Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

'Uyandığında' küfürsüzdü



Toplam oy: 1754
Hillary Jordan
Yapı Kredi Yayınları
Kurguyu başlıca zedeleyen, toplumsal gerçekçi bir öngörünün yapısal diliyle başlayıp fantastik edebiyatın dolambaçlı sürrealist diline sapması.

Kimi zaman romanlar hayata benzemekte oldukça ısrarcı. Hayli umutlu ve serüvenci başlayıp sıradan ve izsiz biten hayatlara. Konularıyla değil kurgularıyla. Uyandığında, Amerikalı yazar Hillary Jordan'ın Türkçeye çevrilen ilk, yazarlık serüveninin ise ikinci romanı. 2011 yılında yayınlanan İngilizce yayınlanan roman Türkçe ile birlikte Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Çinceye çevrildi. Beş bölümden mürekkep külli bir roman. Latince olmasına karşın sondan başlayarak da okuyabilirsiniz. Bu kitabın da asıl meselesi bu galiba. Bazı kitapların asıl meselesi bu. Özellikle Amerikan edebiyatının kurgu tekniğinin has meselesi. Meseleden çok bir sorunsal, Arap baharının güze mi, kışa mı döndüğünün tartışıldığı bu topraklarda. Mezopotamya'da Sümerler'den beri yazının da, kadının oturup kalkışının da retoriği belli. Atlantik ötesinden bu nehrin retoriğine su katmak, suyu sulandırmaktan başka hikmet içermiyor. Sondan okunan bir roman, nehrin sularına tövbeli kadınlara yeni bir sual sunamıyor. Başka nehirlerden nasiplenebilen kadınlar için huyu suyu hürmetine bir serinlik sağlar, sağlamaz değil. De kuraklık baki kalan. "Uyandığında kırmızıydı. Kızarmış ya da güneşten yanmış değildi, dur işaretinin o iddialı keşif kırmızı rengini almıştı."

 

 

Çağ yangınlarının düşleri korladığı, kelimelerden başka kaybedecek bir şeyin kalmadığı vakitler böyle vurucu, zamk gibi yakıcı giriş cümleleri yazılır. Tepkisiz kalmanın imkansız olduğu cümleler. Her çağda sadece birkaç kez tanık olunur. Fikrin bedeni çiğnemekten beis görmediği zamanlar. Bedenin bir et yığınından daha fazlası olmadığı anlar. Konformizmin hiçliğinin ayyuka çıktığı zamanlar. Vicdanın söndüğü anlar. Franz Kafka'nın Dönüşüm'ünde - Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. - Jose Saramago'nun Körlük'ünde - Kör oldum. - olduğu gibi.

 

 

 

Çağ yangınlarının düşleri korladığı, kelimelerden başka kaybedecek bir şeyin kalmadığı vakitler böyle vurucu, zamk gibi yakıcı giriş cümleleri yazılır.

 


 

 

Uyandığında velud bir cümle ile başlıyor Hannah Elizabeth Payne'nin yasak aşkının trajedisini anlatmaya. 'Yaşamı Koruma Yasaları'nca cinayet sayılmasına karşın gizlice kürtaj yaptıran ve sevgilisini mahkemeden gizleyen Hannah'ın otuz günü hapishanede, onaltı yılı gettosunda kırmızı derisiyle yaşamaya mahkum oluşunun hikayesi. Mc Carthy'li yılların yarım yüzyıl sonrasının Amerikası. Mccarthyizmin kızıl düşmanlığı bu kez de devletin ali ve ahlaki menfaatlerini çiğneyen vatandaşlarını kırmızı renkle ayrıştırmasıyla sürüyor. Vücutlarına verilen virüsle deri renkleri değiştirilen renkliler, tek kişilik hücrelerde, eyaletin tüm ahalisinin izleyebileceği kameralar karşısında 'ölmeye yatıyor'. Hapishaneden çıktıklarında ise marazi gettolarında utançla intihar etmeleri bekleniyor ya da devletin kendini temize çıkarmak için umduğu bu.

 

 

Uyandığında, etkileyici giriş kurgusu, yarattığı biricik mekan ve durum algısıyla ilgi çekiyorsa da romanın sonraki bölümleri giriş cümlesiyle duyurduğu bir çağ romanı olma arzusunu alaşağı etmekte gecikmiyor.

 

 

Kurguyu ve anlamı zayıflatan, Hannah'ın hapishaneden çıkmasıyla başlayan ve suçdaşı Kayla ile uzadıkça uzayan yol hikayeleri sarmalı değil sadece. Kurguyu başlıca zedeleyen, toplumsal gerçekçi bir öngörünün yapısal diliyle başlayıp fantastik edebiyatın dolambaçlı sürrealist diline sapması. Hannah'ın aynı zamanda kendi papazı da olan evli Peder Aidan Dale ile yasak aşkının yükünü tek başına çektiği vefakar kadın ortodoksisi ile eril tahakküm alanının kutsanması. Kadın imgesinin sadece kutsal kasenin sınırlarında var edilmesi. Erkeğe gelince poligami kadına gelince monogami tiradının yüksek tonlu tekrarından daha yeni bir vaatte bulunamaması.

 

 

 

"Uyandığında kırmızıydı. Kızarmış ya da güneşten yanmış değildi, dur işaretinin o iddialı keşif kırmızı rengini almıştı."

 

 

 

Uyandığında, muktedirin kudretini ve vatandaşları üzerindeki akıl almaz yetkisini hissettirmekte başarısız değil, tersine o simetrik gücü hissetirmekte hayli başarılı. Ancak bu yetkiye karşı mücadele edilmesi konusunda dindar bir ailenin kızı olan Hannah'ın tepkisi sadece anlamak ve kabullenmek. Dış dünya ile iletişimin olmadığı Doğru Yol Merkezi'nde ibadetle doğruyu aramak için altı ay geçirmek. Sevgilisi Aidan'a kavuşmak için bir an önce normalleşmek. Hannah'ın kırmızı derisine karşı öfkesi ve medet umduğu gerçeklik sadece mutlak aşk ve din.

 

 

Totaliter bir düzeni deşifre etmek için yola çıkmış bir romanın çareyi tevekkülde araması, modern insanın liberal çelişkilerini yinelemekten daha fazlasını başaramıyor. Benmerkezcilik üzerine kurulu, aşk ve din ile sulandırılmış bir roman tevil yoluna gitmekten kendini alamıyor.

 

 

Amerika'da konu edilen romanın, Türkiye'de ve diğer ülkelerde de gündemin yakıcı maddesi olmayı sürdüren kürtaj bahsine dair romantik reçetelerden ve genel ahlakı kutsamaktan öte bir söz söylememesi, eleştirisini sisteme yöneltemeyip siyasileştirememesi, kitlesini daraltırken gerçekliğini elitleştiriyor. 

 

 

Uyandığında bir çağ yangınının uzamı olmaktansa yangına seyirci kalmayı övgüleyen, evcil bakışıyla ahlaksız bir hayatı küfürsüz anlatmayı deniyor.

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.