Bizim buralarda edebiyatın herhangi bir dalında saygın bir yere gelmiş, yaşı da epey ilerlemiş bir yazarı bilgi veren tarafta görmeye alıştığımızdan olsa gerek, dünya edebiyatında derin izler bırakmış bir yazarı bir şiir grubunun toplantısında arkadaşlarının eleştirilerini dinlerken ya da evinde ödev yaparken hayal etmenin aykırılığı insana epey keyif veriyor. 2003 yılında, yani 75 yaşındayken, Poultry adlı böylesi bir gruba katılan Ursula K . Le Guin’e, romanlarını ve öykülerini bir yana koyup bir kez de yeni şeyler öğrenme cesareti ve hiç yitirmediği gençliği dolayısıyla hayran kalmamak elde değil. Üstelik bu toplantılar vesilesiyle yazılmış şiirlerden bazılarını, Le Guin’in daha eski şiirlerinden bir seçkiyle birlikte Türkçede bulmak da artık mümkün. (Bu arada yazarın 2011 yılında Gabriela Mistral’in şiirlerini İngilizceye aktararak epey zorlayıcı bir başka alanda daha, yani şiir çevirisinde de kendisini denediğini hatırlatmadan geçmeyelim.)
Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak adlı bu seçkinin sunuş yazısında, kitabın çevirmeni Gökçenur Ç., Le Guin’den bir alıntıyla, bu şiirlerin çabasını ortaya koyarak okurun işini epey kolaylaştırıyor. Bu alıntıda Le Guin -bilimden ve aslında Darwin’den farklı olarak- insanlığın sadece hayvanlarla değil, tüm dünyayla bir akrabalık bilinci geliştirmesini umduğunu, “evreni öznelleştirmek” istediğini ifade ediyor ve bilimin de bir gün şairlere yetişmesini umuyor. Şöyle diyor Le Guin: “İnsanların bir ağacın, bir kaya ve bir nehrin gerçekte ne olduğunu, kendileri için ne anlama geldiğini anlatmayı deneyebilecekleri yegane dil, şiir dilidir. Bir şiir, insana ait nitelikleri taşla, nehirle, ağaçla veya diğer şeylerle ilişkilendirerek bunu gerçekleştirebilir.”
Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak buna verilebilecek örneklerle dolu sahiden de. Mesela “Kaygan Kaya Çayı, Eylül” adlı şiirde şöyle diyor Le Guin: “Tenim/ değiyor rüzgara.// Zar kanatlı bir sinek değiyor elime./ Onun için çok/ yavaş konuşuyorum.// Elimin altında kayalar sıcak./ Benim için çok/ yavaş konuşuyorlar.// Güneşli sular içiyorum.” Özetle, alıştığımızın aksine, fantastik bir dünyayla, bir bilimkurguyla çıkmıyor karşımıza Le Guin; kendi gezegenimizle kurabileceğimiz ilişkinin potansiyelini gösteriyor bu defa bize. Bu noktada karşımızdakinin usta bir yazardan ziyade, yolun başındaki genç bir şair olduğunu da ifade etmek gerekiyor.
Poultry toplantıları sayesinde kendisini geliştirebildiğini tahmin eden Le Guin, kitaba okuru için düştüğü notta, “Artık büyük ustaları okuduğumda onları daha iyi anlayabiliyorum,” diye yazıyor. Yazarın 1960’tan itibaren yazdığı çeşitli şiirleri bir araya getiren Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak, bu gelişimin izini sürmeye de imkan veriyor şüphesiz; her ne kadar çeviri metinde bunu yapmak biraz daha güçse bile…
Öte yandan, kitabın sonunda yer verilen “yazmak” hakkındaki söyleşi de hoş bir sürpriz olarak, okurunu bekliyor: “Ben insanların genelde yirmili yaşlarını bitirmeden iyi düzyazı yazabildiğini düşünmüyorum. Yazmak yavaş bir sanat. Müzik hızlı ve genç olabilir. İyi bir müzisyen 16 yaşında müthiş şeyler yapabilir. Ama yirmili yaşlar, etrafta pek fazla Keats olmasa da, ölümsüz şiirler yazmak içindir.”
Görsel: Onur Aşkın
Yeni yorum gönder