Yeni linç dalgası
Malatya’da Alevi bir aileye, İstanbul Ayazağa’da ve Muğla’da Kürt işçilere yönelik saldırılar düzenlendi. Pazar gecesi, Malatya'da Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü Beldesi'nde yaşayan Alevi Evli ailesinin fertlerinin, sahurda kapılarının önünden geçen davulcunun evlerinin önünde davul çalmamasını istemesi üzerine taraflar tartıştı. Olay duyulduğunda 50 -60 kişilik grup, Kürt ve Alevi ailenin evinin önünde toplandı. Grup tekbir getirdi, İstiklal Marşı söyledi. “Bu aile bugün buradan gidecek” diyen kalabalığın taşladığı camlar kırıldı. Gruptakiler evin yanındaki ahırı ateşe verince jandarma havaya uyarı ateşi açtı. 2 saat süren olayların ardından gelen takviye ekipler kalabalığı dağıttı.
Servet Evli, Pazar gecesi organize olmuş 400-500 kişinin evlerine geldiğini, önce İstiklal Marşı okuduğunu, ardından tekbir sesleriyle evi taşlamaya başladığını, "Kürtlere ölüm", "Alevilere ölüm", "Bunların hepsini yakın", "Bu dünyayı bunlara zindan edeceğiz" şeklinde bağırarak silahlarla eve ateş açtıklarını; çitleri, kapıları, camları, kırarak eve girmeye çalıştıklarını söyledi. Malatya Valisi Ulvi Saran ise olayı Twitter üzerinden şu sözlerle değerlendirdi: “Malatya'daki olay, davul çalınmasına gösterilen yersiz tepkinin davulcu tarafından abartılarak bir grup insanın kışkırtılmasından ibaret”. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç da olayın büyütüldüğünü savundu. Taksim’de binlerce kişi toplanarak linç girişimini protesto etti. Eylemciler "Malatya, Sivas olmayacak" ve "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganları attı.
Evli ailesi avukatı Cansu Yıldırım, saldırganlar için yürütülen soruşturmanın ‘insanlığa karşı suç’ olarak değil ‘mala zarar verme’ suçu kapsamında yürütüldüğünü açıkladı. Ramazan davulcusu Mustafa Evşi de “kamu düzenini bozduğu” gerekçesiyle tutuklandı.
Ayazağa’da işçilere saldırı
Salı günü Ayazağa’da Kürt inşaat işçileri ile mahalle sakinleri arasında taşlı sopalı kavga çıktı. Olay yerine Şişli, Kağıthane ve Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri ve Çevik Kuvvet polisi sevk edildi. Saldırının gerekçesi hakkında çeşitli iddialar ortaya atıldı. Ajanslar ve Habertürk gazetesi "parkta oturan kızlara laf atma" nedeniyle mahalle sakinlerinin toplandığını iddia etti. Dicle Haber Ajansı’nın haberleştirdiği işçi Yasin Gönültaş’ın şu sözleri ise medyanın büyük bölümünde yer almadı: “Genç arkadaşlarımız bir lunaparka gidip oturuyorlar. Mahalleli gençlerden bir grup yanlarına gelerek, 'Niye burada geziyorsunuz, siz teröristsiniz, sizi burada barındırmayız. Niye buralara geliyorsunuz, sizin yüzünüzden kardeşlerimiz şehit düşüyor' diyerek arkadaşlarımıza sataşıyorlar. Tartışma sırasında da hazır bekliyormuş gibi yüzlerce kişi mahalleden toplanıp, bu genç arkadaşlarımıza saldırıyorlar. Olayın nedeni budur… Bize 'mahallede gezmeyin' diyorlar”.
Twitter’da nefret suçu niteliğinde ve Kürtleri hedef gösteren tweet’ler yer aldı. Olayların ardından Kürt işçiler mahalleden uzaklaştırıldı. Böylece saldırganların temennisi gerçekleşmiş oldu.
Linç dalgası Muğla’da
Muğla'nın Dalyan Beldesi'nde çalışan Kürt işçiler akşam saatlerinde kalabalık bir grubun saldırısına uğradı. İşçilerin çalıştığı Taştan Otel'in restoran kısmı taş ve sopalarla darmadağın edilirken işçiler canlarını kurtarmak için üst kata sığındı. İMC TV’nin haberine göre restoran sahibi Diyarbakırlı İhsan Güzel, can güvenliklerinin olmadığını ve linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını söyledi. Olayın akşam saatlerinde bir arkadaşlarının bir grup tarafından dövülmesi üzerine başladığını aktaran Güzel, bu grubun "Dalyan'da PKK istemiyoruz" sloganları atması üzerine yüzlerce kişinin otelin etrafını sardığını bildirdi. Güzel, "Burada Kürt-Türk kavgası çıkarmaya çalışıyorlar… Asteğmeni, kaymakamı, belediye başkanı, herkesin gözü önünde linç ediliyoruz. Bir Allah'ın kulu gelip bize yardım etmiyor. Dışarıda yüzlerce kişi var, ekmek teknemi perişan ettiler. Şu an halen aşağıdalar. Yukarı çıksalar veya aşağı insek bizi öldürebilirler. Belediye başkanına ulaştım, 'Ben onlarla konuştum bir şey yapmayacaklar size' diyor. Ama aşağıda elleri sopalı ve taşlı yüzlerce insan var" diye konuştu.
İşkenceden hüküm giydi, terfi etti
Yerel mahkemelerce işkenceden iki kez suçlu bulunan, Yargıtay cezayı eksik bularak kararı bozunca “zaman aşımı”ndan kurtulan, Türkiye’yi AİHM’de üç kez mahkûm ettiren polis Sedat Selim Ay, İstanbul’da Terörden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcılığı’na atandı. Ay, ilk olarak 15 Mart 1996’da gözaltına alınan Atılım gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek, Ali Hıdır Polat, Delil İldan, Hacı Orman, Füsun Erdoğan, Birol Paşa, Hakkı Mıhçı, Ali Ocak, Doğan Şahin’e işkence yapılmasına ilişkin davada suçlu bulunmuştu. İşkence yapmak suçundan 1 yıl 2 ay hapis ve 3 ay 15 gün memuriyetten men cezası aldı. Ancak dosya Yargıtay’da karara bağlanamadan zaman aşımından düştü. Ardından Ay, 21-22 Şubat 1997’de aralarında sendikacı Süleyman Yeter ve Asiye Zeybek’in de bulunduğu 15 kişiye işkence yapmaktan 1 yıl hapis ve 3 ay meslekten men cezası aldı. “Suçun birden çok kez işlenmesi” nedeniyle 1 yıl 2 aya çıkarılan ceza “sanıkların duruşmalardaki iyi halleri” nedeniyle 11 ay 20 gün hapis ve 2 ay 27 gün memuriyetten men cezasına indirildi. Mahkeme daha sonra, “sanıkların sabıkasız olmaları ve aynı suçu bir kere daha işlemeyeceklerine kanaat getirdiği” için cezaların ertelenmesine karar verdi. Ay’la birlikte mahkûm olan polislere verilen cezayı az bulan Yargıtay kararı bozdu. Yerel mahkemede tekrar görülen dava zaman aşımına uğradı. Gözaltına alınanlardan Asiye Zeybek, sorgu sırasında tecavüze uğradığını söyleyerek Ay’ın da dahil olduğu bir grup polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak soruşturmada takipsizlik kararı verildi ve dava açılmadı. Zeybek daha sonra AİHM’de dava açtı.
AİHM, Zeybek’in açtığı dava ile Ay’ın zamanaşımıyla kurtulduğu iki işkence davasında Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Ay’ın atanmasını savunan Emniyet Müdürlüğü, mahkûmiyetlerin “işkence”den değil “etkili soruşturma yapmama”dan kaynaklandığını ileri sürse de, Türkiye, Ay’ın Türk mahkemelerinde beraat ettiği Ali Haydar Saygılı’nın davasında “işkence yasağını ihlâl” etmekten tazminata mahkûm olmuştu. İbrahim Çiçek davasında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkenceye ilişkin 3. maddesine uymamaktan cezalandırıldı. Ancak AİHM’in verdiği cezaların doğrudan şahsına ilişkin olmaması nedeniyle Ay’ın siciline bu vukuatları işlenmedi.
Ak Parti’den iki kadın milletvekili, Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı ile parti kurucularından Ayşe Böhürler, atamaya tepki göstererek İçişler Bakanı’ndan açıklama istedi. Bakan Şahin ise, Türkiye’yi AİHM’de mahkum ettiren Zeybek’i suçladı.
Kadın örgütleri ve işkence mağdurları atamayı İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde yaptıkları basın açıklamasıyla protesto etti. Sedat Selim Ay'ın derhal görevinden alınarak yargılanmasını isteyen kadınlar "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" ve "Gözaltında tacize tecavüze son" sloganlarını attı.
Aralarında HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Mazlum-Der İstanbul Şube Bakanı Cüneyt Sarıyaşar, ilahiyatçılar Prof. Dr. Sait Şimşek, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Prof. Dr. Mikail Bayram, Doç. Dr. Ahmet İnan, Doç. Dr. Bülent Sönmez, yazar Demet Teczan, insan hakları aktivisti Elif Girgin Akın, şair Cahit Koytak, yazar Murat Kapkıner ile gazeteci Mehmet Baransu’nun da bulunduğu Müslüman aydınlar da bir imza kampanyasıyla atamaya tepki gösterdi. www.varide.net internet sitesinde imzaya açılan metinde “Atamanın bilgi eksikliğinden kaynaklamış olabileceğini düşünmek istiyoruz” denildi, Ay’ın açığa alınması talep edildi.
Şemdinli’den haber yok!
Hakkari Şemdinli’de 10 gündür süren çatışmalara karşın hükümet ve TSK’dan açıklama yapılmadı, basın konuya çok az yer ayırdı. Radikal gazetesinden Berrin Karakaş, Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre’nin şu sözlerini aktarıyor: “[OHAL’de] valiler, kaymakamlar gidip görüyordu en azından. Neler olup bittiğiyle ilgili milletvekilleri, basın yayın organları ulaşabiliyordu bilgiye. Bu OHAL’den de kötü… Karşılıklı yüzlerce ölü haberleri geliyor. Kimse gerçeği bilmiyor. Kamuoyunun haber alma hakkı sansür ediliyor”.
Töre, bölgede ajanslardan muhabirlerin olduğunu ancak bu bilgileri kullanmadıklarını belirtiyor.
Seçimle geldi, mahkeme kararıyla gitti
Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, 2008 yılında Şırnak'ın İdil İlçesi'nde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen PKK'li Fatma Saka'nın taziyesinde yaptığı konuşması sebebiyle ‘terör örgütü propagandası’ yapmakla suçlanmış, 10 ay hapse mahkum edilmişti. Cezası Yargıtay tarafından onanan Sadak, İçişleri Bakanlığı’nın başvurusu üzerine Danıştay 8'nci Dairesi tarafından görevinden alındı. Sadak karara şu tepkiyi gösterdi:
“Bu bir hukuksuzluktur, bu bir haksızlıktır. Kararın içeriğinde ne vardır, ben ne söylemişim ki… ‘Keşke Kürt gençlerin taleplerini dinleselerdi de bugün ülkemizde bu kadar kan akmasaydı. Bu kadar değerler yok olmasaydı, ekonomimiz sarsılmasaydı’ demiştim”.
Cezaevi çıkışındaki konuşmaya dava
OdaTV davası kapsamında 375 gün tutuklu kaldıktan sonra 12 Mart'ta tahliye edilen gazeteci Ahmet Şık, cezaevi çıkışında CNN Türk’e telefonla bağlandığı programda, "Ben sadece ‘nerede kalmıştık’ diyorum ve kaldığım yerden de devam edeceğim. Bundan sonra, eğer bu bir savaşsa, savaş şimdi başlıyor. Herkes ayağını denk alsın. Burada bir adalet yok. Bu komployu kuranlar cezaevine girecek" demişti. Bu sözlerinden dolayı gazeteciye dava açıldı. Ergenekon soruşturmasını yürüten 39 hakim ve savcının "mağdur" sıfatıyla yer aldığı iddianamede Şık'ın üç yıldan yedi yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediyor. "Tehdit", "Kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı hakaret" suçlamasıyla Ceza Kanunu'nun 106/2-d, 43/1, 53, 125/1, 125/3-a, 125/4. maddelerinden yargılanacak gazetecinin ilk duruşması 13 Eylül 2012'de Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde saat 14:05'te görülecek.
Vedat Kurşun tahliye oldu
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 yıl 7 ay cezaevinde tutuklu kalan Azadiya Welat'ın eski İmtiyaz Sahibi ve Yazıişleri Müdürü Vedat Kurşun’u 3. yargı paketinde yer alan "Basın yoluyla işlenen propaganda suçlarının ertelenmesi" şeklindeki düzenleme doğrultusunda tahliye etti. Kurşun, 103 kere “terör örgütü propagandası” yapmaktan 166,5 yıl hapse mahkum edilmiş, Yargıtay ise cezanın bir kere ama artırılarak verilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştu. Bunun üzerine Kurşun’un mahkumiyeti 10,5 yıla indirilmişti. Gazeteci tahliyesini şu sözlerle değerlendirdi: “Bir kişinin serbest bırakılmasıyla düşünce özgürlüğü getirdiklerini sanmasınlar… Onların deyimiyle yaptığımız suçsa, eski suçlarımı işlemeye devam edeceğim.”
Aysel Tuğluk’un davası ertelendi
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 'terör örgütü propagandası' ve örgüt adına suç işlemek iddialarıyla yargılanan bağımsız Van Milletvekili Aysel Tuğluk'un davası "3. Yargı Paketi" kapsamında ertelendi. Mahkeme heyeti de davanın ertelenmesini, Tuğluk 3 yıl içinde “basın yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle, temel şekli itibarıyla adli para cezasını ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suç işlemediği takdirde” hakkındaki davanın düşürülmesini kararlaştırdı.
Hopa eylemlerine bir dava daha
Hopa hakkında davalar sürerken yeni davalar açılmaya devam ediyor. Ankara’da Hopa olaylarına ilişkin basın açıklamasına katılan ve “Ölümün zulmün iktidarı AKP ’den hesap soracağız” pankartının arkasında yürüyen 3’ü avukat toplam 50 kişi hakkında yeni bir dava açıldı. İddianame, çekilen fotoğraflar ve görüntü kayıtlarının izlenmesiyle hazırlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, pankartın arkasında Sakarya Caddesi’nde yürüyen kişileri ‘Görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, kamu görevlilerine hakaret, dağılma isteğinin yerine getirilmemesi’ ile suçluyor. Her bir şüpheli için 4 yıldan 22 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Toplantıda muhtıra kelimesi geçmiş
"Ergenekon" davası kapsamında tanık olarak Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün ifadesine başvuruldu. Özkök 2003'te kuvvet komutanları ile yapılan toplantıda 'muhtıra' kelimesinin geçtiğini ama bunun resmi bir teklif olmadığını belirtti. Özkök ifadesinde şunları söyledi:
“İktidardaki parti seçilince, ben de dahil olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarında bir tedirginlik oluştu. Bu kişilerin eski söylemlerine bakıldığı zaman, 'Acaba bir geriye dönüş olur mu, kötüye doğru gidiş olur mu?' diye endişe ettik. Ben dahil hepimiz tedirgin olduk. Bu konuları kendi aramızda konuşmaya başladık… 2004 yılı bahar aylarında bana bir vasıtayla nasıl geldiğini bilmiyorum bir slayt sunum geldi. Sunumun içinde 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' sunumlarını gördüm ve bunları okudum… Ben bu 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' meşru belge olmadığı için işlem yapmadım”.
İMO binasından pankarta gözaltı
TMMOB'a bağlı İnşaat Mühendisler Odası’nda (İMO) işten atılan temizlik işçisi Cansel Malatyalı, 1 Ağustos sabahı binanın 6. katına pankart astığı için oda yönetiminin haber verdiği polisler tarafından gözaltına alındı. Pankartta "İMO yönetimi tarafından keyfi olarak işten çıkarıldım. İşimi geri istiyorum - Cansel Malatyalı" yazıyordu. İvme dergisinin haberine göre, polis direniş çadırında bekleyen ve pankart asanlardan 10 kişiyi gözaltına aldı.
“Çocuğunuz terör örgütü üyesi”
Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, İzmir’in Dikili ilçesinde bu yıl 7. kez düzenlenen Öğrenci Kolektifleri Yaz Kampı’na katılan öğrencilerin ailelerini arayan polisler, çocuklarının ‘terör kampı’na gittiğini söyledi. Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 1. sınıf öğrencisi Tolga Köse’nin ailesine Oğlunuz böyle giderse içeri alınır haberiniz olsun, sonra sürpriz olmasın’, denmiş. Polis, Kocaeli Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü 2. sınıf öğrencisi Fatih Daşgın’ın ailesine ‘Çocuğunuz Kolektif diye bir terör örgütüne üye’ demiş ve kampa katılan erkekleri örgüte bağlamak için onlara “kız ayarlandığını” iddia etmiş. Daşgın, bu yüzden ailesiyle arasında sorun çıktığını, ailesinin kampa gitmesine izin vermediğini söylüyor.
Bizzat Erdoğan aramış
Başbakan Tayyip Erdoğan, One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağından önce İstanbul Bilgi Üniversitesi yöneticilerini bizzat aradığını açıkladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Bu olay, bu üniversitede yapılacak olan bir toplantıyla ilgili bir çalışma. Fakat ilginç olan şey şu; ben o zamana kadar bilmiyordum, buradaki restoranlar tütün alkol kurulundan alkollü içki satışına yönelik izin almışlar. Ya Allah aşkına bir üniversitenin içinde restoranlarında alkollü içki satılmasına müsaade edilebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Üniversitenin içinde böyle bir şey nasıl olur? Öğrenci oraya gelip de alkolü alıp kafayı mı bulacak yoksa ilmi alıp kendini mi bulacak? Üniversitenin dışında malum yerlerde gider alkolünü alır, bizim meyhane filan kapattığımız yok, hepsi ortada. Ben de üniversite yönetimini aradım, ‘Yahu nedir bu hal’ dedim, ‘Biz buna üzülüyoruz’ dedim. Bu Anayasa ortada dururken ben anlamıyorum, kalkıyor bu köşe yazarları nasıl oluyor da bu işi savunuyor. Yani bizim gençliğimizin bunlar tamamen alkolik olmasını istiyor.”
“Tek suçum paylaşmak”
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ‘Redhack’ grubuna yönelik operasyonda ‘terör örgütü üyesi’ olmakla suçlanarak tutuklanan ve 17 Mart’tan beri Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Duygu Kerimoğlu’nu cezaevinde ziyaret etti ve onunla konuştu. Mersin Üniversitesi öğrencisi Duygu Kerimoğlu’nun ailesiyle yaşadığı ev, geçen mart ayında ‘Redhack’ operasyonu kapsamında basılmıştı. Ağbaba’nın aktardığına göre, Kerimoğlu, Ankara Emniyet Müdürlüğünün hack’lendiğini Facebook aracılığıyla öğrendiğini, hack’lenen belgeleri ve konuyla ilgili haberleri Facebook’ta paylaştığını ve haberlere yorum yaptığını söyledi. Ailesinin CHP’li, kendisinin de CHP üyesi olduğunu belirten Kerimoğlu, olayla tüm ilgisinin internet ortamında var olan ve Facebook’ta başkaları tarafından paylaşılmış belgeleri paylaşmak olduğunu ifade etti. 1 Mayıs ve CHP mitingleri dışında hiçbir eyleme katılmadığını söyleyen Kerimoğlu, “Emniyet Müdürlüğünün sitesini hack’leyecek kadar bilgisayar kullanabiliyor olsaydım, öğrencisi olduğum 2 yıllık bilgisayar bölümünü 4 yıldır okumazdım” diye konuştu.
Yeni yorum gönder