Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Ayfer Tunç: "Batı'dan eşitlik talep ediyorum"



Toplam oy: 1134

Yazar Ayfer Tunç yazar örgütü Pen International için bir yazı kaleme aldı.

"Doğudan Yükselen Edebiyat" başlıklı yazısında Tunç, Türk edebiyatının Batı''dan bakıldığında nasıl algılandığını, bunun yanında Türkiye'de "gerçekten" olan nelerin olup bittiğini ve Batı'daki edebiyat dünyasına yönelttiği eşitlik talebinden söz ediyor. "Benim kuşağımda da, genç kuşakta da ciddiye alması gereken, durgunluk içindeki bir edebiyatı hareketlendirecek nitelikle eserler yazan azımsanmayacak sayıda Türk yazar çalışıyor." diyen Ayfer Tunç'un yazısını Türkçe olarak yayımlıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Doğu’dan bakıldığında Batı’nın, Batı’dan bakıldığında Doğu’nun başladığı bir ülke olan Türkiye’de, yaşadığımız çağın olumlu/olumsuz tüm dinamiklerini içeren, canlı, heyecanlı, kuvvetli bir edebiyat ve bana ümit veren bir genç yazarlar kuşağı var. Ama eskiye göre daha az önyargılı, daha fazla meraklı ve iştahlı olmakla birlikte, yine de “oryantalist” unsurlar içeren Batılı bakış açısının göremediği -görmek istemediği- bir edebiyat bu.

 

 

 

Üzülerek söylemeliyim ki, özellikle Batılı yayıncılara dolayısıyla okurlara da egemen olan bu yeni oryantalist anlayış bizden ve bizim doğumuzdaki ülkelerden, 20. yüzyılın Batılı yazarları tarafından olgunluğun zirvesine taşınmış, nitelikli bir edebiyatın seçkin ürünlerini beklemiyor. Batılı okurlar bizden onların Batılı, bizim Doğulu olduğumuzu daha net gösterecek, kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak romanlar yazmamızı bekliyorlar. Pek çok pratik ve somut örnek bir yana, bunu eğilimi kendimizden biliyorum. Biz de öyleyiz. Biz de kendi doğumuzdan bunu bekliyoruz, çünkü günümüzde her toplum kendi doğusuna az ya da çok oryantalist bir bakışla yaklaşıyor.

 

 

 

Osmanlının Batılı okurlara çok çekici gelen tarihinden, akıl almaz bir yoksulluktan, Müslüman dünya ile Batılı yaşam biçimi veya etnik kimlikler arasındaki derin çatışmalardan, törelerin ve geleneklerin mahvettiği hayatlardan bahseden romanlar yazıyorsanız Batılı yayıncıların ilgisi uyanıyor. Müslüman olduğu veya tersine batılı bir yaşama biçimini benimsediği için acı çeken kadın hikayeleri anlatıyorsanız kapılar çabucak aralanıyor. Bu temalar hiç şüphesiz edebiyatın kapsamı içindedir. Ama sorun şu ki, Batılı yayıncılar bu temaların oldukça klişe, kaba, sıradan okurun hiç kafa yormadan okuyacağı örnekleriyle daha çok ilgileniyorlar.

 

 

 

 

Oysa Türkiye’de, Batı’nın beklentilerini karşılayacak eserlerin yanı sıra, evrensel ölçütlerle değerlendirilmesi gereken, dünyanın ve Türkiye’nin dününe ve bugününe derinlikle bakan, gerçek bir edebiyat var. Goethe’nin “Welt Literatür” kavramıyla tanımladığı, dünyanın ortak hazinesi olan bir edebiyat anlayışının içinde yer alması gereken yapıtlar yazılıyor. Bu edebiyat Müslüman, Batılı, köylü, kentli, azınlık, kadın, erkek ve benzeri kimliklerin ötesinde insanın ta kendisiyle, varoluşuyla, ontolojisiyle, felsefesiyle, zihniyle, bilinçaltıyla ve her türden kimliğiyle ilgileniyor. Böyle metinler yazan Türk edebiyatçılar üst düzeyde bir kurgu anlayışı, nitelikli anlatı teknikleri kullanıyorlar.

 

 

 

 

Yıllarca “genç yazar” olarak anıldım. Elli yaşıma bir kala, arkamızdan gelen genç kuşağın bizden daha atak, daha yenilikçi, cesur ve dünyayla bütünleşmiş olduğunu görmek beni sevindiriyor. Biz -benim kuşağım- Türkiye’de demokrasiyi paramparça eden 12 Eylül 1981 askeri darbesinin altında ezildik. Hepimiz ağır hasar aldık, bu nedenle toparlanmamız uzun sürdü. Demokrasinin hala ağır sorunlarla yaralandığı, ifade etme özgürlüğünün budanma çabalarının sonunun gelmediği bugünkü Türkiye’nin genç kuşağı bizim deneyimlerimizden olumlu yönde yararlanıyor. Pek çoğu kısır ideolojilerin sınırlarını aşarak, dünya yazarı olarak söz alıyorlar. Bu nedenle benim, hem kendi hem kuşağım genç kuşaklar adına Batı’nın edebiyat dünyasından eşitlik talebim var. “Welt Literatür” hepimizin, biz de bunun asli bir parçasıyız.

 

 

 

 

 

Elbette Türkiye’de yazılan her yapıtın üstün bir değeri olduğunu söyleyecek değilim, ama şunu söyleyebilirim: Benim kuşağımda da, genç kuşakta da ciddiye alması gereken, durgunluk içindeki bir edebiyatı hareketlendirecek nitelikle eserler yazan azımsanmayacak sayıda Türk yazar çalışıyor.  Genç kuşağın önde gelenleri, dünyada üretilen nitelikli edebiyata vakıflar, yakından izliyorlar, anlamak ve yorumlamak için çaba sarfediyorlar. Çoğu kadın üstelik. Genç ve akıllı kadınlar. Kimi dindar, kimi değil. Kimi Doğu felsefesine yakınlık hissediyor, kimi Batı edebiyatını didik didik ediyor. Üstelik yayıncılık piyasasının bütün zorlamalarına, pazarlama tekniklerinin acımasızlığına rağmen bildiklerini okuyorlar ve tümü değilse de gerçekten nitelikli olanları başarılı sonuçlar alıyor ve seslerini istedikleri yere ulaştırıyorlar. Öykücüler mesela ya da şairler. Romancılar kadar satmıyor olabilirler ama nitelikli edebiyatın peşinde olan Türkiyeli okurlarını yakalamayı başarıyorlar. Zengin şiir geleneğimizin yollarını genişletiyorlar, pek çok yayıncının öldüğünü iddia ettiği öyküyü, kısa metinleri canlandırıyorlar.

 

 

 

 

 

Sözlerim fazla parlak ve iddialı görünüyor, farkındayım. Madem Türkiye’de edebiyat bu kadar şahane, neden biz göremiyoruz? diyeceksiniz. Hayır, aslında o kadar da şahane değil. Bizim bu parlaklığı hızla matlaştıran, görünmez hale getiren iki temel meselemiz var. Biri kültür iklimimizin çoraklığı. Nitelikli edebiyat, acıklı denecek kadar küçük bir okur azınlığının ilgi alanında giriyor. Bugün Türkiye’de kitap satışları on yıl öncesine göre hayranlık uyandırıcı ölçüde artmış olmasına rağmen, nitelikli edebiyattaki büyüme aynı oranda değil. Çünkü Türkiye’de kültür ve edebiyat hala Batı’da olduğu kadar vazgeçilmez bir ihtiyaç değil, hatta toplumun çok büyük bir kesimi için ihtiyaç bile değil. Buna bir de popüler kültür ürünlerinin egemenliğini, kitlelerin popüler kültüre hızla ve zevkle teslim oluşunu ekleyince tablo daha da vahim bir hal alıyor.

 

 

 

 

 

Diğer mesele ise, kendi niteliğimize inanmakta zorluk çekiyor oluşumuz. Biz Batı dünyasıyla aramızdaki ilişkinin eşitsiz doğasına baştan beri boyun eğdik. Çünkü bizim cumhuriyet tarihimiz bir Batı kompleksi tarihidir. Batıdan edebiyat ithal ettik ama ihraç edebileceğimize inanmadık. Bu da bizim derin ve ebedi meselemiz. Türkiyeli genç yazarlar kuşağının bu kompleksi aşacağına inanmak istiyorum.

 

 

 

 

Bu ülkenin orta yaşlı bir yazarı olarak hem kendi kuşağımdan hem gençlerden pek çok isim vermek isterim. Ama anılmayı hak ettikleri halde, adlarını saymayı unutacaklarımın kırılmalarını istemem. Türk edebiyatını ileriye taşıyan isimleri öğrenmek isteyenler için internet çağında bütün yollar açık."

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazının orijinalini Pen International'ın sitesinde okuyabilirsiniz.

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


Merhaba,
Rus Edebiyatının ilk büyük yazarı Puşkin'den önce Ruslar Rusça dahi yazmıyorlardı.
Dostoyevski, Tolstoy, Çehov bir iki kuşak sonrası yazarlarıdır. Geçen yüzyılı Türk Edebiyatında bir kaç büyük yazar var elbette, isimleri dünya çapında duyulmamış olsa bile.
Edebiyat dünyasını sarsacak, adı dünyaya nam salacak, edebiyatın devleri arasında sayılacak yazarlarımızın olmama sebebini başka yerlerde aramak lazım.
En çok bilinen sebep, Çağımızın tüketim çağı olması
İhtiyaçlar, boş vakit değerlendirme araçları bile değişti.
Ama Türkiye'de büyük yazarların yetişmeme sebebini Türk insanının okumak ve yazmak yerine muhabbet etmeyi daha çok sevmesinde aramak lazım bence :D

54%
46%

Merhaba,
Rus Edebiyatının ilk büyük yazarı Puşkin'den önce Ruslar Rusça dahi yazmıyorlardı.
Dostoyevski, Tolstoy, Çehov bir iki kuşak sonrası yazarlarıdır. geçen yüzyılı Türk Edebiyatında bir kaç büyük yazar var elbette, isimleri dünya çapında duyulmamış olsa bile.
Edebiyat dünyasını sarsacak, adı dünyaya nam salacak, edebiyatın devleri arasında sayılacak yazarlarımızın olmama sebebini başka yerlerde aramak lazım.
Çağımızın tüketim çağı olması en büyük sebep.
İhtiyaçlar, boş vakit değerlendirme araçları bile değişti.
Ama Türkiye'de büyük yazarların yetişmeme sebebini Türk insanının okumak ve yazmak yerine muhabbet etmeyi daha çok sevmesinde aramak lazım bence :D

45%
55%

İlk okunduğunda Ayfer Hanım'ın yazısı çok güzel , gerçekten haklı diyor insan. Ancak konu biraz irdelendiğinde hiç bir zaman dünya edebiyatında yerimiz olmayacağı aşikar.Kişisel olarak başarabilen yazarlar olacaktır mutlaka ancak dünyada hiç bir zaman Türk Edebiyatı damgası olmayacak.
Bunun en önemli sebebi tabi ki dünyadaki genel kültürden çok başka bir kültür dünyasında yaşıyor olmamız. Değer yargılarımız, acılarımız sevinçlerimiz o kadar farklı ki bunları aşıp insanlığın ortak paydasına inebilecek , kendi kültüründen silkinebilecek kaç yazar yetişir bilemiyorum.Kültürümüz şöyledir böyledir demek istemiyorum.Farkımız çok keskin.Dünyadaki en büyük okuyucu kitlesi olan orta tabaka içinde böyle keskin köşeleri anlamak , merak etmek pek cazip değil.
Bence bu kadar farklılıkla yapabileceğimiz en fazla saygın bir butik edebiyat olarak var olabilmektir.
Aksini düşünmek zor , hayal etmek serbest.

54%
46%

Hamburg'da yaşıyan ve yazan biri olarak Ayfer Hanımın özetlemek istediklerine harfiyen katılıyorum.. Aşağı-yukarı benim de fikirlerim böyle...İnanılıacak gibi değil ama bire bir örtüşüyor fikirler .Amborga konulsa da doğuya ( türkiye ) bu konuda gelişmeler olacak. Benim bizzat yaşadığım olmsuzluklar olmassına rağmen Almanya'da , ümitliyiim birgün sesimi duyacaklar objektif bakabilenler gibi. Gerçekten meseleyi objektif bakabilenler esere doğru notu veriyor... Diyor ki ; " Bugüne kadar böyle bir dosyayı okumadım " Bunu söyleyen Wagner Yayınevinin sahibi Hauke Wagner'dir.İlave ediyor , " Bugünün dünya sorunlarına eşşiz çözümler var eserin içinde' Mesele ben değilim , benim eserim değil .. ( Eser Roman ) Ben bizzat bu mektupla karşı karşıya olduğum için örneği üzerimden veriyorum. Ayfer hanımın söylediği gibi çok yönlü bakabilen batı ile doğunun karışımı Türkiye'den değerli arkadaşlarımız çıkıyor, çıkabiliyor ve çıkacakta .
Ben ümitliyim :) Bizim işimiz yazmak olmalı bence yazmak yazmak yazmak... Ve inanmak .. Dünya insanlarıyla paylaşmak , esrerlerimizi tanıtmak .. AKDENİZ gölünden çıkmak gerek , balina olup gitmek gerek Kanada veya Güney Afrika'ya yada Endonezya'ya :) Macera iyidir , eserlerimizi tanıtmak için yola çıkma vakti gelmiş , sadece ben değilmişim yaban ellerde böyle düşünen :) Yazacak çok şey varda gerek yok , yukarda Ayfer detaylı anlatmış...Selam olsun size Ayfer Hanım , Selam olsun ...
A. Aytaç , Hamburg

42%
58%

Bu görüşe bir açıdan bakabilirim,çünkü eksik .... çünkü, blişim çağının vurgunu , medya kirlenmesi, bilgi kirliliği , sanal ortam insanın zengin iç yapısını sentetiklestirip tüketiyor ... bir bakıma roman hormonlanması var ... bu yeni kuşağın nicellikten öteye bir şeyi ortaya koyamadığı bir hormonlanma ortamıdır ... yazın iyice metalaştı ... v.s.v.s. ...

47%
53%

12 Eylül 1980 olmalı. Bir kalem sürçmesi olmuş herhalde.

47%
53%

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.