Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Sherlock Holmes, Abdülhamit’in hayatını kurtarıyor



Toplam oy: 348

Sherlock Holmes, pek çoğumuzun hayran olduğu bir çıkarım sanatı ustası. Mevzubahis Sherlock’un bakış açısı olduğunda, onun eline bir kere düşen bir daha kolay kolay kurtulamıyor. 2020 yılına kadar orijinal Sherlock Holmes dizisinin yeni sezonunun gelmeyeceğinin açıklanması, dizinin -benim de dahil olduğum- hayranlarına büyük bir hayal kırıklığı yaşatırken, şu aralar, Sherlock’u günümüz New York’una taşıyan Elementary adlı diziyle idare etmek mümkün.

 

Abdülhamit de Sherlock hayranıydı


Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan Britanyalı dedektif Sherlock Holmes, polisiye edebiyatın ilk isimlerinden biri. Gazetelerde de yayımlanan Sherlock Holmes öyküleri, polisiyenin halk arasında yayılmasını ve sevilmesini sağlamıştır. Sorduğu soruların birbirleriyle tutarlı olması konusunda ısrarcıdır Holmes, olayları gözlem yoluyla çözmesi ile ünlüdür. O bir çıkarım bilimi uzmanıdır. Kendi sınırlarını dedektiflik işi için sürekli zorlar. Sir Arthur Conan Doyle, Holmes’u kendi döneminin ünlü profesörü olan Joseph Bell’den esinlenerek yazmış. Bell, daha sonra Holmes’un başvuracağı gözlem yöntemlerini, hatalarıyla ilgili bilgi sahibi olmak için kullanır ve bunu öğrencilerine de öğretmeye çalışır.

Ünü yazarını aşan kahramanımız Holmes’un bir müzesi ve hayranları tarafından kurulan derneği de var. 1887 yılında yayımlanmaya başlayan macera 1926’ya kadar sürer. Radyo tiyatroları, sinema ve tiyatro uyarlamaları yapılan Sherlock Holmes aynı zamanda video oyunlarına da konu olmuştur; televizyon dizisi olarak da yoğun ilgi çekmeye devam ediyor.

Bildiğimiz bir başka şey ise, Sultan Abdülhamit’in bir Sherlock hayranı olması ve Doyle’u saraya davet ettiği. Gökhan Tosun’un Mylos Kitap tarafından yayımlanan romanı Sherlock Holmes İstanbul’dan Gelmeyen Mektup’ta bu bilgi işimize yarayacak! Polisiye sevenlerin ilgisini çekecek, giriş cümleleriyle bile edebiyat severlerin dikkatinden kaçmayacak bir roman Sherlock Holmes İstanbul’dan Gelmeyen Mektup.

 

Bu kez padişahın hayatını kurtarıyor


Kendisine uzun zamandır çözülecek bir dava bulamadığı için canı sıkılan Sherlock’un aradığı ilgi çekici dava, İstanbul’da karşısına çıkar. Müfettiş Gregson emekli olmuştur, Lestrade yıllık izindedir. İnsanın sinirini bozan bir zekaya sahip olan Sherlock, romanın içerisinde padişahla karşı karşıya gelirken bir Osmanlı paşasıyla da dost olur. Paşanın ortadan kayboluşunu araştırmak için İstanbul’a gelen dedektif kendini bir oyunun içerisinde bulur. Bütün bunları keşfederken devrin olmazsa olmaz İstanbul ritüellerini de yaşar. Türk kahvesi içer, faytona biner...

Gökhan Tosun, Doyle’u değil Sherlock’u İstanbul’a getirmeyi tercih ediyor. Sherlock Holmes Türkçe konuşurken, Watson’ın Türkçe bilmeyerek hikayeye dahil olması ise başka bir meydan okuma oluyor. Gökhan Tosun, Abdülhamit ile Doyle arasındaki ilişkiyi ele alarak, romanın zamanlamasını Osmanlı’nın son döneminden başlatmış. Cumhuriyet döneminin başlangıcına tekabül eden hikayeye uygun bir atmosferi, belli ki oldukça araştırma yaparak kurmayı başarmış yazar.

 

158 sayfalık bir roman olan Sherlock Holmes İstanbul’dan Gelmeyen Mektup yerli polisiye sevenlerin dikkatini bir hayli çekeceğe benziyor. Kitap çözecek bir dava bulamadığı için sessizlik yemini tutan Holmes ile başlıyor. Watson dışında etrafında elbette kimse yok Holmes’un. Onun üstten bakışına tahammül etmek hiç kolay değil elbette. İki saat on dakika içinde Türkçe konuşmaya başlayan Sherlock’ı anlamaya çalışıyor Watson. Onu, sessizce içinden geçmeye çalıştığı depresyonundan neyin çıkardığını merak ediyor. Günler süren bir yolculuk sonrasında İstanbul’a adım atıyorlar. Abdülhamit’in karşısına çıkıyorlar. Abdülhamit’in taleplerini anlamaya çalışıyorlar. Sarayda kaldığı ilk gecenin sabahında Abdülhamit’in hayatını kurtarıyor Holmes ve olaylar böylece başlıyor. Bu kadar ipucu yeterli sanırım, bunun sonrası meraklı okura kalsın.

Gökhan Tosun eğlenceli ve bir çırpıda okunabilecek bir polisiye sunuyor okuruna, umarım devamı gelir ve Tosun bu alanda hem kendini hem de literatürü geliştirmeye devam eder. Bir bölüm Sherlock Holmes seyretmek tadında bir roman Sherlock Holmes İstanbul’dan Gelmeyen Mektup.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Ahmet İltaş

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.