“Soykırım” kelimesinin gücünü ve muhatabını sorumluluk almaya zorlayan doğasını yadsıyan pek çıkmaz, fakat bu kavramı insan ırkı dışındaki canlılar için de kullananlarla nadiren karşılaşıyoruz. Oysa on bin yıl kadar önce Amerika kıtasındaki büyük memelilerin dörtte üçü yeryüzünden silindi. Bu toplu ölümlerin sebebi neydi peki? “Kanada dağlarından güneye inen ilk kabileler bir avcı cennetiyle karşı karşıya kalmışlardı: Ormanlarda yüz milyon civarı büyük memeli yaşıyordu. Hayvanlar insanları ve numaralarını bilmediklerinden ok ve mızraklara hazırlıksız yakalandılar. İnsanlar hayvanları sürülerle, binlerce, on binlerce öldürdü. (...) Antropologlar, temel dürtüler tatmin bulduğunda insanların boş vakitlerini eğlenceye, spora verdiklerini söyler. Bu ilk kabileler hayvanları sadece yemek ve giyecek için değil, eğlenmek için de öldürdüler. Hatta avlanmak erkekliğin sınanması ve kanıtlanması sayılmaya başladı.” Ve bu “ilkellik,” sadece ilkel kabilelere has değil maalesef; modern insan da atalarını asla aratmıyor, hatta boynuz kulağı feci bir rekorla geçiyor! Okuduklarınıza muhtemelen inanamayacaksınız ama deniz ineğinin soyu insanla tanışmasından sadece 27 yıl sonra, 1741’de tükendi. Bu bir soykırım değilse nedir?
Yukarıda alıntıladığım ansiklopedik bilgiler, vücutlarına dar gelen bir kafeste sıkıştırılıp safraları bir kateterle sağılan ayıların maruz kaldıkları vahşetin detayları dahil, daha nice bilgiyle birlikte Tükeniş Kulübü’nde yer alıyor. Dünyayla uyum içinde yaşadıklarını sandığımız Kızılderililer dahil, hiçbir topluluğun hayvan ölümleri söz konusuyken masum sayılamayacağını ortaya koyan Tükeniş Kulübü’nü, kendisiyle yüzleşsin diye insanlığa sunulmuş bir fırsat gibi görmek mümkün. Üstelik tek meziyeti bu da değil; çünkü Moore sıkı bir çalışma sonucunda derlediği bilgileri romanın akışını bozmadan sunmayı bilmiş. Biri günlükleriyle, diğeri gündelik konuşmaya yakın mizahi üslubuyla bize seslenen iki anlatıcı, konunun tarihi altyapısını ve bugün aldığı şekli sürükleyici bir olay örgüsünün ekseninde yazıya döküyor. (Çevirmen Algan Sezgintüredi’nin özellikle mizahi üslubu öne çıkan anlatıcıyı Türkçeye aktarırken barizleşen başarısını da vurgulamadan geçmeyelim.)
Türleri neredeyse tükenmiş iki anlatıcı
Uyuşturucu ve alkol batağında epey zaman geçirdikten sonra kendisini Kanada’da bulan Nile Nightingale ile 14 yaşındaki dâhi çocuk Céleste, hayvanları koruma güdüleri dolayısıyla avcıların hedefine yerleşen, başkalarının duyarsızlaştığı noktalardaki şaşırtıcı duyarlılıkları nedeniyle türleri neredeyse tükenmiş iki anlatıcısı mutlaka okunması gereken bu kitabın. Yazar Jeffrey Moore’un sözleriyle bitirelim: “Bu romanla ilgili araştırmalarıma verdiği destek nedeniyle Quebec Yaban Hayatı Dedektifliği Bürosu’nun başındaki Céleste Jonquères’e teşekkür etmek istiyorum. İstiyorum ama ne o ne de büro gerçek. Kim bilir belki bir gün, şansımız yaver giderse o ve onun gibiler olur.”
Görsel: Tolga Tarhan
Yeni yorum gönder