Tartışmalarla başlayan Avrupa Yazarlar Parlamentosu (AYP), dün “İstanbul Deklarasyonu”nun açıklanmasının ardından kapanış töreniyle son buldu. Dört başlıkta toplanan komisyonlar sonucunda elde edilen bilgiler ışığında, parlamento üyelerinin değişik görüşlerinin dahil edilmeye çalışıldığı deklarasyonu İngilizce olarak Hari Kunzru okudu.
Deklarasyonun giriş bölümünde “Avrupa Yazarlar Parlamentosu’na katılan biz yazarlar, edebiyatı dünyamızın sınırlarını genişleten bir unsur olarak görüyoruz. Edebiyatın, metinler ve yazarlar arası diyalog aracılığıyla farklı bakış açılarının yaratıcı bir biçimde buluştuğu ve çatıştığı bir alan olduğu inancını paylaşıyoruz. Dünyada, Avrupa’da ve Türkiye’de yükselen hoşgörüsüzlük çerçevesinde, V.S. Naipaul’un katılımının olanaksız kılınmasını kınıyoruz” denildi.
Önemli maddeleri arasında çokkültürlülük, kaybolmakta olan edebi türler, düşünce ve ifade özgürlüğünün yer aldığı deklarasyon oyçokluğuyla kabul edilirken olumsuz oy ise daha önce Naipaul’un Türkiye’ye gelmesi durumunda toplantıya katılmayacağını açıklayan Cihan Aktaş’tan geldi.
Deklarasyon tartışılırken İslamofobi ve dini meseleler konusunda hassasiyet gösterilmesini istediğini söyleyen Aktaş, “İslamofobi Avrupa’da çok büyük bir tehdit. Dolayısıyla Avrupa edebiyatını da etkileyecektir. Naipaul ile ilgili kendi hassasiyetim tam olarak yansıtılmadığı için olumlu oy vermek istemedim. Giriş bölümü olmamalıydı ya da daha çok düşünülebilirdi üzerine. Ama tabii ki parlamentoda bunları tartışacak vakit yok. Bunu da anlayışla karşılıyorum” dedi.
Azınlıklar ve yeni medya
Rüstem Arslan moderatörü olduğu ‘Edebiyat Coğrafyaları’ komisyonunun yazarların daha çok birbirini tanıma ve diğer ülkelerdeki edebiyat coğrafyaları üzerine bilgilendirmesi şeklinde geçtiğini belirtti.
“Bütün azınlıkların kendi dilinde özgürce edebiyat yapabilmesinin önünün açılması ve Avrupa’da politikacılar tarafından iflas ettiği dile getirilen çokkültürlülük kavramının da aslında politikacıların bir aleti olduğunu ve biz yazarların bundan uzak durması gerektiği de ortak görüş. Oturumlardan ortaya çıkardığım sonuç ise herkes kendi coğrafyasndan dünyayı, sorunları algılamaya çalışıyor. Çok fazla birbirimizi tanımıyoruz. Diğer ülkelerle ortak sorunlarımız ne, bunu daha iyi gördük.”
‘Dijital Çağda Edebiyat’ komisyonunun moderatörü Ülkem Özge Sevgilier ise kurumlar ve devletlerin yeni medya üzerinde baskıcı tutum takınmalarının yazarları endişendirdiğini belirtti.
“Yazarlar endişeli ama bir taraftan da dijital çağı bir demokratikleşme alanı olarak görüyorlar. Haklarının korunması için belli düzeneklerin oluşturulması ama bunu devletten alarak değil, iç bilinç dinamiklerinin geliştirilerek yapılması gerektiğini düşünüyorlar. Özellikle yok olmakta olan diller için bulunmaz bir fırsat olduğu da ortak görüşler arasındaydı” dedi.
İSTANBUL 2010 DEKLARASYONU
-
Her türlü kültürel ve edebî etkinliğin özgürlüğü esastır. İfade özgürlüğünün önüne çekilen doğrudan ya da dolaylı duvarlar ortadan kaldırılmalıdır. İfade özgürlüğüne karşı sansürün ve şiddetin engellenmesi için güçlü bir sivil toplum ve kamu desteği oluşturulmalıdır.
-
Yayınlama özgürlüğünü engellemeye yönelik uygulamalar kaldırılmalı; Avrupa’da ve Türkiye’de yazar, çevirmen ve yayıncıları korkutma ve sindirmeye yönelik ceza kanunları ve yasal düzenlemeler gibi tüm baskı yöntemlerine karşı çıkılmalıdır.
-
Diller üzerinde baskı kurulması kabul edilemez. Herkes kendini özgürce ve dilediği dilde ifade edebilmelidir. Merkez ile çevre arasında varolan hiyerarşiyi aşacak yöntemler bulunmalıdır. Edebî coğrafyanın belirlenmesinde çevirinin rolü çok önemlidir. Çeviri, sınırötesi okuryazarlığın en önemli aracıdır. Bu amaçla azınlık dilleri ve ‘küçük’ diller daha çok desteklenmeli, bu diller arasında yapılacak çeviriye ayrılan fonlardan varolanlar korunmalı ve yeni kaynaklar yaratılmalıdır.
-
Ana akım dışı bağımsız edebiyatın üretilebilir ve erişilebilir olması için güçlü adımlar atılmalıdır. Yok olmakta olan edebî türler korunmalıdır. İfadenin “tektip”leşmesini önleyecek, yayın çeşitliliğini özendirecek politikalar üretilmelidir.
-
Dijital ortam, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından önemlidir. Dijital ortam potansiyel bir demokratikleşme alanıdır. Devletler tarafından bilgi ve fikir akışını önleyici denetleme ve sansür stratejileri geliştirilmesine karşıyız. Doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak ve yazar haklarını korumak için yeni yöntemler oluşturulmalıdır.
-
Siyasi, etnik, dini ve milli sınırlar yazarları engellememelidir. Kültürel çeşitliliği ve kültürel etkileşimi destekliyoruz.
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi / Ayşegül Özbek
Yeni yorum gönder