F. Scott Fitzgerald,10 Mayıs 1934'te Tender Is the Night (Geceler Tatlıdır) adlı yeni kitabının yayınlanmasından 1 ay sonra, arkadaşı Ernest Hemingway'e bir mektup yazar ve ona kitabıyla ilgili düşüncelerini sorar. Fitzgerald Hemingway'den, özellikle de ikisinin ortak arkadaşları Gerald ve Sara Murphy çiftinin hayatlarını baz alarak yazdığı Dick ve Nicole Diver adlı öyküsüyle ilgili düşüncelerini yazmasını ister. Hemingway de bu soruyu dürüst bir şekilde cevaplar. Bir de, her yazarın ihtiyacı olan bir dolu tavsiyenin bulunduğu bu sürükleyici mektubu okuduktan sonra yazı yazmayı deneyin.
Key West
28 Mayıs 1934
Sevgili Scott:
Kitabını hem sevdim hem sevmedim. Hikaye, Sara ve Gerald'ın fevkalade bir şekilde tanımlanmasıyla başlıyor (kahretsin ki Dos kitabı aldı, referans gösteremiyorum, hata yaparsam kusura bakma). Sonra biraz saçmalıyorsun, onları aslında olmadıkları gibi gösteriyorsun sonra başka insanlara dönüştürüyorsun; bunu yapamazsın Scott. Eğer karakterlerini gerçek hayattan aldıysan, onların ait oldukları aileleri değiştiremezsin, aileleri onları nasıl yetiştirdiyse öyle yazmalısın, onların yapmadığı şeyleri yapmış gibi gösteremezsin. Kendini, Zelda'yı, Pauline'i, Hadley'i, Sara'yı ya da Gerald'ı, kimi alırsan al, onları mümkün olduğu kadar aynı bırakmalısın. Birini başka birine dönüştüremezsin. Bir karakter icat etmek en iyisi ama yapamıyorsan var olanı değiştirmeye çalışma.
Bu, bizim çok iyi bir şey yapıyoruz zannettiğimizde yaptığımız bir şeydir. Kahretsin, insanların geçmiş ve gelecekleriyle onların özgürlüklerini kısıtlıyorsun ve onlara olağanüstü sahtelikte olaylar üretiyorsun. Sen dandik bir yeteneği olan herkesten daha iyi yazabilirsin. Scott, tanrı aşkına yaz, sakın seni üzmelerine, kızdırmalarına izin verme, öyle aptallara taviz verme. Eğer onları iyi tanıdığını düşünüyorsan Gerald ve Sara’yla ilgili iyi bir kitap yazabilirsin.
Kitapta harika yerler var ve başka hiçkimse daha iyi yazamaz, hatta okuyamazdı bile. Ama çok fazla hile yapıyorsun ve buna ihtiyacın yok.
Öncelikle, senin düşünemeyeceğini iddia ediyordum. Pekala, düşünebildiğini kabul ediyorum ama düşünemediğini söyle; o zaman bildiğin kadarını yazmalısın, icat etmelisin ve bütün bildiklerinin dışında insanların öncül doğrularını saklamalısın.
İkincisi, uzun zaman önce sorularının cevabı dışında her şeyi dinlemeyi bıraktın. Buna ihtiyacın yoktu ki. Bu bir yazarı kurutan bir şeydir (hepimiz zaman zaman kurumuşuzdur). İnsanları dinlememek, yazarı kurutur, tüketir (rahatsız eden insanlar hariç tabi).
Yazarı besleyen budur bence: görmek ve dinlemek. Yeterince iyi görüyorsun. Ama dinlemeyi kestin. İkisini de kesmenden iyidir. Ama daha iyisini yapabilirsin. Ekonomi ve psikoloji alanlarında Clausewitz çalışabilirsin, böyle yazana kadar bunu daha iyi yap Kahrolası akrobatlara benziyoruz, her atlayışımız bir önceki akrobattan daha iyi olmalı.
İsa aşkına yaz ve diğerlerinin ne söyleyeceğinden korkma ya da yazdıklarının çok iyi şeyler olmadığı konusunda endişeye kapılma. 91 sayfa çöp yazacağıma, 1 sayfalık şaheser yazarım daha iyi. O 91 sayfayı da çöpe atarım. Sen yayınladığın şeylerden para kazanmaya ve o parayla yaşamaya çalışıyorsun. Pekala, ama yazmaya ne kadar zaman ayırırsan bir başyapıt çıkarma olasılığın o kadar artar. Uzunca süre üzerinde düşündükten sonra oturup bir başyapıt yazabilirsin ama yine baştan savma olur.
Kişisel trajedini unut. Hepimiz bu yollardan geçtik, ciddi anlamda yazabilmen için canının cehennem gibi yanması lazım –dalga geçme. Bir bilim insanı gibi tutkulu ve sadık olman lazım.
Eğer bana patlayacaksan seni kınayamam. Yüce İsa aşkına diğer insanlara nasıl yazılacağını, yaşanacağını ve ölüneceğini anlat.
Yazmaya devam et.
Kadim dostun,
Ernest.
Yeni yorum gönder