Sözünü Sakınmadan'ın konuğu Enis Batur, ''Halkımızın mayasında demokrasi arayışı yok. Türk toplumu önderler istiyor. Birini mutlaka başkan, cumhurbaşkanı; birini de cemaat başı yapıyor...'' diye konuştu.
Sabit Fikir ve İstanbul Modern işbirliğiyle düzenlenen Sözünü Sakınmadan önceki akşam keyifli bir etkinliğe daha ev sahipliği yaptı. Samimi bir havada gerçekleşen söyleşide eleştirmenler Semih Gümüş ve Ömer Türkeş, Türkiye edebiyatının güçlü isimlerinden Enis Batur’u ağırladı.
Sözünü Sakınmadan, Semih Gümüş’ün Enis Batur’a yönelttiği “Şiiri de romanı da tüm yönleriyle izleyen bir insan olarak, edebiyatımızın verimsiz olduğunu söyleyebilir misiniz?” sorusuyla açıldı. Batur bu soruyu net bir şekilde “Evet” olarak cevaplarken verimliliğin nicel olarak ele alındığını; ancak niteliğin de işin içine katılması gerektiğini belirtti: “Bu bizim kültürümüze özgü bir şey, sadece edebiyatımıza değil. Diğer alanlarda da geniş ölçüde geçerli. Sanat, düşünce ve sosyal alanlarda da ülkemizin çok verimli olduğu söylenemez. Uluslararası kriterleri görmezden geliyoruz, bu verimsizliğin nedenleri üzerine kafa yormuyoruz.”
100’den fazla kitabı yayınlanan Batur, verimliliğinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu ve dünya ortalamasını temsil ettiğini söyledi.
"Dünyanın her yerinde üslup sorunu var"
Enis Batur yazarlığı hiçbir zaman bir meslek olarak görmediğini sözlerine ekledi: “Yalnızca edebiyat alanında kalacak olursak, yazarlık bir meslek. Ben, yazarım demiyorum. Yazarlığı bir uğraş olarak görüyorum, ama geçimimi bundan sağlamıyorum. Hayatımı yazdıklarımdan kazanmadığım için nasıl yazacağımı düşünmüyorum.”
Ömer Türkeş’in işin mali boyutunu da hatırlatması üzerine Batur, “Yazarların başka işlerden para kazandığını biliyoruz. Yazarların bir şey kazanmadığını bilerek bu işe girdik” dedi.
"Bu ülkede azınlıkta olan yurttaşlar için üzülüyorum"
Batur, Semih Gümüş’ün düşünce üretimine sahip olmadığımız için tartışma kültüründen yoksun olduğumuz yorumu ve Paris’te böyle bir kültür olup olmadığını sorması üzerine, “Polemikler yaşanıyor. Dünyanın her yerinde ‘üslup’ sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Fransa’da önemli bir polemik doğuyorsa, gerçekten bir soruna farklı açılardan baktıkları için oluyor. Biz ise dünyaya çok kapalıyız, ama bir yandan da açığız. Çelişki var. Türkiye'nin kendine biçilen kafesin parmaklıklarını kırıp, düzelmesi çok zor” diye konuştu.
Ömer Türkeş’in yerelliğin ülkemizde ağır bastığını belirtmesi üzerine Enis Batur; edebiyatın sadece bu işi yapanların merakıyla sınırlı kalmaması gerektiğini, bunun için uygun ortamın sağlanmasının gerektiğini belirtti.
Semih Gümüş'ün "Bir gün bu ülkeye tam demokrasi gelecek mi?" sorusu üzerine ise Enis Batur şöyle konuştu: "Halkımızın mayasında demokrasi arayışı yok. Türk toplumu önderler istiyor. Birini mutlaka başkan, cumhurbaşkanı; birini de cemaat başı yapıyor. Bu mayadan demokrasi isteğinin çıkması çok güç. Bu ülkede azınlıkta olan yurttaşlar için üzülüyorum, demokrasi isteyen yurttaşlar için...”
"İlk kitabımı yok etmeye karar verdim"
19 yaşında Bilge Karasu’nun kapısını çaldığını ve ondan çok şey öğrendiğini sözlerine ekleyen Batur, Karasu’nun yazdıklarını okuduğunu ve kırmadan onu “silkelediğini” ifade etti. Şiir üretmeyi, inşaat çalışmasına başlamak olarak tanımlayan Batur, şiirin erişmeye çalıştığı anlamsal ve sessel hedefleri yerine oturtmanın zorluğuna dikkat çekti.
Türkiye’de “yaşayan” şairlerin de olduğunu 16 yaşında anladığını vurgulayan yazar, ilk kitabını yok etmeye karar verdiğini söyledi: “Silme çabalarıma rağmen o kitabı yok etme isteğimin ana nedeni; ‘Ben sıfırdan başlamalıyım, yapamıyorsam şiiri bırakmalıyım’ düşüncesiydi. Frenk ve Anglosakson şiirlerinden de etkilendim. Her seferinde okuma hazzıyla, o noktanın süzülmesinden ayrı bir keyif alıyorum.”
Şiirin besin kaynağının yalnızca şiir olmadığını, yaşanan hayatın da rolü olduğunu vurgulayan Batur, “Belli bir noktadan sonra evrim başlıyor. Alışkanlığın şiirini çoğaltmak, onu sürdürmek kaygısıyla masaya oturulmuyor. Edward Said ‘olgunluk dönemi’ diye tabir edebileceğimiz o son dönemin aslında çok verimli olabileceğini gösteren bir kitap çıkarmıştı. Oktay Rıfat 55 yaşından sonra çok önemli bir atılım yaptı. Kişinin devamlı yaptığı işe eleştirel bir gözle bakması gerekiyor.“
Kişinin yaşamı boyunca kim olduğunu aramaya devam ettiğini ifade eden Batur, üzerinde çalıştığı 20 kitap olduğunu ve sağlığı elverdiği sürece bu tempoda çalışmaya devam edeceğini belirtti: “Kişi, kitaplarının kaderi konusunda karar verecek konumda değil. Kaç kişiye gidecek diye düşünecek hali yok. İçimin sızladığı durumlar oluyor. Ben doğurdum gözüyle bakıyorum. Yeterince ilgi görmemişse sızlanmalarım oluyor. Yeni kitabımın adı; ‘Geronimo’nun Ölümü’. Usame Bin Ladin’in öldürüldüğü haberini aldıktan 10-12 saat sonra yazmaya başladım. Her şeye rağmen öldüğünü sanıyorum, yaşıyorsa da beni ilgilendirmiyor. Öykü bir hesap işidir. Üstünü çizersiniz, yeniden yazarsınız. Şiir öyle değildir. Bir tümsek çıkıyorsa, o tümseği geçemiyorsanız, bir daha onu aşamazsınız.”
Yeni yorum gönder