İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in açıklamalarının ardından bir tepki de Çevirmenler Meslek Birliği'nden geldi. ÇEVBİR artan tutuklamalar, yasaklamalar ve gözaltına alınmalarla ilgili bir kamuoyu duyurusu yaptı.
Bugün Türkiye, geçmişine defalarca kara birer leke olarak kazınmış darbe rejimlerinin karanlığını aratmayan günlerden geçiyor. Gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, çevirmenler, avukatlar, Terörle Mücadele Yasası’nın mevcut sistemi eleştiren her muhalefet hareketini potansiyel terörist gören, bir düşünceyi ifade etmeyi veya ifade edilmesine aracılık etmeyi başlı başına suç haline getiren çerçevesi ve uygulamalarıyla, kamuoyunun tüm kesimlerinin vicdanını rahatsız eden hukuk ve akıl dışı gerekçeler ve deliller öne sürülerek gözaltına alınıyor. Haksız-hukuksuz biçimde gözaltına alınan bu insanlar, dosyalarına vurulan "gizlilik" damgası nedeniyle neyle suçlandıklarını bile bilmeden, en temel hakları olan kendilerini savunma hakkından yoksun bırakılarak adeta hemen baştan "suçlu" ilan ediliyor, maruz bırakıldıkları uzun tutukluluk süreleriyle de hâkim yüzü dahi görmeden "cezaları" fiilen infaz ediliyor.
Üstelik bugün bu uygulamalar, faşizmin kurallarıyla işleyen "sıkıyönetim" altında değil, "temsili demokrasi" yoluyla seçilmiş insanların başında olduğu bir "ileri demokrasi" rejimi altında hayata geçiriliyor. Türkiye devleti, Batılı devletler tarafından kendisine biçilen “Ortadoğu'da demokratik yönetim modeli” rolünü sahiplenir, dikta rejimiyle yönetilen komşularına “demokrasi” dersi verir, işgalci devletlere militarist uygulamaları yüzünden rest çekerken, kendi topraklarında kendi halkına 12 Eylül ve sonrasındaki karanlığı yeniden yaşatıyor. Hükümet, farklı kesimlerden kişileri kamuoyu önünde dayanaksız bir biçimde "terörist" ilan ederken, terörü üreten esas taraf oluyor.
Gazeteci-yazar Hrant Dink’i güpegündüz, sokak ortasında öldürenleri; suçluları açıkça telaffuz edildiği halde “faili meçhul” sıfatıyla karanlığa gömülen cinayetleri adaletin ışığıyla aydınlatmakta yıllardır aciz kalan; “terörle mücadele” adı altında Uludere’de çoğu çocuk yaşta 35 köylüsünün canını alan devlet, muhalif sesleri neredeyse kitleler halinde hapsetmek suretiyle susturmaya dönük mesneti belirsiz kovuşturma ve soruşturma süreçlerini hayata geçirmekte bir an bile geç kalmıyor.
Son dönemde gözaltına alınıp tutuklanan gazeteci ve yazarların sayısındaki olağanüstü artış, İçişleri Bakanı'nın tüm sanatçıları ve fikir insanlarını, araştırmacıları, sivil toplum örgütü çalışanlarını, farklı dini ve cinsel tercihi olan tüm yurttaşlarını potansiyel suçlularmış gibi hedef gösterdiği demeciyle birleştiğinde, basın-yayın, kültür, sanat, sivil toplum ve hak savunusu alanında faaliyet gösteren tüm kurum ve kişilerin mesleklerini ve uğraşlarını icra etmelerine ket vurmaya dönük bir tehdit atmosferinin yaratıldığı görülüyor.
Biz ÇEVBİR olarak;
Gölgede bırakılmaya çalışılan hakikatleri dile getirmek suretiyle çağlar boyu toplumların sahipleneceği değerleri koruyan ve yaratan sanat ve fikir emekçilerine, hak savunucularına, son tahlilde tüm sivil topluma yönelik bu cadı avına bir an evvel son verilmesini; basın, düşünce ve ifade özgürlüklerini kısıtlayıp ortadan kaldıran yasal mevzuatın ve uygulamaların tümden yürürlükten kaldırılmasını talep ediyor, fikirlerin ve ruhların değil ancak bedenlerin hapsedilebileceğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Gazeteci Zeynep Kuray'ın parmaklıklar ardına götürülürken yüzünden eksik olmayan gülümseyişini, yaratılan korku ve baskı atmosferine verilen en güzel cevap olarak sahipleniyoruz.
ÇEVBİR
Yeni yorum gönder