Belki de en doğrusu buydu. Gecenin Sonuna Yolculuk’tan sonra Profesör Y ile Konuşmalar’ın gelmesi. Ne de olsa ilki bir makineydi. Delik deşik üniformalar ve başıbozuk kelimeler ve kuduz torbası salyalar ve üç milyon üç yüz otuz üç bin üç yüz otuz üç noktalar ve kan ve kemik ve ölüm ve kalım ve insan ve müsveddesi ve meselesiyle inşa edilmiş dev bir makine. Türkçede, Yiğit Bener marifetiyle çalışmaya başlayalı 11 yıl oluyor. Tam 11 yıldır, durduğu yerde titreyip, garip sesler çıkarıp, kendi çıkardığı yangını kendi söndürüp gecenin sonuna Türkçe gidiyor. Her ne kadar yola çıkış tarihi 1932 ve yola çıktığı yer, Céline’in Fransızca beyni olsa da şimdi artık dünyanın kırk dört diline dağılmış sürüyor, Muhteşem Gecenin Muhteşem Sonuna Muhteşem Yolculuk. Céline adlı fabrikadan çıkan ilk makinenin markası... Ve öyle görünüyor ki garanti süresi 81 yılı çoktan aşmış, asırlara doğru gidiyor. Diğer makineleri de öyle: Mort à Crédit, Mea Culpa, Rigodon, Guignol’s Band ve o ve bu ve şu…
Ama yine de bütün bunlara bir kullanım kılavuzu lazım, demiş, Céline. Oysa daha 2001: Bir Uzay Efsanesi’nin açılışındaki “hominidler ve monolit” sahnesi daha çekilmemiş. Demek ki bir ihtiyaç olacağını hissetmiş! Hatta hissetmekten öte birtakım hominidlerin, inşa ettiği makinelere, birtakım monolitlere yaklaşır gibi yaklaşıp çaresizce açma-kapama düğmesi aradıklarına tanıklık etmiş ve 1955 yılında, öfkesinden zaman ayırıp, “Céline ve Makinelerini Anlama ve Kendine Zarar Vermeden Kullanma Kılavuzu” diye de adlandırılabilecek bir kitap yazmış. Platon’un Diyaloglar’ından beri, dünyanın amacına ulaşmış bütün kılavuzlarının “Sıkça Sorulan Sorular” tekniğiyle yazıldığını çok iyi bildiğinden önce eline biraz çamur, biraz da gözlük camı alıp karşısına oturtacağı ve kendisine sorular yöneltecek bir akademisyen yontmuş: Profesör Y. Sonra da profesöre Paris’in parklarından birinde randevu vermiş: “Gelin ve konuşalım!” Çünkü yazmak yetmiyor, demiş Céline. Bir de konuşmak gerekiyor! Artık böyle! Nasıl olsa biri beni satacak, en azından o kişi ben olayım, deyip başlamış konuşmaya. Ve Céline konuşmuş. Ve Céline dinlemiş. Ve Céline, Profesör Y adını verdiği bir dünya insanla hesabını sonsuza dek kapatmak üzere hayali bir röportaj yazmış. Döneminin edebiyatından, edebiyatı kuşatmış insanlarından, sinemanın fotoğrafı, fotoğrafın resmi ve içinde yaşadığı ülkenin kendini boğazlamasından söz etmiş, kimsenin edemediği kadar Céline’e küfredip, kimsenin itiraf edemediği kadar bir dâhi olduğunu defalarca tekrarlamış. Ancak bunu öylesine bir coşkuyla yapmış ki sanki kağıtlara değil de kendi mezar taşına yazıyormuş gibi kazımış cümleleri. Ve Ayberk Erkay, tam da elindeki bakırı sabırla çekiçleyen bir zanaatkar gibi bu kazıma seslerini Türkçeye çevirmiş…
Görsel çalışma: Selçuk Ören
Bazı yazarların hayatları hikayelerinde, bazılarınınki de üsluplarında gizlidir. Céline’in, bu dünyadan ve üzerinde yaşayanlardan anladığı ne varsa üslubundadır. Her şey ve herkes ve her an ve her yer o üsluptadır. Çünkü yazar, hikayeyi nakleden, sahip olduğu üslup da nakil aracıdır. Dolayısıyla “Bir metroyum ben,” der Céline. Profesör Y ile Konuşmalar’ında. Hepinizi alır, giderim. Geride bir şey bırakmam. Hepinizi anlatır ve hepinizi yerin dibine sokar ve hepinizi içimde taşır ve asla yavaşlamam. Çarpacaksak birlikte çarpacağız son durağın o duvarına! Sonra da parçalanacaksak parçalanacağız! Hep birlikte! Bütün hikaye bu, başka da yok. Gerek de yok…
Belki de bu noktada ars poetica ve arsız poetica tamlamalarını anmak ve bir illüzyonistin en değerli numarasının inceliklerini açıklamasıyla benzerlikler kurarak, şiirin şiirini yazmanın ne anlama geldiğini teknik açıdan irdelemek gerekebilir ancak bu satırların yazarının edebiyattan anladığı Céline’le sınırlı olduğundan, konuyu çok merak edenlerin kendilerine bir profesör bulup onunla konuşmaları daha verimli olacaktır. Üstelik bulmaları da zor olmayacaktır. Ne de olsa profesörler A’dan başlamakta ve Z’ye kadar gitmektedir. Y hariç herhangi biri olabilir. Çünkü o hala altına etmekle meşgul!
“Adam idrak edemiyordu ki… millet toplanmış bizi seyrediyor!... bu işiyor, millet seyrediyor! Bu salıyor, millet seyrediyor!... koca göl yaptı herif kumun üstünde…” (s. 86)
Yeni yorum gönder