modigliani, bu lanetle yaşamış, bu lanetle dalga geçermişçesine ölmüştür. Bazen bilmenin işkencesi dile gelir: Bir resmin sınırları çerçevesinde değil, perspektifindedir. Orada çıkılan yolun molasız, duraksız, rotasız, menzilsiz oluşu, yolcunun yalnızlıkla giriştiği savaştan galip ayrılmışlığıyla bağlantılıdır çoğu kere. Küfürden vazgeçmiş, temsilini üstlendiği durumun gazabına uğramıştır. Başarılıdır ancak hiç kimse önemsemez. Zamanında gidip bir hayat boyu beklediği randevuya gelen yoktur.
‘Sanat bizi incitmez. Ağlarız ama yaralanmayız. Kederleniriz, ama acı vermez duyduğumuz hüzün’ der Oscar Wilde tekrar sahneye atıp kendini. Teselliden çok tuhaflıktır artık özlenen; tuhaf bir mutluluk, tuhaf bir özgürlük, tuhaf bir bağımsızlık hali. Kesintisiz itaatin çöktüğü, büyük gurur ânı. Bu an, ölüm bile barındırsa koşulsuz kabullenilmiştir. Bir şairin kelime haznesi böyle çağlarda genişler; bir ressamın da renk haznesi.
Bir ressama renkleri öğretebilirsiniz belki, ama tonları asla. Tonları keşfetmek onun işidir. Renkler gürültülüdür çünkü; hemen görebilirsiniz. Tonlar öyle mi: Onlar sessiz, sıkılgan ve utangaçtır.
Ricardo Menendez Salmon, Işık Aşktan Daha Eskidir adlı romanında ressamların yorucu dünyasına girerken ağrılı hatıralarla yüzleşenlerin kurgusuna o gölgeleri de ekliyor. O gölgelerin beslendiği kurumları, yapıları, kıyıcı güçleri es geçmiyor. "Diyalektik bazen sıkıntı yaratabilir ama yokluğu her zaman acı verir." derken belki de Wilde’a çatıyor; "Yeni doğmuş bir bebek ileride kullanacağı tüm maskeleri de yanında mı getirir?" sorusuna yine kendi yanıt veriyor: "Bu kesinlikle skolastik bir sorudur."
Kim bilir her şeyi özetleyen söz şu olabilir mi: "Dünya bir çöplüktü ve efendisi de cazibeydi."
Yahut şu: "Tanrı, eğer varsa, kendisine tapılmasını değil, varlığının kabul edilmesini istiyordu. Bazen dine küfretmek dua etmekten daha yararlı oluyordu çünkü küfür insandaki inanma arzusunun gizlenmiş bir hâli olabiliyordu."
Ressamların zulüm önündeki direnişlerini masalsı bir anlatımla çarpa çarpa okutturan Salmon, insanın insandan başka bir düşmana tahammül edemeyeceğini gözümüze sokuyor. Olup biteni anlamak için sanki son bir fırsat.
Sizinle farklı bir kitabı mı okuduk çok merak ediyorum..Öncelikle ilk ressam dışında zulume direnen başkası yoktu yine ilki dışında masalsı anlatımda yoktu..bölük pörçük kopuk kopuk yazılardan oluşuyordu tüm kitap.. birkaç vurucu cümle dışında (ki çoğunu yukarıda yazmışsınız)üzerinde düşüneceğiniz bir metin bile yoktu denilebilir.. Özetle sıkıcı ve amacına ulaşmayan (ulaşamayacak olan) bir kitap olmuş...
Yeni yorum gönder