Henüz onlu yaşlarınızdayken aklınıza kazınan ilk kelimeyi hatırlıyor musunuz? Akşamları yatağa yattığınızda, rüyaya dalmadan önce tekrar tekrar zihninizi kurcalayan, o küçücük hayatınızın anlamı olacak kelimeyi. En naifinden diyelim ki... Belki "dost"tu, belki "aşk". Peki ya '"ihanet", "hain", "sığınmacı", "vatandaş"? Bunlar sizin sözlüğünüzde var mıydı? Profi’nin var. Amos Oz, Pusudaki Panter’de, 1947 yılında Kudüs’te İsrail Devleti’nin kurulmasından birkaç ay öncesini bir çocuğun gözünden anlatıyor. İngiliz işgali altında büyüyen Profi’nin gördükleri, Oz’un kaleminin ucunda.
Evde, arkadaşları arasında, her yerde işte o kelimelerle içli dışlı Profi. Bir tarihçi olan babasından kaynaklı merakı da eklenince başka oluyor onun dünyası. Yaşadığı en büyük zorluklarsa o kelimelerin günlük hayattaki yansımaları. Bir çocuk için kafa karıştırıcı tanımlar ve sıfatlar dönüyor satırlarda: Vefasız İngiltere, lekeli Almanya, uzak Çin, Sovyet Rusya, zengin Amerika gibi… Kahvaltıda, gazete okurken, yatmadan önce sürekli bunların konuşulduğu bir evde çocukların da hayal gücüne sızar silahlar, kuşatmalar, hainlikler. Ve Profi, arkadaşları Ben Hur ve Çita Reznik’le birlikte kendi örgütünü kurar: YHYÖ (Ya Hürriyet Ya Ölüm). Amaçları İngiltere’nin Londra’daki Kraliyet Sarayı’nı kendi yaptıkları roketle patlatmaktır. Yani en azından önceleri…
(Görsel çalışma: Elly Chan)
Böyle bir şey olamaz mı?
Çünkü Profi’nin İbranice öğrenmeye çalışan ve hiç de düşman gibi görünmeyen bir İngiliz polisiyle tanışması onu ‘hain’ yapacaktır. Zaten Profi de işte bu tanışmanın ilk anından beri öğrendikleri ile içinden gelenlerin karmaşasına düşecektir. Düşünür: “Robin Hood’u bile hain olarak damgalayabilirsin. Yalnızca dar kafalı bir insan Robin Hood’a bu gözle bakar. Doğru olsa bile. Bu gerçek. Peki, gerçekten ihanet nedir?” Artık sürekli affetmenin ya da bir orta yol bulmanın düşünceleriyle yaşamaya başlar Profi. Böyle bir şey olamaz mı? Hepsi aynı masada oturup anlaşamazlar mı? Bunları düşünürken olgunlaşır, düşünce yapısının değişimleri satır aralarına yansır. Artık duyduklarının inanması gereken şeyler olma zorunluluğunu umursamaz… Kendi kurduğu örgüt tarafından hain olarak yaftalanmasına, düşman olarak gördüğü İngilizle arasındaki uzak dostluğun getirdiği zorluklara, bir de yanlışlıkla gözetlediği Yardena’nın sıkıntısı eklenecektir.
Amos Oz, on iki yaşındaki bir çocuğun; karartmalar, sokağa çıkma yasakları, aramalar ve askerler arasındaki hayatını onun gözünden aktarırken kaydıraktan kayarmışçasına bir bilinç akışının içinde dolaşmanıza neden oluyor. Onun düşüncelerinin büyümesi ve bu mecburi büyümenin nedenleri içten içe kaplıyor zihninizi. Ve çocukken sizi her şekilde rahatlatacak yöntemlerin olduğunu hatırlıyorsunuz. Hala can sıkıntısını reçel kavanozlarında gidermeye çalışan yetişkinleri bile gülümsetecek yollar: “Babamın reçelinden iki kaşık alıp yedim. Hiçbir işe yaramıyordu. İşte bu kötüydü.” Bir çocuğu reçel bile gülümsetemiyorsa, durum gerçekten vahim demektir. Oz bu vahim dünya içinde kendi benliğini yaratarak bir şekilde sıyrılmayı başarmış Profi’yi anlatıyor.
Yeni yorum gönder