Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Bertolt Brecht, gençken milliyetçi şiirler yazmış



Toplam oy: 458

Savaş karşıtı şiir ve oyunlarıyla bilinen Bertolt Brecht’in gençlik yıllarında yazdığı iki şiir bulundu. Brecht, şiirlerinde “demirden ve çelikten Alman erkeklerinin” gücünden ve başarılarından söz ediyor.

 

Tiyatroda devrim yapan Bertolt Brecht, savaşın yıkımlarını eleştiren şiir ve oyunlarıyla bilinir. II. Dünya Savaşı’nın açtığı yaraları işleyen Brecht’in şiirleri, sonraları Vietnam Savaşı’na karşı yapılan gösterilerin de marşı olmuştu. Fakat Brecht’in ilk gençlik yıllarında yazdığı 1813 ve 1913 adlı şiirler, onun bir zamanlar hayli milliyetçi olduğunu gözler önüne seriyor. Bu şiirler, Brecht ile arkadaşlarının 1913-14 yıllarında çıkardığı bir edebiyat dergisinde yayımlanmıştı.

 

Diren Alman erkeği

 

Brecht, şiirlerinde “demirden ve çelikten, gerçek Alman erkeklerinin”, “bize karşı kaskatı duran” dünyaya direnmesi çağrısında bulunuyor. 1813 şiirinde ise Leipzig Muharebesi’ni de şöyle anlatıyor: “Alman erkekleri, cesurca çarpışan silahlarıyla/ tökezleyen devleti kurtardılar.” 1913 şiirinde ise şu ifadeler yer alıyor: “şimdi, yüz yıl sonra, bir kez daha/ dünya kaskatı karşımızda/ ve biz yalnızız/ bu çağrım Baltık’tan Ren Nehri’ne, herkese/ gelin birlik olalım, gelin güçlü olalım.” Brecht, şiirin devamında ise “Tanrım, savaşta ve vahamete düştüğümüzde/ bize demirden ve çelikten gerçek Alman erkeklerini bağışla/ yüz yıl önceki savaşta olduğu gibi” diyor.

 

Günlüğünden anlaşıldı

 

Dergi sayfalarında şiirlerin kime ait olduğu yazmıyor. Ne ki, Manchester Üniversitesi’nde Alman Edebiyatı Profesörü olan Stephen Parker, Brecht’in günlüklerini inceleyerek şiirlerin ünlü yazara ait olduğunu ortaya sürdü. Parker, 1913 yılında o zaman 15 yaşında olan Brecht’in günlüklerinde şiirlerden bahsettiğini ortaya çıkardı. Brecht, 1913’ün Ağustos ayında günlüğüne şöyle yazıyor: “Dün, gecenin bir yarısında yazdığım ‘A Hundred Years Ago/Yüz Yıl Önce’ şiirini gönderdim. Çok eksiği vardı, hatta başlığı da yanlıştı.”

 

Parker, Bertolt Brecht: A Literary Life adlı biyografi kitabında, Brecht’in sözkonusu şiirin adını 1813 olarak değiştirdiğini ve Napolyon’un bozguna uğratıldığı Leipzig Muharebesi’nin 100’üncü yılı anısına 1913 şiiriyle birlikte Die Ernste/Hasat adlı dergide yayımladığını öne sürüyor. Parker, şiirlerin aşırı milliyetçi olması nedeniyle bu eserleri Brecht’in yazdığının daha önce fark edilmediğini söylüyor.

 

Döneme bakmak lazım

 

Gerçi, Brecht’in savaşın ilk yıllarında milliyetçi eserler kaleme aldığı da biliniyor.

 

Ne ki, “Brecht’in o dokunaklı savaş karşıtı pozisyonuna gölge düşürmek istemem” diyor Parker ve şöyle devam ediyor: “O dönemde Avrupa’da büyüyen milyonlarca insan gibi Brecht de milliyetçiydi. O içkin, Protestan savaş teolojisi kilisede aşılanıyordu ve Brecht de inançlı bir insandı. Ben sadece onun görüşlerinin zamanla değişmesinin kayda değer olduğunu düşünüyorum.”

 

Her şeyin başı toplum

 

Parker, aynı zamanda Weimar Cumhuriyeti döneminde ABD’ye sürgüne gönderilen Brecht’in Almanya’daki oğlu Stefan’a yazdığı bir mektubu da buldu. Brecht’in mektubunda şu ifadeler yer alıyor: "Savaş, gençlik yıllarımızda bizim zihnimizi de epey kurcalayan bir HİSSİZLİĞİN (yıkılmazlık, direnci) benimsenmesini zorunlu kılar.” Arkadaşlarıyla kendisinin bu hissizlik hâlini oldukça kişisel algıladığını belirten Brecht, “İyi de bir insan nasıl hissiz olabilir? Her ne kadar apaçık görünmese de, asıl zorluk içimizde hissizlik halini uyandıran toplumun aynı zamanda üretkenliği hisliliğe bağımlı kılmasından kaynaklanıyordu. Yani üretken insan, hassas olma bedelini de ödemek zorundaydı” yazıyor mektubunda. Brecht’in ekseri ironi sayesinde duygularını gizlediğini söyleyen Parker, ancak ve ancak oğlu gibi çok yakınlarına yazdığı zamanlarda yazarın gerçek düşüncelerini paylaştığını öne sürüyor. Parker, Brecht’in savaştan çok etkilendiğini de sözlerine ekliyor.

 

 


 

 

Kaynak: Guardian / Taraf

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.