Seda Uyanık, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde yazdığı doktora tezinin genişletilmiş hali olan Osmanlı Bilim Kurgusu: Fennî Edebiyat isimli kitabında, 19. yüzyıl sonu ve erken 20. yüzyılda Osmanlı edebiyatında bilimi merkeze alan anlatıları irdeliyordu. Kitaptaki tanımla söylersek; “Konusunu fennî olaylardan, keşif ve icatlardan alan, ileride olması tahayyül edilen teknolojik gelişmelere yer veren, aya, gezegenlere, uzak kıta ve denizlere yapılan heyecanlı seyahatlerden bahseden roman türü”nden. Ahmet Mithat’ın Fennî Bir Roman Yahut Amerika Doktorları’ndan (1888) Yahya Kemal Beyatlı’nın Çamlar Altında Musahabe’sine (1913), Hasan Rûşenî Barkın’ın Rûşenî’nin Rüyası: Müslümanların ‘Megali İdeası’ Gaye-i Hayâliyesi’nden (1914) Refik Halid Karay’ın Hülya Bu Ya...’sına (1921), Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Arzîler’inden (1925) Behlül Dânâ’nın Makineli Kafa’sına (1928)... İsimler tanıdık gelecektir ama kaleme aldıkları eserler için aynı şeyi söylemek güç; diğer bir deyişle Seda Uyanık, kanon dışı kalmış, günümüzde haklarında çok az bilgi olan ve edebiyat araştırmalarında adları pek anılmayan metinleri görünür kılıyordu çalışmasıyla.
Geçtiğimiz günlerde, Seda Uyanık’ın 2013’te yayımlanan Fennî Edebiyat’ının “hemen yanına” bir çalışma daha eklendi: Pelin Aslan Ayar’ın Türkçe Edebiyatta Varla Yok Arası Bir Tür: Fantastik Roman’ı. Fantastik Roman da, yine bir doktora tezinin gözden geçirilmiş hali... Türkçe edebiyat tarihi içinde, 19. yüzyıl sonundan 1960’a kadarki zaman diliminde fantastik roman türünün odağa alındığı bu çalışmada da Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Suat Derviş gibi “tanıdık” isimlerle karşılaşıyoruz. Ancak anlatılan hortlaklar, cesetler, yamyamlar, şeytanlar, cadılar, iskeletler hep birer “kocakarı masalı” olarak değerlendirilmiş olmalı ki; aşina olduğumuz bu isimlerin diğer eserlerine göre daha az bilgiye sahibiz fantastik roman türüne dahil edilebilecek eserlerinden. Ne de olsa bilimkurgu gibi fantastik kurgu da “yüksek” edebiyattan sayılmayan, hatta kimi zaman ciddiye dahi alınmayan bir “yok tür!”
Dolayısıyla, normal şartlar altında varla yok arasında kalmaması gereken türlerle ilgili çalışmaların sayısının gün geçtikçe artıyor olması, en başta, bu türleri yakından takip edenleri memnun edecektir. Üstelik bu konuda, elimizde olumlu somut bir örnek de var.
"Makus talihli" türler
Bilimkurgu ve fantastik kurgunun yanında, bu “makus talihli” türler arasında polisiyeyi de sayabiliriz. Çoğunlukla alt tür mensupları olarak değerlendirilen polisiye eserler de, tarihin sayfalarında kaybolma riskiyle her zaman karşı karşıya. Ancak yakın bir zaman önce, üç akademisyenin –Seval Şahin, Banu Öztürk, Didem Ardalı Büyükarman– “Türk Edebiyatı’nda Polisiye Romanın Tarihsel Gelişimi 1884-1928” başlıklı araştırma projesi, bir kitap dizisine dönüşerek, ilk polisiye roman örnekleriyle aramızdaki mesafeyi ortadan kaldırdı. Bu araştırma projesinden yola çıkılarak Labirent Yayınevi tarafından yayımlanan “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkçede Polisiye Dizisi” sekizinci kitaba ulaşmış durumda.
Bunun yanı sıra Seval Şahin, Banu Öztürk ve Didem Ardalı Büyükarman, yayına hazırladıkları “Edebiyatın İzinde” üst başlıklı seriyle de “alt tür”lere desteklerini sürdürüyorlar. 2013 yılında Bağlam Yayıncılık’tan çıkan Edebiyatın İzinde Polisiye Edebiyat derlemesine, geçen ay içerisinde yine Bağlam Yayıncılık tarafından yayımlanan Edebiyatın İzinde Fantastik ve Bilimkurgu isimli çalışmayı da eklediler. Kitabın temelinde, 14-15 Kasım 2013 tarihleri arasında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Türkçe Edebiyatın Hayalperver Çocuğu: Fantastik ve Bilimkurgu Edebiyatı” başlıklı sempozyum var; söz konusu sempozyumda sunulan bildiriler ve paneller.
Kısacası, ilgili rafta, birbirlerini sırt sırta destekleyecek dört çalışma...
Yeni yorum gönder