Britanyalı romancı Martin Amis’in, ABD kıyılarına taşındıktan sonra yazacağı kurmaca Amerika yorumunu merak eden fanatikleri, öyle fazla beklemek zorunda kalmayacak. Altı ay önce ABD’ye taşınan Martin Amis, geçen haziranda yayımlanan romanı Lionel Asbo: State of England'da yaptığı gibi kendine özgü üslubuyla Amerikan kültürünü incelemeyi bitirdikten sonra yeni romanını yazacak. Ancak; Lionel Asbo romanıyla bir kez daha Britanya’nın işçi sınıfı mensuplarını, içeriksiz tabloid medyayı ve şöhret kültüründe yansımasını bulan ahlakî çöküşü anlatırken, modern Britanya’ya dair gözlemlerini yansıtan Amis, ABD’nin kendi sınıf savaşı ve şöhret takıntısıyla ilgili görüşlerini imbikten geçirmek için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi söylemesine, ama yorum yapmaktan da kaçınmadı.
Lionel Asbo ve kız arkadaşı
“Farklı türden bayağılıklar var; İngilizler daha menfur, Amerikalılar daha gösteriş düşkünü, daha yüzeysel ve daha zevksiz” diyen 62 yaşındaki yazar, karısının iki ülke arasında çok fazla fark olmadığı düşüncesine, “Ben o kadar emin değilim” diye karşı çıkıyor. Kuşağının en yenilikçi seslerinden biri olarak tanımlanan Amis’in kendisi de uzun yıllar Britanya medyasının yakın markajında kalmıştı. Son dönemlerde eleştirmenler, Amis’in Londra’dan ayrılma kararının, medyada belirtildiği üzere karısının annesine ve geçenlerde hayatını kaybeden dostu Christopher Hitchens’a daha yakın olma ihtiyacından çok, bir nefreti yansıttığını söylüyordu. Ancak Amis, “Britanya’dan keskin bir nefret duygusuyla ayrıldığım uyduruldu, fakat her fırsatta bunun tersini söyledim” ifadesiyle eleştirmenlerin yorumlarını ıskartaya çıkardı.
Şöhretin tuhaf demokratikleşmesi
Martin Amis’in 13’üncü romanı, cani fakat şefkatli bir anti-kahraman Lionel Asbo’yu merkezine alıyor. Lionel’ın soyadı da Britanya’nın dilencilik, grafiti ve aşırı gürültü çıkarma gibi durumlara karşı ortaya koyduğu idare şekli 'Anti-Social Behaviour Order' yani Anti-Sosyal Kişilik Düzeni’nin kısaltmasını yansıtıyor. Zira Lionel’a üç yaşında böyle bir teşhis konuyor. Öte yandan, Lionel’ın eğitimini ağırbaşlı bir şekilde sürdüren yeğeni de işçi sınıfının rol modeli olarak betimleniyor. Lionel piyango kazanıp tabloidlerde 'Lotto Lout' takma adını alınca roman, reality şovlardaki gibi insanların aşağılık davranışlarını ödüllendirmeye varan bir sosyal değişimi yansıtmaya başlıyor.
Amis buna “şöhretin tuhaf demokratikleşmesi” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ün, ‘A’ yeni bir din ve ‘B’ temel bir insan hakkı olarak algılandığından, bunlara sahip olamadığınızda kendinizi aşırı derecede yoksun hissediyorsunuz. Bu, toplu katliamlar gibi birçok terörist saldırı için de bir teşvik.”
Yeni kitabı Holokost’la ilgili
ABD ve Britanya üzerine düşüncelerini de açıklayan Amis, “ABD ve Britanya zenginle fakiri ayırarak korkunç bir kötülük yapıyor, I. Dünya Savaşı öncesindeki seviyeye dönüyor” diyor. Kendini politik olarak solda tanımlayan Amis, zenginlere konan vergi kesintileri için verilen desteğe de çok öfkelenmiş. Amis’in inancı, Britanya İşçi Partisi’nin “zenginlere vergi koyma, fakirlere eğitim verme” gibi bir sloganlarında karşılık buluyormuş.
Britanya’da “Britanya’nın şu anki sınıf endişesini yansıtan eleştiriler yapmadan işçi sınıfı hakkında yazmalı” tavsiyeleriyle alay eden Amis, tüm bunları “konuştukları sınıfa karşı müthiş bir kibir” olarak yorumluyor. Son kitabı için yapılan “en iyi eseri değil” eleştirilerinin ise tam tersini düşünüyor Amis ve son romanından çok memnun olduğunu söylüyor.
Amerika’da yazacağı yeni kitabı konusunda da açıklamalarda bulunan Martin Amis, okuyucularını biraz hayal kırıklığına uğratabilir, zira Yahudi Soykırımı’yla ilgili yeni kitabını yazarken çok iyi vakit geçiriyormuş Amis.
Kaynak: Taraf
Yeni yorum gönder