Aylin'i çok seveceksiniz. Anlattıklarının akışındaki o gizli ama baskın ritme kapılacak, yeni edebiyatın dolaşımdaki dilini kullanışını, altı çizilesi afili cümlelerini çok beğeneceksiniz. Hatta onun için, bir sürü şey söylendiğine tanıklık edeceksiniz yarı sitayiş yarı haset. Kentli kadının gündelik yaşamına ilişkin ayrıntılara gösterdiği incelikli hassasiyet, denecek, orta sınıfın hayatına dair birçok hal ve tutumu başarıyla yansıtmasından dem vurulacak. Nüktedan denilecek, hırçın, öfkeli ama naif denilecek, hepimizin gözünden kaçmış bir sürü duyguyu, durgun bir suyun yüzünde taş sektirir gibi nasıl usul usul görünür kıldığı yazılıp çizilecek.
Hepsi doğru, hepsine amenna. Aylin Balboa, konuşup yazdığımız bu dile olan doğal hakimiyeti ve anlatısının rengarenk bereketiyle daha fazlasını hak eden bir kalem olarak yelkenlerini rüzgarla doldurmaya başladı, kıyıdan açılıyor yavaş yavaş. Ama benim sözünü edeceğim şey biraz farklı. Biraz daha fazlası.
Sizlere biraz olsun, Aylin'in ölümü ceketinin iç cebinde taşıyan anlatısından bahsedeceğim. Sayılan, sayılacak, türlü çeşit bahislere konu edilecek bütün özelliklerinin yanında, Balboa'nın anlatıcılığının ölümcülden çok "ölümlü" denebilecek yanından.
Geleceğin dökülen dişleri
Uzunca bir vakit süren, "Bunları bir kitapta toplamalısın!" ısrarının ardından çıkan ilk kitabı Belki Bir Gün Uçarız'da Aylin Balboa, bence bize ölümü gösterecek. Bu dünyada ne yaşıyor olursak olalım, ne kadar büyük, ne kadar önemli, ne kadar keyifli, acı, iyi, kötü olursa olsun hepsinin gelip bir tek yerde düğümlendiğini, önem verdiğimiz her şeyin, hayattaki milimetrik değişikliklerle ölüm karşısında ne kadar çaresiz kaldığını anlatacak. Çünkü hayat, biz ölümlülerin gözündeki en kıymetli şeydir. Onu sonsuzmuşçasına bir iştahla yaşar, aldırmaz bir tutkuyla, bütün planlarımızı onun hep böyle sürüp gidecekmiş gibi görünmesine aldanarak yaparız. Oysa bu aslında, insanın kainattaki mikroskobik varlığına sığamayacak kadar büyük bir şaşkınlıktır. Bir küçücük darbeyle hayat, sonlanabilir, seyri değişip tersi istikamete akabilir, hayat olmaktan çıkabilir. Bir hastalığın, bir ölümün, bir depremin yarattığı ani ve alışılması imkansız değişimin nelere yol açabileceğini düşünün. Gelen bir telefonla, gittiğiniz önemli iş görüşmesinin nasıl anlamsızlaşıvereceğini canlandırın gözünüzde. Oysa felaket insanın burnunun ucunda durur, ensesinde yaşar. Yabancısı değildir, uzağında değildir. Çoğunlukla haber vermeden, her şey tam da olması gerektiği seyrinde tıngır mıngır yuvarlanıp gidiyorken takar çelmesini. Bütün bir hayat önünüzde kapaklanıverir. Tüm hayatınızı hazırlanmakla geçirdiğiniz güzel geleceğinizin gülen dişleri bir bir dökülüverir. O umutla beklediğiniz hayat, artık başka bir şey için yaşanacak bambaşka bir ömre dönüşmüştür.
İşte, Belki Bir Gün Uçarız'ın aniden çalan acılı telefonlarında, bir türlü kalkmayan ama bırakıp gitmeyişiyle de insana kahredici bir umut veren "abisinde", annesinin dünya şaşkınlığını hâlâ üstünden atamamış kederli bekleyişinde, çok yakınında duruyorken bile cevap veremeyen babalarıyla sohbet etmeye uğraşan kız çocuklarında, işte bu hatırımızdan uzak tutmaya çalıştığımız gerçek var hep. Bütün bir ömrün yalnızca ölmek için yaşanan kocaman ama anlamlı bir boşluktan ibaret olduğu, Onur Ünlü'nün deyişiyle, insanın aczini bilerek fazla artistlik yapmaması gerektiği gerçeği. Bütün bunları, delirmemek için deliymiş gibi davranan bir kadının aklından/dilinden, sızılı bir gülümseyişle anlatan, tam çağının ruhuna yakışır bir kitap Belki Bir Gün Uçarız. Fani olduğunu bildiği halde bir ölmeme, uzaklara kanat açıp, enginlere uçma isteği...
Aylin Balboa'yı, hayatın karşısına ancak bir boksörün namıyla çıkılırsa kafa tutulabileceğini bilen bu neşeli ve aksi kadını seveceksiniz, bunu sezmek kolay. Benim asıl derdim kitabı da, yazanı da sevdirmek değil, anlattığının içinden geçen keskin sızıyı işaret etmek, çaktırmadan. En neşeli, en patlak anında bile hayatın ölüme göz kırptığını, ama yine de, illa ki yaşandığını göstermek, Balboa'nın kaleminde. Bir de kitabını bahane edip bir kere daha seslenmek yazarına:
"O abi bir gün uyanacak Aylin, bir gün uyanacak. Belki o gün uçarız!"
* Görsel: Vertigo, Alfred Hitchcock
Ben okudum. Bence herkes de okumalı zaten bir başlayınca bitene kadar birakamiyorsunuz.
Yeni yorum gönder