"Bana tanrı söyledi. Okudum, TV’de gördüm…"
Plützer ödüllü, eski savaş muhabiri, gazeteci kültür eleştirmeni Chris Hedges'in savı ilk anda çok basit: Guy Debord’a bir göndermeyle, Okur Yazarlığın sonu ve Gösterinin zaferi alt başlığına uygun olarak kitap, Amerika'da popüler kültürün medyanın, bunları denetleyen korporasyonların elinde dejenere olduğunu savunuyor. Hedges, kitap boyunca, okuma yazma oranının giderek gerilediğini, insanların görsel medyanın ünlüler kültünün etkisi altında, kendi yaşamları üzerindeki denetimlerini kaybettiklerini, bir imparatorluk süreci yaşayan ülkede demokrasinin ve Cumhuriyetin hızla eritildiğin ayırtında olmadan sürü gibi yaşamakta olduklarını belgeleyerek, beş bölümde anlatmaya çalışıyor.
Birinci bölüm eğlence ve ünlüler ama özellikle kareografik güreş alanını tartışıyor. İkinci ve en çarpıcı bölüm pornografi endüstrisi üzerine. Üçüncü bölümde akademik, bilimsel yaşamın meta ve kar süreçlerine bağımlı hale gelmesinin sonuçları irdeleniyor. Hedges dördüncü bölümde, insanları düzene uydurma, sorunlara gözlerin kapama işlevini üstlenmiş "positif psikoloji" mesleğini hedef alıyor. Son bölüm bunların hepsini büyük bir başarıyla bir araya koyarak çok korkutucu bir resim oluşturuyor.
Hedges'ın Kuzey Amerika halkları ve kültürü üzerinde yoğunlaşmış olması bizi rahatlatmasın. Çünkü bu kültür, küreselleşme, "teknolojik devrim" yoluyla, Türkiye dahil hemen her yere nüfuz etti, etmeye de devam ediyor. "Gösteri" her yere egemen oluyor ve dinin ticarileşmiş, gösteriye uygun, dolayısıyla aslında, etik içeriğini kaybetmiş, Hedges’ın ABD dinci hareketlerini hedef alarak söylediği gibi faşistleşmeye başlayan biçimleri her yerde yaygınlaşıyor.
Hedges’i okurken aklıma Regis Debray’ın New Left Review dergisinin Temmuz/Ağustos 2007 sayısındaki “Socialism ve print: A life cycle” başlıklı denemesinin sonundaki bir şema ile Badiou’nun Evil (kötülük) ve etik ile ilgili savları geldi.
Debray’in makalesinin sonundaki tablo insanlık tarihinde, Siyasi örgütlenmenin, ideolojinin, bilginin, öznelliklerin kaynaklarına ilişkin, Logosphere (yazı) Graphosphere (matba) ve Videosphere (audiovisual) dönemlerine ayrılmış bir şema sunuyor. Bu karmaşık şemanın tümünü aktarmam burada olanaklı değil. Ama, Hedges’ın çalışmasıyla kesişen kimi ilginç noktalara değinmek istiyorum. Debray’a göre birinci dönemde egemen kuşak yaşlılar, ikinci dönemde yetişkinler iken, son dönemde gençlik olmuş. Meşruiyetin kaynağıysa, önce ilahi, sonra ideal nihayet, “ne işe yararsa o” olarak evrimleşmiş. Sürücü güç, önce inançmış, sonra yasa olmuş, nihayet son dönemde kanaat… Bireyin konumunda da ilginç bir evrimleşme gözlemliyor Debray: Önce teba, sonra vatandaş, şimdi tüketici. Nihayet özdeşleşme mitosu, önce Aziz, sonra kahraman ve günümüzde ünlü (celebrity). Kişinin söylediğinin doğruluğunu gösteren ifadenin evrimiyse şöyle: Bana tanrı söyledi. Okudum, TV’de gördüm... (age.sf 26)
Debray’ın çalışmasına bakınca ABD’nin tek örnek olmadığı, bu saptadığı evrimin hemen her kapitalist ülkede, tabi Türkiye’de de yaşanmakta olduğunu kolaylıkla söylemek olanaklı.
Badiou’ya Evil (kötülük) tanımını hakikatin, özel yada bireysel çıkarların baskısıyla kesintiye uğratılması olarak veriyor (örneğin, CABINET dergisi söyleşisi, Sayı 5, Kış. 2000/2001) Öyleyse diyor, Evil (kötülük) akademik tekrar, kültürel ticaret; kapitalizmin hizmetindeki bilgi; salt bir haz alma teknigi olarak görülen cinsellik. Diğer bir değişle, obskürantizm, ticarileşmiş akademik yaşam, kar ve eşitsizlik siyaseti, cinsel barbarlık...
Badiou’ya herhangi gönderme yapmamakla birlikte Hedges’in çalışması bu alanların hepsinde benzer saptamalar yapıyor.
Yeni yorum gönder