Behçet Çelik’in Diken Ucu adlı öykü kitabı,’Huzurlu tabloda huzursuz ayrıntılar’, ‘Dünyayı onlardan koru’, ‘Ya da sahiden kayıyorduk zamanda’ bölüm başlıkları altında gruplanmış on dört öyküden oluşuyor.
Yazar, yaşamın ancak ‘dokunulduğunda’ ayırt edilen kimi pürüzlerinin algıyı genişleten bilgisine dikmiş gözünü. Diken Ucu ismi, okura, öykülerin ‘önce görülenin ötesi"ne bakmayı hedefleyeceğini söylüyor. Gerçekten de kitabın sözü, yaşanan gerçekliğin ‘daha’sını, ‘fenomen’ olmayan insanın dünyasını araştırarak ürüyor. Çelik’in yazın tutumu, ‘ahenkli’ söyleyişin gürültüye rağmen ayırt edilebilir olacağını doğrulayan nitelikte…
Diken Ucu’nun sanatsal kompozisyonunu tamamlayan öykü kişilerinin, ilk anda, bu dünyada işlerini bitirmiş gibi davranan ve sıkılan insanlar olduğu düşünülebilir. İkili ilişkilerde, yakın çevrede ya da topluluklar içinde yalnızlığın dile geldiği sanılabilir. Oysa bana öyle geliyor ki (öykü öbeklerine verilen başlıkların da hissettirebileceği gibi) bu haller, öykü kişilerinin bir zaman için durumu değerlendirmek üzere yavaşlama isteğinin dışavurumudur: Kendilerini tekrar etmekten bunalırlar. Kaybedilmiş bütünlüğü "an"da yeniden kurma çabasıyla, iç seslerini konuşturmak üzere hayatı yavaşlatır, yaşamın devinimi içinde merkezkaç etkisiyle bir miktar yana kayarlar. Yazarın anlatmaya başladığı yerde başlamamış, bittiği yerde bitmemiş durumları, durum içindeki kişisel duruşlarını sorgulama isteği duyarlar. Hatta bu kaçınılmazdır. Ve can alıcı soru ise şu olacaktır: Henüz durmamışlardır, fakat ne kadar ilerlemişlerdir?
Onlar, sezgisel çeşitlemelere açık, olup bitene duyarlı dikkatleriyle söylenenin ötesini imler, kendilerini dönüştürerek geleceği hazırlarlarken, yaşamın kendine özgü denetlenemeyen doğası da sorular arasında yerini alır.
BEHÇET ÇELİK KLASİĞİ
Diken Ucu’na bir Behçet Çelik klasiği demek hiç de yanlış sayılmamalı.
Öykü kişileri için hemen hiçbir şeyin değişmeyeceği (metnin fiziki zamanında) en başından belli olan öyküler yine...
Anlatıcıların (seçilen) konumundan (diğer öykü kişileri ve durumlar karşısındaki), tanıklıklarından, gözlemlerinden özellikle zenginleşen öyküler…
Dahası da var…
Deyim yerindeyse zihnimize sızan, belleğimizde yer edinen imgelerin çokluğu, Behçet Çelik’in dilinden yola çıkarak, öykü dili üzerine yeniden düşünmeye zorluyor insanı: Şiirsel olmadan şiirsel etki yaratma ustalığı... Bezemesiz, yalın, tutarlı ve özenli anlatım…
Kitabın başlangıcında, yazarın, Şair Edip Cansever’e gönderdiği selama katılarak… Yazdı, okuduk, düşündük… ‘Gözlerimizi sallantılı bir denize bırakır gibi içimize bıraktık’ ki, özümleyelim…
Behçet Çelik’in telaşsız, telaşsız olduğu oranda da damıtık, etkileyici yazım yaklaşımından doğan bu güzel öykü kitabı Diken Ucu’nun öykü sevenlerce mutlaka keşfedilmesi gerekiyor.
Yeni yorum gönder