Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Sahih okura hitabımdır



Toplam oy: 686
Julian Barnes // Çev. Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları
Penceremden’de toplanan denemeler, bize edebiyat eleştirisi üzerine düşündürecek cinsten. Orwell, Ford Madox Ford, Kipling, Updike, Michel Houellebecq ve Oates bu denemeler toplamında boy gösteren yazarlardan...

Sözü Türkçe edebiyatın sağlam bellekli, safalı dilli, edalı sözlü ve şen şakrak denemecisi Salâh Birsel’le açmak isterim. Bir tür olarak denemenin hor görülüp ders kitaplarına hapsedilmesi, hele hele Türkçede deneme yazarı yetişmemesi, doğrusu ahlanıp vahlanacak bir meseledir. Öyle ki, iyi bir deneme okumak insanı krallar katına yükseltir, başına taç bile koyar. Salâh Birsel’in denemeleri öyledir mesela: Türkçenin en civcivli, en alacalı kelimelerini bulabilirsiniz onda. Hele Ahmet Rasim’den miras rindlik kemerini de kuşandı mı, demeyin denemenin keyfine. Salâh Birsel’in bir diğer cilvesi de, sözü sık sık Fransız edebiyatından, Fransız yazarlardan, düşünürlerden, sinemacılardan açmasıdır.


Julian Barnes’ın Penceremden nam deneme kitabıyla karşılaşınca akla Salâh Birsel’in gelmesine şaşmamalı. Barnes da, İngiliz dilinin yazarı olsa da, ebeveyninin Fransız olmasından mütevellit, Fransız edebiyatına pek meftun. Aksi takdirde, Madame Bovary’nin çevirileri hakkında bir deneme kaleme almanın külfetine pek yanaşmazdı herhalde. Hatırlayalım, Barnes’ın dikkatlere şayan kurgu eserlerinden pek meşhur Flaubert’in Papağanı da odağına bir Fransız romancısını alır. Penceremden’de Barnes’ın marifetleri bundan ibaret değil: Gözden kaçtığını, hak ettiği değeri göremediğini düşündüğü Amerikan, İngiliz ve Fransız yazarlar üzerinde kurguluyor denemelerini. Hemingway’e bir saygı namında, üç parçalı bir öyküsünü de derç etmiş bu seçkiye.


Barnes’ın ender görülen bir zekası ve içgüdüsel bir nüktedanlığı olduğunu düşündüğü Penelope Fitzgerald, sanata yaklaşımdaki dolaysızlığıyla Orwell, ismiyle müsemma bir edebi talihe sahip olduğunu düşündüğü En Acıklı Öykü’sü ile Ford Madox Ford, Fransa’yla ilişkisi bağlamında Kipling, tavşanıyla Updike, sivri dilli ve alaycılığını nüktedan bir öykü diline dönüştüren Lorrie Moore, entelektüelik ile erotizmi harmanlamasıyla tam bir Fransız olan Michel Houellebecq ve dulluğunun güncesini yazmasıyla Oates bu denemeler toplamında boy gösteren yazarlardan.

 

 

Edebiyat üzerine edebi bir düşünme


Julian Barnes’ın Penceremden’de toplanan denemeleri bize edebiyat eleştirisi üzerine düşündürecek cinsten. Barnes, yalnız bir eserde değil, ele aldığı kişinin tüm yazın hayatında odaklanması, bakışlarını parçaya değil de bütüne yönelterek çıkarımlarda bulunması ile dikkat çekiyor. İyi düşünülmüş ve yer yer provokatif çıkarımlar, ele alınan meselenin aceleye getirilmediğini, üzerinde sıkı çalışıldığını gösteriyor. Bu çıkarımlar da doğrudan eserler üzerine değil, kurgunun ne’liği, edebiyatın işlevi, yazarın, insanın ve kurgu karakterin insan olmak bakımından ortaklığına karşın edebiyatta bu üçlü ayrışmanın bizi nasıl bir pozisyonda bırakacağı, yazarın mizacı ile eserin karakteri arasındaki ilişkiler üzerine. Bu haliyle denemeler, edebiyat üzerine edebi bir düşünme olarak görülebilir. Bu meta-edebiyat diyebileceğimiz edebi düşünme, edebiyat hakkında hem teorik hem de eserlere dair birçok ayrıntıyı bilmeyi gerektirdiği için, Barnes’ın denemeleri daha ziyade sahih okura hitap ediyor. Sahih okurdan kastımız yalnız iyi edebiyatı değil, bizatihi edebiyatı seven, onun üzerine düşünen, araştıran ve meraklanan okur. O zaman soralım: Sahih okur musunuz?

 

 

 


 

 

 

Görsel: Ali Çetinkaya

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.