Kişilerin, fikirlerin ve nesnelerin ‘zaman’ ile çözümü belki de imkânsız, sımsıkı bir bağı olduğunu düşünmüşümdür hep. Zamanın kendi boyutları içerisinde var ettiği pek çok şey gibi edebiyat eserleri de o bağdan nasibini alıyor; hem iyi hem kötü etkiler görebiliyor. Kimi öyle iyi seçiyor ki doğacağı günü, ederinden çok kıymet görüyor. Günümüzde el üstünde tutulan pek çok metnin esasında bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini bize gösterecek olan da, nihayetinde, yine zamanın kendisi olacak. Öte yandan bazı metinlerin doğumlarından belki iki asır sonra fark edildiğini, kendi zamanlarından bağımsız başka bir boyutta yeniden ama bu defa adamakıllı bir varlık üretebildiklerini görüyoruz. Bunu mümkün kılan “zamanını arayan” metnin kendisi olduğu gibi, nitelikli ve ‘geri görüşlü’ yayıncılar da.
İthaki Yayınları, 1920’li yıllarda pek çok roman yazan ve döneminde adından söz ettiren, fakat zamanla unutulan Suat Derviş’in metinlerini bir bir gün yüzüne çıkarmayı sürdürüyor. Yayınevinin son bastığı Derviş kitaplarından biri olan İstanbul’un Bir Gecesi, hakkında düşünmeyi ve üzerine yazılmayı hak eden bir tefrika roman. Öyle ki, kitapta önsöz niyetine yer verilen Çimen Günay Erkol’dan öğrendiğimiz üzere, söz konusu roman Suat Derviş’in edebiyatta “hayali değil hayatı” önemsemeye başladığı kırılmanın ilk ürünü. Önceki metinlerdeki atmosferi şaşalı bir konak ile tarifleyecek olursak, İstanbul’un Bir Gecesi’nde Cavit ile Saffet’in düğünü üzerinden devrin memleket ve toplum portresini çizen Derviş’in artık cümle kapısından çıkmış olduğunu görürüz.
Yazarın söz konusu portreyi bir düğünde çizmeye girişmesi boşuna değildir zira bu vesileyle bir araya getirdiği üst-zümrenin dışarıdaki toplumdan ayrılmış, “kendi konaklarında ve sokak yokmuşçasına” yaşamlar sürdürdüğünü göstermek ister. Öte yandan sokağı, tramvay kazasında yaralanan Memduh’un biçare annesi Zeliha ve hırsızlık sebebiyle “yatıp çıkmış”, çaresiz durumdaki Vasıf gibi karakterlerle tarifler. Karakter kurgusunda asıl önemli olan, birbirlerinden kesinkes ayrılan toplumun bu iki tipi arasında köprü görevi gören muhasebeci Ali gibi karakterlerin varlığıdır. Yazar böylece, aynı rotada olmayı bile düşlemeyen karakterlerinin bir biçimde yollarını kesiştirir ve hakiki bir portre sunar. Kendini, bugünden handiyse yüz yıl öncesini gösteren bir resmin karşısında bulan okur fırça darbelerinde kaybolmak ya da renkleri ayırt etmeye çalışmakta özgürdür.
“Bu akşam bu düğün evinin kapısına başkalarının lütuf ü mürüvvetinden kurtuluş ümit eden, zelil, sefil, kudretsiz, kuvvetsiz bir ihtiyar gelmişti. Şimdi şu anda bu düğün evinin bahçe kapısından dışarı kimseden ümidi kalmadan çıkan bu ihtiyar adamın alnında ve gözlerinde tuhaf bir gururun izleri parlıyordu.” (s. 224)
Roman, yalnız zamanını iyi tarifleyen bir metin olduğundan değil, yazarın, karakterlerin kendileri ve ötekiler hakkındaki görüşlerini handiyse doğru psikolojik çözümlemeler ile vermesiyle de önemlidir. Temsili bir düğün ile toplumu uçlarından bitiştiren yazar, organizasyonu aynı zamanda görünmez bir empati aracı olarak sunar ve toplumun ‘altını üstüne getirmeyi’ dener.
İstanbul’un Bir Gecesi, belki vaktinde doğmamış ama bugüne “geçmişe dönük bir ayna” olarak yakışan bir metin. Suat Derviş’in onca metni arasında ön plana çıkardığı roman, kitabevlerinde okurunu bekliyor.
İSTANBUL’UN BİR GECESİ
Suat Derviş
İTHAKİ YAYINLARI 2018
Yeni yorum gönder