Öldüğü yönünde iddialar nedeniyle Twitter'da Trend Topic listesine giren Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'in öldüğü haberi doğrulanmadı. Umberto Eco'ya ait olup olmadığı belli olmayan @UmbertoEcoOffic adlı Twitter hesabından atılan "The death of Gabriel Garcìa Màrquez has been confirmed by his sister Aida" (Gabriel Garcia Marquez'in ölümü, yazarın kızkardeşi Aida tarafından doğrulandı) tweeti, usta yazarın hayatını kaybettiğinin sanılmasına neden oldu. Hiçbir haber kaynağında bu yönde bir açıklama bulunmaması ise haberin asparagas olduğunun düşünülmesine yol açtı.
Ölüm dedikodularının ardından Marquez'in resmi Twitter hesabı olduğu düşünülen @ElGabo, Umberto Eco'nun resmi hesabına tweet attı: "Ya biz de @umbertoEcpOffic öldü dersek?"
Marquez'in 1999 yılında geçirdiği lenf kanseri hastalığı sırasında da hakkında bir sürü ölüm söylentisi çıkmıştı. Hatta yazarın imzasıyla The Puppet (Kukla) adlı bir veda şiiri La Republica gazetesinde yayımlanmış ve değişik dillere çevrilip internet üzerinden hızlıca yayılmıştı. Ancak ne var ki şiirin yazara ait olup olmadığı kesin değildi. Şiir yayımlandıktan kısa süre sonra yazarın sağlığının sanıldığı gibi kötü olmadığı ve şiiri onun yazmadığı ortaya çıktı. Bir süre sonra ise şiirin Meksikalı Johnny Welch'e ait olduğu ortaya çıktı. İşte Marquez'e ait olduğu sanılan The Puppet adlı şiir:
Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.
İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır.
Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.
Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.
Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.
Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim.
Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.
Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim.
Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde…
Artık ölebilir miyim?
Yeni yorum gönder