Junot Díaz, 1997’de edebiyat sahnesine Drown isimli eseriyle çıkmış, kendisinin de dahil olduğu Dominik asıllı ABD’lilere dair hikayeleri, kullandığı cesur dil ve anlatımıyla övgü toplamıştı. Tarihler 2007’yi gösterdiğinde, Dominik’ten ABD’ye göç etmiş bir ailenin başına gelenleri anlattığı Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı ile Pulitzer Ödülü’nün sahibi oldu. Şimdiyse raflarda, Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin isimli eseri var.
Kitabımızın merkezinde, Dominik göçmeni bir Amerikalı olan Yunior’un muhtelif hikayeleri yer alıyor. Kronolojik bir sıra izlemeyen bu hikayelerde, babasından abisine kadar hayatındaki tüm adamların “aldatan adamlar” olduğu Yunior’un bu minvaldeki kendi “maceraları”na eşlik ediyoruz. Lakin bu refakat, kadın karakterlerle ilgili anlatım ve karakterizasyon problemlerini de beraberinde getiriyor. Sayfalar boyunca Díaz’ın kadınları bağımsız birer varlık olarak değil, özneleşemeyen, Díaz’ın onlara verdiği “tepkimeler” üzerinden varolan nesneler olarak karşımıza çıkıyorlar. Ekseriyetle kadın vücudunun muhtelif parçalarına odaklı, kitabın diliyle söylersek kimi becerip kimi aldattığı ve sonra da onları nasıl geri kazanmaya çabaladığını temel alan hikayeler bir süre sonra bir alkol ya da kumar bağımlısının kısırdöngüsünü andırıyor. Bu nedenle kadın karakterler de soğuk, yavan, mesafeli ve sakatlanmış figürler haline geliyor.
Ataerkil Dil
Yazarın dilindeki akıcılık ve naiflik kitabı yer yer eğlenceli ve akıcı hale getirse de, bu naif ve samimi dilin ekseriyetle erkeklere hitap ettiğini belirtmeliyiz. Evet, kullanılan ataerkil dil ve küfürler ile bir erkeğin çekici bir kadına yaklaşım tarzındaki ilkel ifadeler biz erkek okuyucuları yavan-iptidai gerçekliğimizle kimi zaman gülümsetebiliyor. Fakat yazarın kadın vücudu ve duygularına karşı cinsimizin ataerkil gerçekliklerini y*ansıttığı bu dil ve yaklaşımların, bir kadın okuyucunun gözünden son derece irite edici-yavan görülebileceğini söylemek durumundayız. Üstelik feminist bir edebi bakışla taş üstünde taş bırakmayacak bir bombardımana da açık olduğunu itiraf etmeliyiz.
Bunların yanı sıra, kitaptaki anlatım bozuklukları (“Yani gülde belki günde bir kez olsun sen bir şey yapardın” gibi - s.14) ve yazım hataları da kimi zaman çokça göze batıp rahatsızlık verebiliyor. Lakin kitapların biçemlerine dair ülkemizdeki estetik göz önüne alındığında Domingo’nun -bu kitapta olduğu gibi- tercihlerini de tebrik etmek lazım. Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin, her ne kadar son kertede bir “paçavra” olarak adlandırılamayacak olsa da, yukarıda izah edilen sebeplerden ötürü Amerikan kültür endüstrisinin şişirdiği, aterkil-benmerkezli, nesneci ve tekboyutlu çerçevesiyle “kitsch” kategorisine yakın, edebi-felsefi kavrayıştan uzak bir eser. Haliyle bu edebi-felsefi çerçevenin yetersizliğinde verilmeye çalışan mesaj da, şu yavanlığa indirgenmiş oluyor: “Aldatmayın, kötü olur.” Eksik olmayın Bay Díaz, bu kadarını aklımızda tutacağız...
Bu yazıyı kitabı sipariş etmeden önce okumalıydım.... OF.
ben de katılıyorum selçuk beye. kitap tam bir zaman kaybıydı benim için.
Herkes şu çocuk gibi lafını esirgemeden eleştirse ya. Çok mu zor?
Yeni yorum gönder