Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Çağrılmayan Yusuf: Bir İstanbul travması



Toplam oy: 647

1989'de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Resim Bölümü'nü bitirdiğinden beri birçok sergide eserleri sergilenen Raziye Kubat, bu defa "Çağrılmayan Yusuf" başlıklı sergiyle sanatseverlerin karşısında. 18 Şubat - 28 Mart arasında HAYAKA ARTI'da görülebilecek bu sergiyi daha iyi anlamak için aynı adla, Dalgın Sular serisinin ilk kitabı olarak bir çizgi romanın da piyasaya sürüldüğünü bilmek gerekiyor; bir de Dalgın Sular'ın yürüttüğü çalışmaları...

 

 

İstanbul travmaları süperkahramanlara dönüştü

 

Proje koordinatörlüğünü İskender Savaşır'ın üstlendiği Dalgın Sular, birbirleriyle ilişkili çizgi roman dergisi ve seminer/ atölye çalışmalarından oluşuyor. Çizgi roman dergisi, ilk kez Haziran 2013'te yayına sunuldu. Amacı ise İstanbul travmalarının süperkahramanlara dönüştüğü fantastik bir evren yaratmak. Proje ekibi bu fantastik evrenden şöyle bahsediyor:

 

"1980'lerde Haliç'in dibi taranırken meydana gelen ve hiçbir zaman ne olduğu tam açıklanmayan bir nedenden ötürü bir dizi olay yaşanmaya başlar. İlk önce halüsinasyon, 'gaipten sesler duyma' gibi psikopatoloji vakaları olduğu sanılan şeylerin, kısa sürede öyle olmadıkları, Haliç'in İstanbul'un geçmişini 'kusmakta' olduğu anlaşılacak ve İstanbul tamamen geçmişiyle iç içe bir hayat sürmeye başlayacak..."

 

Fantastik evrenin ana kahramanlardan biri Gupse. Adapazarı'nda dinlenen bir Çerkes ninnisi, yaratıcısı olmuş. 1864'teki Çerkes göçünde çocuğunu satmak zorunda kalan Gupse, eskiden esir pazarının bulunduğu yerde, "Vazgeçtim" diye bağırarak diriliyor. Hikayeyi bu noktada Raziye Kubat devralıyor. Çünkü Yusuf, Gupse'nin esir pazarında sattığı oğlunun adı olarak karşımıza çıkıyor.

 

"Yusuf'un yüzü gülsün"

 

 

Kitabın önsözünde Raziye Kubat, sergiye ve çizgi romana giden süreci şöyle anlatıyor:

 

"İskender, Dalgın Sular projesine başlayıp 'Raziye, ne dersin içinde yer alır mısın, destek olur musun projeye' dediğinde başıma geleceklerden habersiz evet dedim ve yarı yolda bırakmadım Dalgın Sular’ı. Kafkas sürgünlerinin torunlarıyla yaptığım gravür atölyesi akabinde Ajiba Faruk'un saatlerce Abhazca şiir okuyuşundan o kadar etkilenmiştim ki, tüm torunlar ve ben Kefken sahilindeki (Kocaeli), sürülenlerin ilk sığındığı mağarada ve sahilde çekimler yaparken bulduk kendimizi. Ajiba Faruk Nanni şiirini ve devamlı çantasında taşıdığı diğer şiirleri yaklaşık dört saat aralıksız okudu dalgalara karşı. Büyülenmiştim. Şiirde bahsi geçen hikâye şöyle: gemiyle sürülenler zorlu yolculuk yapar ve bir bebek ölür, ama anne bebeğin öldüğünü söylemez askerlere çünkü denize atılsın istemez. Kıyıya gelene kadar ninni söyler ölü bebeğine.

 

"Sürgünleri anma gününde, Kefken mağarasındaki video yerleştirmeden sonra bir sosyal hizmetten kurtulmanın sevinci içindeyken kendimi bir anda Dalgın Sular çizgi romanının senaryo tartışmaları içinde buldum. Tarihi bir gerçekti, gemi ile gelenlerin açlıktan çocuklarını esir pazarında satmaları. Gemideki çocuk aslında ölmüyor (hem üzüntümüzde azalacaktı), esir pazarında satılıyordu ama kime? Henüz hikayenin içinde taze kaybolmuş biri olarak: 'Bebeği iyi bir insan alıyor, aktar Emrullah Efendi' deyiverince hikâye hayatıma bir şekilde girmiş oldu. Bir hafta sonra da içimden 'Yusuf’un yüzü gülsün' cümlesi geçince satılan çocuğun ismi de böylece YUSUF olmuş oldu.

 

"Yusuf'un satıldıldığı 1864'ten 1940'lar arsındaki serüvenini yazabildim. Sonraki yıllar için sadece görsel kurguyu gerçekleştirdim. Dalgın Sular anlatısının kahramanlarından  katledilen emniyet müdürü Yusuf'un geçmişi cenaze töreninde son buldu.

 

"Görsellerin sadece Ragıp Paşa'nın portresi dışında hepsi, Google aramalarında bulduğum fotoğraflar referans alınarak yapılmıştır, gazete fotoğrafları da buna dahil olmak üzere."

 

Yusuf ve İskender isimleri neye işaret ediyor?

 

"Herkes bildiği gibi kullanacak- dalgın suları, bizi, anılarımızı,hikâyelerimizi" diyen İskender Savaşır ise kitabın sonsözünde Yusuf ve İskender isimlerinin neye işerat ettiğini şöyle anlatıyor:


"Raziye 'Yusuf'un yüzü gülsün' cümlesi aklına düştükten sonra, birlikte geçirdiğimiz ve kendisine bizim aile tarihini anlattığım uzun öğleden sonrayı anmamış; Annem'le tanışmasını da... Metin boyunca bir kader gibi birbiri ardı sıra gelen Yusuf ve İskender isimleri... Neye işaret ediyorlar? Kim bu insanlar? Benimle ve babam Yusuf Savaşır'la ve onun dedesi, Garp cephesinden döndükten sonra Mudanya Mütarekesi'nin imzalandığı günü İstanbul'da ölen asabiyeci Yusuf Bey'le ve onun babası, Osmanlı'ya iltica ettiğinde 'İskender Paşa' ismini alan Aleksandr Janderewsky ile ilişkileri ne...?

 

"Eksik belgelerle, boşluklarla, benim ve benden öncekilerin cari ilgilerinden, çıkarlarından kaynaklanan çarpıtmalarıyla örülü bir aile tarihinin Raziye'nin kristaline çarpmasıyla oluşmuş, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl 60'a yakın imge, Türkiye'nın yakın kültür tarihinin İstanbul-Ankara-Paris-Malatya-Berlin-belki Dersim uğrakları üzerinden akan bir anlatı..."

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.