Pek çok yazarın günlük yazmaya önem verdiğini, yıllarca günlerini defterlere aktardıklarını biliyoruz. Kimileri için bu, yaratıcılıklarını tetikleyen bir gereklilik, kimisi için kendini tanımanın bir yolu, kimisi içinse bir nevi sanattı. Günlük tutmanın önemine dair, yazarlardan incilere yer verirken, biz de size soruyoruz: Hala günlük tutuyor musunuz?
“Günlüğümü çıkardım ve okudum, birinin kendi yaşadıklarını yazdıktan çok sonra okuması, bir nevi suçluluk duygusu yaratıyor. Çalakalem ve gelişigüzel yazılmış olması, yazım kurallarının hiça sayıldığı yerler, değiştirilmiş kelimeler... Bunların hepsi beni üzüyor biraz. Yazdıklarımı okurken, o kişiye karşı “Daha iyi yazabilirmiş.” diye düşünüyorum. Ancak bazen de “O kadar umursamazca yazılmış ki belli bir gücü var.” diyorum, hakkını teslim etmem gerekirse. Sonuç olarak, kendi kendime tuttuğum bir günce, bana yazma pratiği kazandırıyor. Bağlarımı çözebiliyorum.Hataları ve tökezlemeleri boşver, kalemini mürekkebe dokundurduğun gibi yaz, durmaksızın. Çayımı içtikten sonra yarım saatimi ayırdığım bu uğraşın, son bir senede bana bir şeyler kattığını düşünüyorum.”
“Neden oturup, yazdım bunları? Hatırlamak için elbette, ama tam olarak neyi hatırlamak istiyordum? Bunlardan kaçı gerçekten yaşandı? Hiçbiri mi? Neden bir defter tutuyorum ki? Bu kadar çok soruyla kendimizi kandırabiliriz aslında. Oturup olan biteni yazma ihtiyacı bir dürtüdür ve bu dürtüye sahip olmayanlara oturup kendinizi anlatmanız oldukça zordur. Ve her dürtü gibi, insan bunu diğerlerine açıklamaya ve haklı göstermeye çalışır. Ben beş yaşımdan itibaren defterime bir şey ler yazma ihityacından hiç kopamamış olsam da, kendi kızımda bunu görmüyorum. O, mutlu ve hayatın sunduklarını kabul edebilen bir çocuk, uykuya dalmaktan ve sabahları gözünü açmaktan korkmuyor. Günlük tutanlar ise farklı bir tür bence, daha yalnız ve bir şeyleri düzenleme konusunda daha çok çaba harcayan insanlar. Doğum anında bir şeyler kaybettikleri içlerine doğanlar belki de.”
“Günlük tutmanın, yaşadığımız üzüntüler ve hayatımızda gerçekleşen değişimlere karşı takındığımız tutumu daha dışarıdan gözlemleyebilmemize yaradığını düşünüyorum. İnandığımız, tahmin ettiğimiz ve hiç sorgulamaksızın kabullendiğimiz pek çok şeyin aslında ne kadar katlanılmaz olduğunu, günlüğümüzü yeniden okurken anlayabiliriz. Geçmişteki “biz”e bakıp, onu anlayabildiğimiz ölçüde bilgilenir ve deneyimli hale geliriz.”
“Günlük benim keyfim, esrarım adeta. Benim uyuşturucum ve kötü alışkanlığım. Bir roman yazmaktansa, bu defter ve kalemle yatağıma uzanıyorum ve hayal kuruyorum, ışığın kırılmaları arasında bundan zevk alıyorum. Hayatımı, hayallerimin içinde rahatlatmalıyım. Çünkü hayal, benim tek yaşantım. Günlük yazmak bana, duygusal kriz anlarında insanların kendilerini, gerçek benliklerini en çıplak haliyle ortaya çıkardıklarını gösterdi. Bu anları ayıklamayı öğrendim çünkü bunlar, gerçeğin açığa çıktığı anlardı.”
“Günlük tutmaya başladığımda anladım ki, bazı şeylerden utanç duymak için, bir gün önce yazdıklarınızı açıp okumanız yeterliymiş. Eksikliklerimin, çocukluk ettiğim şeylerin, sahtekarlıklarımın hepsi bir ayna gibi yüzüme tutuluyor.Yazdıklarımı okumak hayatımı değiştirmek için delicesine bir istek duymama sebep oluyor, daha az aptallaşmak istiyorum.”
(Manşette kullanılan resim Henriette Browne'a aittir.)
Yeni yorum gönder