Orhan Pamuk’un, Harvard Üniversitesi’nde verdiği derslerin notlarından oluşan ve geçen yıl Harvard Üniversitesi Yayınları tarafından kitaplaştırılan The Naive and Sentimental Novelist (Naif ve Duygusal Romancı) adlı kitabı, İngiliz Guardian gazetesinde sert bir dille eleştirildi.
Pamuk'un, Friedrich Schiller'in The Naive and Sentimental Poetry (Naif ve Duygusal Şiir) adlı kitabından esinlenerek isimlendirdiği ve Schiller'in yaptığı gibi 'naif ile duygusal' yazarların farklılıklarını ele aldığı kitap, daha önce özellikle ABD’li eleştirmenler tarafından beğenilmişti.
Pamuk’un, Tolstoy, Dostoyevski, Stendhal, Proust gibi onu birçok ünlü romancıyı incelediği kitabın içinde entelektüel açıdan kayda değer hiçbir şey olmadığını düşünen eleştirmen Adam Mars-Jones, kitabın ortaya çıkmasının ve sunulma biçiminin arkasındaki dinamikleri alaycı ifadelerle sorguluyor: “Yazarın, sanat, hayat üzerine yazdığı kitap, ünlülerin kendi adına çıkardıkları parfümlerinin, yüksek kültürdeki karşılığı. Ödüllü yazarın dezavantajı, ürünlerini geliştirenler ve pazarlamacılara yaslanan ünlülerin aksine kitabı kendisinin yazmak zorunda olması. Fakat aradaki benzerlikler çarpıcı: Kitap yer yer duyulara hitap ediyor, bazen hoş bir aroma yakalıyor fakat yine de piyasada fark yaratamayacak kadar sıradan. Stockholm’daki akademi ticari açıdan bu ürünü ‘olanaklı’ kılmış olabilir, fakat ne bu ne de başka birşey onu gerekli kılmıyor.”
Adam Mars-Jones, yalnızca kitabın ortaya çıkışıyla ilgili değil, kitabın içeriğini oluşturan dersler konusunda da oldukça eleştirel. Jones derslerle ilgili olarak “Bu kürsünün gevezeliğe ev sahipliği yaptığı pek görülmemiştir, ama Orhan Pamuk’un sunduğu şey çoğunlukla gevezelik” diyor. (Harvard Üniversitesi’nde Pamuk’un girdiği “Charles Eliot Norton Dersleri” daha önce Igor Stravinsky, Jorge Luis Borges, Frank Stella, Frank Kermode gibi önemli isimler tarafından verilmişti).
“Pamuk’un, keşke söyleyecek özgün bir şeyi olsaydı” diyen eleştirmen, ilk paragraftaki sıradanlık iddiasını desteklemek içinse “Romanlarımın baş karakterinin kişiliği, gerçek yaşamda bir insanın kişililiğiyle aynı şekilde oluşuyor: içinden geçtiği durumlar ve olaylar tarafından yön kazanıyor. Hikaye yazmak istediğim çeşitli koşulları birbirine bağlayan bir metin. Baş karakter şartlar tarafından şekillenen ve onları anlatmayı sağlayan kişi” gibi alıntılara başvuruyor. Ayrıca entelektüel bir içerik yerine kitaba ve derslere hakim olan “Burdan şu sonuç çıkar ki...”, “Açıklamama izin verin...”, “Şimdi bu konuya gelebilirim...” gibi ifadelerle dolu akademik üslubun da altını çizerek, “Yanlış Pamuk’a mı mikrofon verdik? Konuşan daha çok vasat bir öğrenciye benziyor” diyor.
“Pamuk, roman yazmanın da okumanın da naiflik ve düşünsellik (Schiller’in “duygusal”ı yerine tercih ettiği kavram bu) arasında bir dengeye dayanır diyor. Eğer Schiller bu kategorilerin hayata karşı farklı duruşları temsil ettiklerini değil de uyum içinde ve birbirlerini tamamlayıcı olduklarını düşünüyor olsaydı, Pamuk’un çok sevdiğini söylediği eserini niye yazmaya girişir miydi?” diye soran Jones; Pamuk’un kategorileri ortaya koyma ve yorumlama konusundaki yüzeyselliğini de, yine akademik bir üsluba bürünmüş ama ortaya bir şey koymadığını düşündüğü bir cümleyle örnekliyor: “Değineceğim konuda genelleştirmemi maruz görün, böylece söylemek istediğimi daha kolay anlatabilirim. Bazı yazarlar sözel hayal gücümüze seslenir, bazıları ise görsel hayalgücümüze daha güçlü bir biçimde hitap eder. İlkini ‘sözel yazarlar’ olarak adlandıracaım, ikinci türü ise ‘görsel yazarlar’...”
Eleştirmen, ancak Pamuk’un birkaç cümle sonra, hiçbir yazarın bu kategorilerden yalnızca birine sokulamayacağını söylemesi konusunda yine alaycı bir üsluba dönüyor: “Adil olmak gerekirse Pamuk kendi koyduğu ayrımlar konusunda da Schiller’inkiler konusunda olduğu kadar rahat. Eğer herkes her iki tarafta da yer alıyorsa, ortada bir ayrım yoktur.”
“Bir iddia ortaya koymadan bir roman yazmak mümkün olabilir ama ne kadar alçakgönüllü olursa olsun, bir iddiayla yola çıkmadan eleştiri kitabı yazmak mümkün değildir” diyen eleştirmen, Pamuk’un kendi deneyimini genelleştirmenin ötesine geçmediği görüşünde. Bu girişimin talihsiz olduğunu söyleyen Jones’a göre, bir yazarın aldığı ödüllerin etkisinde kalarak kendi dehasını abartması kötü sonuçlar verir.
Yeni yorum gönder