Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Toshihiko Izutsu'nun anlamaya çalıştığı ''İşaret'ler



Toplam oy: 97
Toshihiko Izutsu’ya göre gerçek müminin yapması gereken, cahiliyye dönemi şairlerinin böbürlenerek dillendirdikleri düşüncesiz bir cesarettense gücünü Allah ve Kıyamet’e olan kesin bir imandan alan fütüvvet ya da bahadırlık içre bir hayat sürmektir.

İklim, yalnızca bitkilerin yetişmesinde değil insanın yetişmesinde de belirleyiciliği yüksek bir etmendir denebilir mi? Hikmete müptela olanlardansanız, hoş bir iklimin size sağladığı olanakların gidişatınıza yön vermesi kaçınılmaz bir durum olarak görünüyor. İklim ve soluk, görünüşte olmasa bile çağrışım düzeyinde bir yakınlığa işaret ediyor. Ezelde verilen sözün öncelendiği bir iklim, biteviye yeni soluklar katıyor anlam arayışımıza. Böylesi bir iklimde yaşamak ise kuşkusuz başlı başına bir şifa kaynağı, ömrünü boğuşmayla geçirenlere modern tasallutlarla. Böylesi bir iklimden devşirdiklerini bize sunmaya koskoca bir ömür adayan Toshihiko Izutsu da saygıyı hak eden müstesna şahsiyetler arasında.

Zen’den dilbilime
1914 yılında Zen yolunun inceliklerine kafa yoran bir babanın oğlu olarak Tokyo’da dünyaya gelir Izutsu. Babasının Zen içre bir hayat izlemesi ısrarlarına rağmen, genç Toshihiko dilbilimden yana bir tercihte bulunur. Lisansüstü eğitimin ardından Keio Üniversitesi’nde Yunanca ve Latince felsefe metinleri üzerinden dilbilim dersleri verir.

Önce “Refik”
Tevâfuk bu ya, o sıralarda Japonya’da bulunan Musa Cârullah Bigi ile tanışır. Bu tanışma, Izutsu’nun hayatında bir dönüm noktasıdır. Zira onun vasıtasıyla İslam ve İslam kültürüne ilgi duymaya başlar. Birlikte Sahîh-i Müslim gibi temel eserleri okuma fırsatı bulan Izutsu, daha sonra İtalyanca, Fransızca, İspanyolca ve Almanca gibi Batı dillerinin yanı sıra Türkçe, Farsça, Sanskritçe ve Çince gibi kendisine Doğu’daki hikmeti daha yakından tanıma fırsatı sunacak çok sayıda dil öğrenir.
Toshihiko Izutsu, dilin zahirine yönelik bu ilgisinin meyvelerini aslında o günlerden itibaren devşirmeye başlamıştır. 1958’de Kur’an’ın Japonca mealini tamamladıktan sonra Mısır ve Lübnan’a yolculuklarda bulunur ve buralarda tanınmış bazı ilim adamlarıyla görüşür. 1961 yılında McGill Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde ders vermek üzere Kanada’ya gider.

Hikmet “Fas”larıyla fasılasız bir meşguliyet
1969’da Enstitü’nün Tahran şubesini kuran ekip içinde yer alan Izutsu, Tahran’da William Chittick, Gulâm Rıza A’vâni gibi seçkin simaların yer aldığı öğrenci gruplarına Fusûs dersleri verir. Seyyid Hüseyin Nasr ve Henry Corbin gibi saygın düşünürlerin de aynı muhitte ilmî çalışmalarını yürüttükleri düşünülürse, Toshihiko Izutsu’nun zihnindeki canlılığın kesintiye uğramadan üretkenliğini sürdürdüğü açıktır. 1979 yılında Tokyo’ya dönen Izutsu Ibn Arabi’nin Fusûs’undaki Anahtar Kavramlar, Kur’an’da Tanrı ve İnsan, İslam Düşüncesinde İman Kavramı gibi değerli birçok eseri kaleme alarak ömrünün sonuna kadar telifatla meşgul olur.
Müminin ülküsü, bahadırca bir hayat sürmek
Toshihiko Izutsu’ya göre gerçek müminin yapması gereken, Cahiliyye dönemi şairlerinin böbürlenerek dillendirdikleri düşüncesiz bir cesarettense gücünü Allah ve Kıyamet’e olan kesin bir imandan alan fütüvvet ya da bahadırlık içre bir hayat sürmektir.


Beyân’dan A’yâna semantik bir arkeoloji

Sapir-Whorf hipotezini (Lingusitic Relativity; dilbilimsel benzeşme) çağrıştıran kimi çalışmalarda da bulunmuştur Izutsu. Kur’an’a semantik bir yaklaşım olarak da ifade edilebilecek bir anlam arayışına girerek, kullanageldiğimiz dinî ve ahlakî terimlerin, dilimizdeki geniş çağrışım sistemi içindeki belli bir kategori sistemini oluşturduğunu düşünür. Izutsu, bu kavramları araştırma amacıyla yola çıkanların temel odağının, her terim için tanımlayıcı birtakım nitelikleri keşfetmelerinin zorunlu olduğuna inanır.

Beşer dilinden ilahi işaretlere
Yaratılan ve Yaratıcı, birbirini iki temel formda “anlar”: İlki beşer dili ve ikincisi de söze sığmayan ve fakat Yaratıcı tarafından evrendeki “işaret”lerin beşere tarifi. Bu tarifin bir sonucu olarak erişilecek irfan, modern anlayışla hermenötik, metinlerarasılık, yapısöküm vb. uğraşların ötesine geçme imkânına sahip “keşf”e dayanan anlambilimsel bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır.
Mütevazı bir hayat sürse de insan ömrünün kayıtlarını zorlayan bir çabayla çok sayıda eser kaleme alarak anlam arayışımıza yeni bir soluk getiren Izutsu’nun anlamaya çalıştığı “işaret”ler, hikmete müştak canlara şifa olsun.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.