Kadir Has Üniversitesi Amerikan Kültür ve Edebiyatı Bölümü ve Türk Dili Ders Koordinatörlüğü’nün ortaklaşa düzenliği Yusuf Atılgan Sempozyumu geçtiğimiz hafta 18-19 Ekim tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde gerçekleşti. Modern Türk Edebiyatının en önemli isimlerinden olmuş, ancak yeterli akademik ilgiyi görememiş yazarlara odaklanan Modern Türkçe Edebiyat Sempozyumu’nun geçen yıl Tezer Özlü’ye adanmıştı.
Bu yıl 8 oturum ve 18 davetli konuşmacıyla her yönden Yusuf Atılgan ve eserlerini inceleme şansı bulduğumuz bu sempozyum, Perşembe sabahı, Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın açılış konuşması ile başladı. “1960’lı yıllardan sonra kendini göstermeye başlayan devrimci -gerçekçi edebiyat eserleri ortadayken, 1973 yılında Anayurt Oteli birdenbire hayatımıza girdi ve bu büyük bir edebiyat olayı haline geldi. Ben Atılgan'ı Beckett okuduğum bir dönemde okudum ve zaman zaman onun eserlerini bir yer altı edebiyatı eseri olarak düşündüm,” diyen Kahraman’dan sonra kürsüye eleştirmen Doğan Hızlan çıkarak hem Atılgan ile tanışma hikayesini anlattı, hem de o dönemin siyasal karmaşası içinde, olayları “saklı su” gibi anlatan, sakin ve alçakgönüllü bir yazar olduğunu söyledi. Atılgan’ın öykülerine çok eğilinmediği düşünen Hızlan, onun yazdıklarının bir Türkiye ve insanlık tarihini yansıttığını da sözlerine ekledi. 50 kuşağına, ustalarına saygıyı eksik etmeden, Türk edebiyatına yeni bir anlayış getirmiş olduğunu düşündüğü Atılgan için “Kasabasıyla, köyüyle, Aylak Adam’ıyla Yusuf Atılgan benim için bu. Modern bir anlayış içinde anlatı, onun farkı buradadır,” diyerek konuşmasını tamamladı.
Hızlan’ın konuşmasının ardından gerçekleştirilen oturumlarda ise Atılgan ve eserleri pek çok yönden ele alınarak incelendi. Yapılan karşılaştırmalı okumalar, flaneur edebiyatı, modernleşme, toplumsal cinsiyet, kent-taşra ilişkisi, edebiyat- sinema ilişkisi, minör edebiyat, zaman-mekan incelemeleri ile geçen iki günün sonunda, Yusuf Atılgan edebiyatına farklı açılardan yaklaşabilmiş olmanın hazzını yaşadık.
Hilmi Tezgör’ün “Atılgan’da Asılanlar” başlıklı konuşmasında “izotop”un kelime anlamından yola çıkarak, hem Aylak Adam’da, hem Anayurt Oteli’nde yer alan “asılan şey”leri incelemesi çok etkileyiciydi. Anayurt Oteli’ndeki temel izotopun Cumhuriyet Tarihi olduğunu düşündüğünü söyleyen yazar ve akademisyen Tezgör, roman boyunca pek çok nesnenin asılıp, asıldıkları yerlerden indirildiklerini bize kitaptan pek çok örnek göstererek anlattı ve Aylak Adam’daki bireysel çıkmazın, Anayurt Oteli’nde toplumsal bir çıkmaza dönüştüğünü söyledi.
Atılgan romanlarında “aşk ve et” üzerine zihin açıcı bir sunum dinledikten sonra, Anayurt Oteli’nin Ömer Kavur tarafından filme çekilmiş olmasından yola çıkarak, ünlü romanlar ve uyarlamalarına göz atarken filmin yaratılış sürecini de inceledik, Leyla Erbil’in romanı Tuhaf Bir Kadın’daki kadın ile, Aylak Adam’ın kahramanı C.’nin ortak ve ayrıksı yanlarını da konuştuk, flaneur ve flaneuse’ün tarihsel olarak ele alınış biçimlerine baktık.
“Yürümek” eylemi üzerine pek çok söz söylendi hemen hemen her oturumda. Yürümenin kendisinin başlı başına bir siyaset olduğu, dışarıda olma halinin bir karşı durma olarak algılanabileceği söylendi ve değişimin sokakta yaşanacağı belirtildi.
Fatih Özgüven’in konuşmasında Atılgan’ı “Yazıyla uğraşan erkekliğin üç yüzü”nden biri olarak kabul ettiğini söyledi ve onun yanında Turgut Uyar ile Bilge Karasu’yu saydı. Atılgan’ı “hoşsohbet ve mütevazı” olarak tanımlayan Özgüven, “yürümek” ve onlar” üzerinde durdu ve Aylak Adam’ın çok geniş olmayan bir coğrafyada mekik dokuduğunu, kaybolmuş bir İstanbul’u nostalji yaşatmadan anlattığını, okuru diken üstünde tuttuğunu söyledi. “Onlar” içinse, tüm alaycılığına rağmen sinik olmayan, kadınlar sözkonusu olduğunda ise hala acıyan yerlere işaret eden bir anlatımın var olduğunu söyleyen Özgüven, kavuşamamış çiftlerin, yazarın son kitabı Canistan’da anlattığı bir çiftin, Aylak Adam’daki C. İle B.’nin kavuşabilmiş halleri gibi olduğunu belirtti.
Bu konuşmaların yanı sıra, Anayurt Oteli ve Zebercet üzerine birçok üniversiteden öğretim görevlisinin katılımıyla söyleşiler gerçekleştirildi ve ardından Aylak Adam’ın geçtiği İstanbul sokaklarında, sinemalarda, C.’nin girip çıktığı her yerde zaman- mekan ilişkisini sorgulama olanağı bulduk. Kapanış konuşmasını ise Atılgan’ın eşi Serpil Atılgan ve oğlu Mehmet Atılgan yaptı.
Peki, iki gün süren bu sempozyumun ardından aklımda neler kaldı? Yazmış olduğu eserlerdeki kahramanların hiçbirine benzemeyen, sakin, mütevazı, kibar bir adam, içinde muhteşem bir zenginlik barındıran üç kitap ve sanırım beni en çok etkileyen, Orta Doğu Teknik Üniversite’sinden Nihal Bozok ve Meral Akbaş’ın “Aylak Adam ve Tuhaf Bir Kadın Caddelerde Gezinirken” sunumu üzerine koşa koşa o gün gidip aldığım Leyla Erbil’in Tuhaf Bir Kadın romanı. Açılış konuşmasında Doğan Hızlan’ın da birkaç defa altını çizdiği gibi, ben de bu sempozyumun kitaplaştırılmasını ve daha çok kişiye ulaşabilmesini yürekten dilerim. Atılgan'ın Aylak Adam romanının açılış cümlesi gibi, birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta, Beyoğlu'nda, Atılgan'ın da yürüyüp geçtiği aklıma geldi ve içimdeki sıkıntı eridi.
Yeni yorum gönder