Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Geçen haftanın düşünce özgürlüğü ihlalleri (10 Haziran 2011)



Toplam oy: 811

Seçime üç gün kala bağımsız milletvekili adayı Hatip Dicle aleyhinde gelen karar, Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın 'iyi çocuklar'ının marifetleri, itiraflarıyla gündeme gelen Ayhan Çarkın'ın tutuklanması, Ahmet Altan'ın savunması, haber yapan gazeteciye hapis cezası...

 

Seçime 3 gün kala yasak kararı

 


Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi, yaptığı açıklamalar sebebiyle Hatip Dicle’yi “PKK’nın propagandasını yapmak” suçundan 1 yıl 8 ay hapse mahkum etmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı 22 Mart’ta onadı. Kesinleşen karar, geçtiğimiz günlerde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştı. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Diyarbakır milletvekili adayı olan Dicle’nin TCK’nin 53. maddesinde düzenlenen ve siyaset yapma yasağını da kapsayan haklardan menedilmesine karar verildi. Dicle’nin vekil seçilemeyeceğini belirten mahkeme, savcılığın Yüksek Seçim Kurulu’nu (YSK) uyarmasını ve bu konuda önlem alınmasını talep etti. Bu konuda hukukçular arasında görüş farklılıkları var. Bazı hukukçular bu durumda Dicle’nin adaylığının düşmesi gerektiğini söylerken bazıları YSK’nın kesin kararı bulunduğu, oy pusulalarında adı yazıldığı ve artık adaylığın geri alınamayacağını, ancak yeni seçilecek meclisin dokunulmazlığı kaldırabileceğini savunuyorlar.



Bloğun Hakkari milletvekili adayı Selahattin Demirtaş, Hatip Dicle’nin aldığı cezayı “Hatip Dicle terörist değil, düşüncelerinden dolayı ceza almıştır. Seçime 3 gün kala YSK’nın bu konuda müdahale etmemesi gerekir. YSK, eğer bir karar verirse bu siyasi bir karar olacaktır” sözleriyle değerlendirdi. Milletvekili adayı Hatip Dicle hâlâ KCK davası kapsamında tutuklu yargılanıyor.

‘İyi çocuklar’ tutuklandı

 

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Şemdinli davasında yargılanan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş hakkında tutuklama kararı çıkardı. Dava, 9 Kasım 2005’te Şemdinli’de bulunan Umut Kitabevi’nin bombalı saldırıya uğramasından sonra gelişen olaylar üzerine açılmıştı. Saldırıyı gerçekleştiren Veysel Ateş ile astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz vatandaşlar tarafından suçüstü yakalanmıştı. Ali Kaya ile Özcan İldeniz’in araçlarında silahlar, bazı isimlere ait telefon numaraları, adreslerin bulunduğu ajanda, krokiler ve birçok yazılı belge bulunmuş; astsubaylar tutuklanarak cezaevine konmuştu. Ancak dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt sanıklar için “Tanırım, iyi çocuklardır” deyince davanın seyri değişmişti. Savcı Ferhat Sarıkaya Büyükanıt’ı davayla ilişkilendirmek isteyince meslekten ihraç edilmiş, dava askeri mahkemeye nakledilmiş, sanıklar 2007’de tahliye edilmişti. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri'nin görev alanını tanımlayan kanun değişikliğinin ardından askeri mahkemede görülen dava yeniden sivil mahkemeye gönderilmişti.



 

İstanbul’da serbest bırakıldı, Ankara’da tutuklandı

 

Susurluk davasından mahkum olan eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın çeşitli basın yayın organlarında faili meçhul cinayetlerdeki rolünü itiraf etmiş; İstanbul’da sorgulandıktan sonra mahkemede serbest bırakılmıştı. Avukat Yusuf Ekinci'nin 1994'te öldürülmesine ilişkin olarak Ankara’ya getirilen Çarkın, gözaltına alınmasının ardından 5 Haziran günü tutuklandı. Ankara 11. Ağır Ceza Nöbetçi Hakimliği’nin verdiği kararın ardından Çarkın, Sincan Cezaevi’ne götürüldü.


1990'lı yılların yöneticilerine suç duyurusu!

 

Avukat Taylan Tanay, Ayhan Çarkın'ın, “işledikleri cinayetlerin MGK tarafından bilindiğini duyduğu” şeklindeki beyanına dayanarak o dönemde MGK’de yer alan kişiler hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, şüphelilerin suç örgütü kurma, yönetme ve soruşturmaya konu öldürme, kaybetme eylemlerinin talimatını vermekten dolayı soruşturmalarının yapılarak cezalandırılmaları talep edildi. Tanay’ın suç duyurusunda, 1990'lı yıllarda görev yapan cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, başbakanlık yapan Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz, 9 içişleri bakanı, 7 dışişleri bakanı, 5 milli savunma bakanı, 2 genelkurmay başkanı, 3 kara, 2 deniz ve 2 hava kuvvetleri ile 2 jandarma genel komutanı şüpheli isimler olarak geçiyor.

 

 

 

Haber yapan gazeteciye hapis cezası



Batman Gazetesi Batman'da meydana gelen ve dört kişinin ölümüyle sonuçlanan mayın patlamasının ardından KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın yaptığı açıklamayı yayınlayınca yazı işleri müdürü Ercan Atay hapse mahkum edildi. Batman 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde açılan davada, gazeteciye “suçu ve suçluyu övme” gerekçesiyle bir ay yedi gün hapis cezası verildi.



Gazetesinde yaptığı açıklamada Atay, Karayılan'ın konuşmasının birçok basın-yayın organında çıktığını söyledi, gazetede açıklamalarla ilgili bir yorum yapılmadığını ifade etti. Atay, cezayı “Özellikle bu bölgede görev yapan gazeteciler, verilen hapis cezalarıyla sindirilmek isteniyor”, sözleriyle değerlendirdi.

 

Başbakana tazminat ödeyecekler



Başbakan Erdoğan’ın Vatan gazetesine açtığı davanın karar duruşması görüldü. Başbakan Erdoğan, 11 Eylül 2008 tarihinde gazetede yayımlanan “Ergun Poyraz'ın Son Kitabı Sansürlendi” başlıklı haberde, Başbakan Erdoğan'ın “kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu” ileri sürmüştü. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın reddine karar vermiş, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise mahkemenin kararını bozmuştu. Yargıtay’ın bozma kararına uyarak davayı kısmen kabul eden mahkeme gazeteyi 6 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. 

 



CHP'li Oran da tazminat ödeyecek

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran'dan da 4 bin liralık manevi tazminat kazandı. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasına, Erdoğan'ın avukatı Burhanettin Sevencan “müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu” ileri sürdü; Oran'ın avukatı Şükrü Evrim İnal ise “kişilik haklarına saldırı olmadığını, bir anlayışın eleştirisinin söz konusu olduğunu” savundu. Davanın dilekçesinde, Umut Oran'ın, 28 Ocak 2011 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada, “Erdoğan'ın şahsiyet haklarına tecavüz kastıyla fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayrıkabil hakaretlerde bulunduğu” iddia edilmişti.

 

 

Ahmet Altan da yargılanıyor 

 

Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdiği, 15 Ocak 2011’de yayımlanan “Erdoğan ve Kof Kabadayılık” başlıklı yazı ile ilgili açılan davanın ilk duruşması görüldü. Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatları, yazının Erdoğan’ın şahsiyet haklarına fevkalade ağır hakaretlerde bulunduğunu ileri sürdü. Dilekçede, Altan’ın Erdoğan’ı dürüst olmamakla, halkın emanetine hıyanet etmekle itham ettiği belirtildi. Ahmet Altan ise savunmasında Erdoğan ile meselesinin bir heykele ‘ucube’ diyerek yıktırmak istemesiyle başladığını söyledi. Hakaret etmediğini savunan Altan, başbakanın kendisine karşı kullanmaya kalktığı hırpalayıcı dili, yazdıklarını daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandığını ifade etti.

 

Ahmet Altan’ın savunması:


Sayın Yargıç,

Beni buraya, hapse atılmamı isteyerek gönderen adam, bu ülkeye çok yararlı hizmetleri olmuş, değerli bir adamdır.

Kendisi de sıkıntı çekmiş, yargılanmış, hapis yatmış biridir.

Benim hapsedilmemi isteyen adam, bu ülkenin başbakanıdır.

Çeşitli acılar, zulümler, düşmanlıklar, yenilgiler görmüş, hepsinin altından kalkabilmiş bir adamdır.

Ne yazık ki yenilgiler karşısında güçlü duran nice insan, zaferlerin ağırlığını taşıyamamış, sarsılmış, yolunu şaşırmış ve kendi galibiyetiyle yaralanmıştır.

Benim hapsedilmemi isteyen bir zamanların mahkumu, şimdinin başbakanı da kendi galibiyetinin yaralarını taşıyor bugün.

Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.

Bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de daha büyük bir önem taşıyor, çünkü bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor.

Taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.

Ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.

Bugün benim burada yazdığım bir yazıdan dolayı sanık sandalyesinde oturmama yol açan mesele, başbakanın bir heykel hakkındaki haksız, yersiz, haddini fevkalade aşan bir hüküm vermesiyle başladı.

Kars’taki bir heykele “ucube” diyerek yıkılmasını istedi.

Kendisi hakkında yazılmış bir yazı karşısında gösterdiği tepki, o yazıyı yazanın hapsedilmesini istemek olacak kadar kendisini önemseyen biri, bir başkasının eseri hakkında bu kadar rahatça aşağılayıcı sözcükler kullanabiliyorsa ve bunu doğal buluyorsa, o adam kendisini kutsallaştırmaya, başkalarını ise saygıyı hak etmeyen insanlar olarak görmeye başlamış demektir.

Ölçüleri böylesine şaşmış biri başbakansa, bu ölçü şaşırması herkes için bir sorun anlamına gelir.

Ülkemiz çirkin heykellerle, çirkin binalarla dolu, şehir meydanlarında fevkalade kötü yapılmış Atatürk heykelleri, her yanda inançlı insanların da yakınmasına neden olan estetik yoksunu camiler var.

Başbakan, çirkin bulduğu herhangi bir Atatürk heykeline ya da camiye “ucube” diyebilir mi, onları yıktırtabilir mi, cesareti buna yeter mi?

Onlara dokunamayan birinin sahipsiz bir heykeltıraşın heykelini aşağılayarak yıktırtması nasıl tarif edilebilir?

İçi boş gösterişçi bir yiğitlik, kof bir kabadayılıktır bu, kolay bir hedef seçip onun üzerinden çıkar sağlamaktır.

Ayıplanması, kınanması, eleştirilmesi gereken bir davranıştır.

Bir başbakan “beğenmedim” diyerek bir heykeli nasıl yıktırır?

Hangi hakla yıktırır?

Allah muhafaza bu başbakan roman okumaya başlarsa ne olacak, bir düşünün.

Başbakan beğenmediği için Madam Bovary’i, kocasını aldatan bir kadını anlattığı için Anna Karenina’yı meydanlarda mı yakacağız?

Sokaklarda henüz kitap yakmamayı, başbakanın roman okumamasına mı borçlu olacağız?

Başbakan kendini her türlü eser hakkında hüküm verecek kadar yetkin ve beğenmediği her şeyi yok ettirecek kadar güçlü görüyorsa, Türkiye’de bütün sanat eserlerinin kaderi başbakanın iki dudağı arasına mı sıkışacak?

Buna itiraz etmeyecek miyiz?

Buna isyan etmeyecek miyiz?

Boyun mu eğeceğiz böyle bir hoyratlığa?

Kendini tek merci olarak gören biri mi belirleyecek bütün sanatçıların ve eserlerinin kaderini?

Ben bunu kabul etmem.

Bunu kabul edeceksin, sineye çekeceksin, buna öfkelenmeyeceksin, karşı çıkmayacaksın diyerek beni hapisle tehdit eden başbakanla savcı, korkutmak için kendilerine başkasını bulsunlar.

Onların gücü yetmez beni korkutmaya.

Ben bu ülkede kimsenin kaderi, bir insanın iki dudağı arasına sıkışmasın istiyorum, ben bu ülkede herkesin özgür olmasını, fikirlerini söylemesini, ibadetini yapabilmesini, eserlerini yaratabilmesini, dilini konuşabilmesini, istediği gibi giyinip, istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesini savunuyorum.

Başbakan neyi savunuyor?

Bir heykeli tek emirle yıktırabilen biri neyi savunabilir?

Heykeli yıktırılan heykeltıraşı kim savunacak bu ülkede, kim ona sahip çıkacak, kim adalet isteyecek, kim güçsüz birinin gadre uğramasına engel olacak?

Bir zamanlar bu soruların cevabı olarak bu ülkede çok insan bu başbakanın adını söylüyordu, bugün bunu söylemek çok zor.

Referandumu öylesine büyük bir zafer kazandı ki başbakan, omuzları o zaferin ağırlığını taşımaya yetmedi.

Aradan daha altı ay geçmeden heykelleri yıktırtmaya başladı.

Eskiden durduğu yerden öylesine savruldu ki bu insan, bütün dindarlığına, bütün inancına, yaptığı bütün dini vurgulara rağmen bugün Hazreti Muhammed’in bir hadisi söylendiğinde bunu hakaret olarak kabul ediyor.

Bir hadisten gocunan dindar Müslüman, ne o hadisten, ne o hadisi söyleyenden kuşku duymalı.

O insanın kuşku duyacağı tek varlık, kendisidir.

Başbakan bunu bile fark edemiyor artık.

O dindar başbakanın hakkımda yazdırdığı iddianamede, aleyhime delil olarak peygamberin bir sözünü söylemem gösteriliyor.

Kendi zaferiyle yaralanmak budur işte.

Gücünü öyle yanlış kullanırsın ki sonunda peygamberinin sözü sana hakaret gibi gözükmeye başlar.

Peygamberinin sözünden korkan, peygamberinin sözünden gocunan dindar biri, bir ülkeyi yönetmekten ziyade trajik bir romana başkahraman olmaya daha uygundur.

Acıklıdır durumu çünkü ve bu acıklılık, güçle, iktidarla birleştiğinde ortaya çok tehlikeli biri çıkar.

Ben, bu ülkenin tarihi liderlerinden biri olabilecek bir insanı, kendi varlığını, düşüncelerini, inançlarını yok sayan bir zafer yorgunu olmaktan kurtarabilmek, kişisel bir trajedinin ülkenin bütününe yayılmasını engelleyecek bir uyarıda bulunabilmek için yazdım o yazıları.

Hakaret etmedim.

Başbakanın bana karşı kullanmaya kalktığı hırpalıyıcı dili, yazdıklarımı daha iyi kavrayabilsin diye ona karşı kullandım.

Ama tarihi bir lider olmakla bir trajedi kahramanı olmak arasında sallanan bu başbakan, her şeyin sadece kendisine mübah olduğunu sandığından, bunun hakaret olarak görülüp cezalandırılmasını istedi.

Sayın Yargıç,

Vereceğiniz karar benimle ilgili olmayacak.

Siz bu ülkenin hukukunun, keyfi davranışlara, gücün hoyratça kullanılmasına, güçsüzlerin ezilmesine cevaz verip vermediğine karar vereceksiniz.

Beni mahkum ederseniz, başbakan daha çok heykel yıktırır.

Mahkum etmezseniz belki hata yaptığını fark eder.

Bunu fark ederse, hem bu ülke, hem de kendisi kazanır.

Ben, kendi zaferlerinin ağırlığıyla yolunu şaşırmış bu başbakana yardım etmenizi isterim.

 

Bu haftanın ifade özgürlüğü duruşmaları



Sanık                  : Ahmet Türk

Mahkeme ve duruşma tarihi  : Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Haziran, saat: 09:00

Açıklama                            : Bu dava, Ahmet Türk’ün 2006 ve 2009 yılları arasında Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin ve Roj Tv'de yaptığı 7 ayrı konuşmasında suç unsuru tespit edildiği iddiasıyla açıldı. TMK 5 ve7, TCK 314. maddelerden yargılanan Türk'ün toplam 45 yıl hapsi isteniyor.



Geçen haftanın ifade özgürlüğü duruşmaları:


•    Gazeteci İsmail Saymaz’ın, özel yetkileri kaldırıldıktan sonra 'Basın Savcısı' olarak atanan Erzurum Savcısı Osman Şanal hakkında kaleme aldığı "Postmodern Cihad" kitabında kendisini "Postmodern yanlısı" gösterdiğini ileri süren Şanal’ın Saymaz hakkında açtığı 7 bin TL'lik manevi tazminat davası Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Davalı Saymaz’ın avukatının ‘yetki itirazı’ talebini kabul eden mahkeme, dosyanın İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.


•    www.gercekgundem.com adlı haber sitesine verdiği röportajında söyledikleri nedeniyle Şebnem Korur Fincancı’nın ve röportajı incelemeden yayınlayan web sitesinin sahibi Barış Yarkadaş’ın da suça iştirak ettiği için Nur Birgen’in şikayetiyle yargılandıkları dava Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme, duruşmayı 7 Temmuz saat 15:30’a erteledi.


•    Batman Gazetesi Yazı İşleri müdürü Ercan Atay hakkında Murat Karayılan'ın mayın açıklamasını "KCK yürütme konseyi başkanı “Murat Karayılan: Gerillanın basmalı mayın kullanma yöntemi yoktur” başlıklı haber nedeniyle açılan dava sonuçlandı. Ercan Atay 1 ay 7 gün hapis cezasına mahkum edildi.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.