Ece Ayhan’ın “İçerdekiler içerlerde / Dışardakiler dışarlarda kalmışlar” dizeleriyle başlayan bir roman bizi nereye sürükleyecek? Bir umudun yanı sıra, kaygıyla başlarız bir kitabı okumaya. Acaba ilk cümleler, romana sadece tatlı bir giriş olarak kalıp, bütünü kapsamaktan uzak mı düşecek? Dileğimiz, içine daldığımız hikayenin ve dilin dünyasından bir tat almak ve hayal kırıklığı yaşamamaktır. Cevabını ancak son sayfayı okuduktan sonra bulabileceğimiz bu soru, romanın yapısındaki iç bütünlüğe çevirir dikkati. Tolstoy’un Anna Karenina’ya yazdığı “mutlu aileler ve mutsuz aileler” temalı giriş cümlesinin aslında bütün romanın küçük bir resmi olduğunu, yüzlerce sayfayı merak ve heyecanla okuduktan sonra kavrarız.
Nermin Yıldırım’ın ikinci romanı Rüyalar Anlatılmaz, önemli yanlarından biri olan içbütünlüğü sayesinde daha ilk cümleden itibaren tutarlılıkla ilerler. Uzun sayılabilecek bir romanın ritmini başarıyla kurmak, sıkı bir çalışmanın yanı sıra, eserle arasına nispi bir mesafe koyabilen iyi yazarların duygusuna sahip olmayı da gerektirir. Nermin Yıldırım bu zeminde hikayesini kurarken, olayların akışı ile karakterlerin görünmez yanlarının parça parça açığa çıkmasını uyum içinde geliştirir.
İki mekan, ruhun iki hali
Romanın has elemanı Eyüp’ün iki ayrı mekanda (İstanbul ve Barselona’da) yaşamış olması, onun geçmişindeki ve iç dünyasındaki ikiliği, gerilimi de yansıtır. Yazar, karakterlerin psikolojik açısı ile mekânların açısı arasında bir yansıma oluşturur, ama bunu fazla deşip belirginleştirmeden sadece bir fon olarak tutar. Tanpınar Huzur’da romanın farklı katmanları (evlilik-aşk, mutluluk-huzur, doğu-batı, klasik musiki-klasik müzik, geçmiş-gelecek) arasındaki gerilimleri bir İstanbul örtüsüne yayarken aslında kenti bu ikiliklerin ana gerilim noktası haline getiriyordu. Ama Rüyalar Anlatılmaz, kendi gerilimini başlarda kent üzerine kuracakmış izlenimi verse de sonra ağırlığını tümüyle insanların ruh hallerine ve geçmişlerine taşıyarak ilerler, yolunu farklı çizer.
Romanın ana karakteri Pilar, ortadan kaybolan kocası Eyüp'ün başının belada olduğunu düşünür. Kocasının Barselona’dan kalkıp memleketine, İstanbul’a gittiğini öğrenince, peşine düşüp soluğu İstanbul'da alır. Eyüp’ün yıllardır görüşmediği ailesinin yardımıyla kocasını bulmaya çalışır. Pilar ummadığı bir hikâyenin içine dalarken, biz de Eyüp’ün ailesinin (Bahriyeli Ailesi) hikayesini geçmişe doğru izlemeye başlarız ve çok geçmeden romanın aslında bu ailenin etrafında döndüğünü fark ederiz.
Romanda, bölümlerin arasına, Eyüp’ün psikolog tavsiyesiyle tuttuğu ve rüyalarını yazdığı günlük girer. Pilar kocasından kalan bu günlük sayesinde, bütün bir ömrün karışık yumağını çözerken, yönünü nasıl bulacağını da daha iyi anlar. Günlükteki rüyalardan ziyade kahramanın bu rüyalar hakkındaki yorumlarında, mesela Freud üzerinden geliştirdiği düşüncelerde, derinlik, acı ve (başlarda) gizli bir muziplik hissedilir. Böylece Rüyalar Anlatılmaz’ın (karakterin psikolojini usul usul açma açısından) en zor bölümleri başarıyla işlenir ve Bahriyeli Ailesi bireylerinin ikili ruh hali bu zeminde belirginleşir.
Bir polisiye gibi açılan romanda bir noktadan sonra kayıp Eyüp’ü bulmak bizim için tali bir amaca dönüşürken, Eyüp’ün kaçtığı (ya da aradığı) hakikat, onun kaybından daha önemli hale gelir.
Kötü karakterlere biraz iyilik katarak onların ruhunu, gerilimin ana noktası haline getirmek, roman geleneğinin yollarındandır. Ancak Rüyalar Anlatılmaz’da bunun yerine, karakterlerin neden öyle olduğunun anlaşılmasına özel önem verilerek, karakterler, geçmişin günahlarıyla yaşayan/yaşayamayan ölümlüler olarak resmedilir. Roman ana ilişkilerin ocağı olan aile kurumunu gözümüzün önünde çözerken, aslında en yakınlarımızı bile tam manasıyla tanıyamayacağımıza işaret eder. İnsana karmaşık bir varlık olarak özel bir değer veren Romantik dönem düşünürlerinin izinden giderek, tek tek bütün karakterlere bu zeminde ayrı bir önem atfeder.
Bir romandan diğerine
Nermin Yıldırım bir önceki romanı Unutma Beni Apartmanı’nda ailenin yokluğunun bireyin hayatında yol açabileceği sıkıntılardan bahsediyordu. Rüyalar Anlatılmaz ise bunun tersine ailenin varlığının bireyde nasıl yaralar açabileceği üzerine eğilerek, dışa kapalı ve şeffaflıktan uzak her türlü kurum ve sosyal grubun, onların üyeleri için tehlike barındırma potansiyeline işaret eder. Buna, en güvenli liman olan aileler de dâhildir. Gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan ve aile
kurumunun özellikle çocuklar ve kadınlar için birer hapishaneye, şiddetin en korkunç biçimlerde yaşandığı bir cehenneme dönüşebileceğini gösteren haberlere bu yüzden şaşırmayız aslında.
İlk romanını “kişiyi anlamak için ait olduğu zamana bakmak lazım” fikriyle inşa eden yazar, arka planda toplumsal ve politik olaylara ağırlık verirken, ikinci romanı Rüyalar Anlatılmaz’da meselesini “kişisel olan politiktir” kaygısıyla tek tek karakterler üzerinden anlatır ve ışığı onların ruh hallerinden başka yere kaydırmamaya çalışır.
Nermin Yıldırım’ın, bir romanı yazarken diğer romanını da düşündüğü anlaşılıyor. Birbirinden tamamen bağımsız olan iki romanında kesişme noktaları dikkat çekiyor: Rüyalar Anlatılmaz’da tanıdığımız Bahriyeli Ailesi’nin izleri ilk romanda da görülür. İki roman konu olarak birbirinin devamı değil, ama kimi karakterlerin yaşadığı dünya aynı dünyadır. Sadece çalıştığı romanın ayrıntılarına yoğunlaşmakla yetinmeyip, yazdığı ve yazacağı romanları da düşünerek yazmak pek az romancının derdidir. Nermin Yıldırım’ın vaadkâr yazarlığı, pek çok edebi niteliğin yanı sıra, bu ufku da barındırır.
Romanın çağrısı arka kapak yazısında yer alır:
Değil hakikati, hayallerini, rüyalarını bile anlatmaya korkuyorsun. Çünkü sustuğun, kilitler altında saklanıp görünmez olduğun sürece güvendesin sanıyorsun. Oysa ancak anlatarak ve yasını tutarak kurtulabilirsin içinde yıllanmış acıdan. Başka türlü ıslah olmaz kalbinde harelenmiş o uğursuz gam.
Bırak, bir bir dökülsün gizlice kendini izlediğin aynaların sırları. Bırak, kendi sırrında parçalansın cam, tarumar olsun dünün bütün doğruları. Aksın zehir, temizlensin kan, bulsun yolunu zaman. Bu demde sadece gerçeğin yolcususun. Hem gücün de yok sanma bu tekinsiz yolu adımlamaya. Unutma, sen sustuğun için böyle yorgunsun.
Şimdi akrebi ve yelkovanı kalbini kırdıkları yerde uyut, evvelce verilmiş insafsız sözleri unut ve öyle bir çığlık at ki, bütün sessizlik yeminleri o an bozulsun. Bırak, artık her şey konuşulsun...
Yeni yorum gönder