Türkiyeli okurlar Sofi Oksanen’i, Stalin’in İnekleri ve Araf isimli romanlarından hatırlayacak. Zorlu yaşam koşullarıyla, gizemli ya da karanlık hatıralarla baş etmeye uğraşan kadınlara dair kurmacalarla okur karşısına çıkan Oksanen, buna zaman zaman siyaseti, aşkı, göçü ve hastalıkları da dahil ediyor. Bu yoğun anlatımların orta yerinde ise bir şekilde vicdan ve insancıllık konumlanıyor. Bahsi geçen bu iki öğe, Oksanen’in roman kahramanlarının kah yaşadığı anı yorumlamasını kah geçmişleriyle yüzleşmesini sağlıyor. Tıpkı Norma’da olduğu gibi...
Norma ve annesi Anita, iki sırdaş; adeta birbirinin her şeyi. Ancak Anita’nın beklenmedik ölümü (metro treninin altında kalması ve yazarın bunu kaza mı, intihar mı, yoksa cinayet mi olduğunu bir miktar sürüncemede bırakması) romana daha başlangıçta gerilimli bir hava katmış.
Norma, annesinin ölümüyle ilgili kuşkular içindeyken hem günlük yaşantısına geri dönmeye hem de sırrını tek başına sırtlamaya çalışıyor. Fakat bu hiç kolay değil çünkü Norma’nın çok ciddi iletişim sorunları var. Bunun nedeni de diğer insanlardan “farklı” olması: Sürekli uzayan ve tehlikeyi haber veren saçları yüzünden annesi ile beraber toplumdan uzak yaşamış Norma. Ancak artık tek başına ve kendisi pek farkında olmasa da protez saç tekeli konumundaki mafyatik şirket peşinde.
Romandaki ikilemler
Oksanen, bu gerilimin dozunu giderek artırırken ve bazı anlarda okumayı güçleştiren geri dönüşlerle anlatmaya devam ederken yeni cepheler de açıyor: Norma, peşindeki ve bir zamanlar Anita’yla bağlantısı da olan şirketten kurtulmak için annesinin gizemli tarafını ve sırlarını öğrenmek durumunda. Oksanen, bu noktada karşımıza Anita’dan kalma bir video ve fotoğraflar çıkarıyor.
Kitaptaki bir diğer cephede, mafyatik şirketin esas işinin çocuk sahibi olamayan aileler için “sağlıklı anneler” bulduğunu öğreniyoruz. Oksanen, bu farklı parantezleri kapatmaya çalıştığı bazı anlarda bocalıyor; yazarın, dağınıklığı toparlama uğraşı yeni savrulmalara yol açıyor... Bununla birlikte, romanda sağlam bir damar var: Yazar; kadınların uğradığı haksızlıklara, maruz kaldıkları şiddete ve ayırımcılığa dair (diğer kitaplarında olduğu gibi) çıkışlar yapıyor karakterleri aracılığıyla. Ayrıca Oksanen, Norma’nın satır aralarında okuru bazı ikilemlerin ortasına atıyor. Mesela yersizlik-yurtsuzluk ile huzur ya da belli bir güzellik algısı yaratanlar ile aynı kişilerin (örneğin Norma’yı) insan dışı bir yaratık gibi görmesi. Fantastik öğelerle beslediği söz konusu meselelerin odağına kadınları alan Oksanen, gerilimi yükseltiyor. Romanda sürekli gezinen Anita da cabası.
Konuyu fazlaca dallandırıp budaklandırsa ve bazı kapıları açık bıraksa da, Sofi Oksanen, tema ve bunun etrafına serpiştirdiği geçmiş-bugün çizgisindeki hikayelerle belli sorunlara (bilhassa kadınların yaşadıklarına) dikkat çekiyor. Bu anlamda Norma, Oksanen’in feminizmle yoğurup gerilim malzemelerini ve fantastik unsurları bolca kullandığı, zaman zaman kurgusu aksayan ve gerçek ile kurmacayı sırlar zeminine yaydığı bir roman olarak öne çıkıyor.
Görsel: Ece Zeber
Yeni yorum gönder