Emel Koç’un “Behice – ‘Bir devrimci... Bir kadın... Bir anne...”’ kitabını okurken, olmaz ya, bir insanı bir tek sözcükle tanımlamak nasıl olur, olabilir mi, böyle bir tanımlama yapılması durumunda yanlış payı ne olur gibi şeyler düşündüm. Emel Koç da sanırım aynı düşüncelerle Behice başlığının altına, üç sıfat eklemiş. Tümü doğru. Ben, kitabı bitirdikten sonra ‘Sadakat’ kavramını düşünmeye başladığımı fark ettim; herkes bir yapıtı kendine göre okur ya, bu kitapta da öyle oldu, ben “Sadakat”i okuduğum sonucuna vardım. Bu, kuşkusuz Emel Koç’un saptamalarının doğruluğunu tartıştırmaz; sadece bir okurun değerlendirmesidir.
Behice Boran’ın sadakate büyük önem verdiği saptamasını ve kendisinin de sonuna kadar ‘sadık’ bir insan olarak kalmaya gösterdiği özeni nereden çıkardığım sorulursa, baştan başlamak gerekecek. Behice Boran, Emel Koç’un olağanüstü bir tevazuyla gizlemeye çalıştığı büyük emeğiyle hazırladığı kitabın ilk bölümünde, yaşama başlarken –bilinçli yaşama demek istiyorum, erginliğe- yaşamına anlam verecek bir sadakati arıyor; doğrulara, hem de vicdanımı, insanlığımı, varlığımı anlamlandıracak doğrulara nasıl ulaşabilirim?
Boran’ın, bu sorusuna hangi yanıtı bulduğuna gelmeden önce, soruya bir kez daha eğilmekte yarar olabilir: Çevremizde kaç kişi bu soruyu sormuştur size, bize göre? Fazla büyük bir rakama ulaşılabileceğini ben düşünemiyorum. Özel biriyse Behice Boran, ki bana göre kesinlikle öyle, en belirgin yanlarından biri olan ‘sadakat’inin bunda katkısı çok olmalı. Ve çevresinde de sadakat aramasının. Kendisine, birey olarak Behice Boran’a değil, ilkesel olarak. Bu ‘sadakat’i görmeyince de devam ediyor Boran yoluna, yoldaşlık budur. Yoldaşlık, aynı yolda yürümeyi gerektirir, yola ‘sadakat’ yoksa eğer, yoldaşlık da yoktur. Kesin.
Şimdi, Behice Boran’ın sadakat arayışına gelebiliriz. Aradığını, ‘rastlantı’ diyelim, Amerika Birleşik Devletleri’nde buluyor, araştırmaları sırasında: Marksizm. Aklıyla vicdanını birlikte kavrayan bu teorik düzleme, yaşamının sonuna kadar sadık kalacaktır. Sosyoloji üzerine çalışırken, incelediği araştırmaların yetersizliği canını sıkacak ve daha kavrayıcı, daha kapsayıcı olana yönelecektir, Marksist çalışmalardaki soruların kendi sorularına benzerliği ve yanıt arayışlarının da aklıyla vicdanının gösterdiğine yakınlığı, Marksizm’e ilgisini artıracak, yıllar sonra, çeşitli yayın etkinliklerinde ve giderek siyasal yaşamda kendisi gibi olanlarla bir araya gelişine yol açacaktır.
Emel Koç, Boran’ın yaşam evrelerini büyük bir titizlikle anlatırken, bu büyük insanın, çevresindekiler tarafından ‘uzlaşmazlık’la eleştirildiğini aktarıyor, Boran’ı anlama çabasının bir parçası olarak da, söz konusu tartışmayı anlamak için geçmişe yöneliyor. Böylelikle, uzlaşılamayan sorunun aslında hiç de Boran’la ilgili olmadığını, ‘sadakat’tan kaynaklandığını okura sunuyor.
Öğretim üyeliğinden çok uzun ve çalkantılı bir süreçle (ikiyüzlülere acıyarak) çıkarılmak, dersleri üniversitedeki diğer hocaların derslerinden çok daha kalabalık ve tartışmalı geçen bir hoca için ne anlama gelir, neden yurtdışından gelen akademik tekliflerle ilgilenmez de ülkesinde kalıp mücadelesine devam eder, nasıl bir akıl ve gönül gelişkinliği böylesi bir yüceliğe olanak verir, öğrenmek isteyen varsa –böyle olduğunu umut ederek yazıyoruz- Emel Koç’un “Behice”sini alıp okusun. “Behice”yi okumak için gerekli olan zaman, gelecekte bu yaşam öyküsünden sağlanacak yararların yanında nasıl ‘hiç’leşiyor, kendisi karar versin. Kısa metinler moda bu sıralar, bilmiyor değilim; ama kısa metinlerin-eğer böyle özlü metinleri okuyanlar, özlü ya da bir parça anlam içeren kısa ifadeleri kendileri de kullanmayı amaçlıyorlarsa-ancak uzun metinlerin birikimlerinden süzülebileceğini vurgulamak da gerekir.
Emel Koç, “Behice”sini, büyük bir isabetle, Mercedes Sosa’nın sözleriyle bitirmiş, yineleyelim:
“Herkes son nefesine kadar onurlu ve mücadeleci yaşayamaz. Bazı insanlar toplumsal inançları ve özgürlük için mücadele ederler. Bu iyi bir şeydir. Bazı insanlar bu kavgalarını beş on yıl sürdürebilirler, bu daha da iyi bir şeydir. Bazı insanlarsa son nefeslerine kadar onurlu yaşar ve mücadele ederler. İşte bu en iyisidir.”
Yeni yorum gönder