Son zamanlarda Japon edebiyatı, Türkiye’de ve dünyada hızla yaygınlaşıyor. Bugüne kadar 1968 ve 1994 yıllarında iki Nobel’li yazar çıkaran Japon edebiyatı üçüncü Nobel’li yazarı kültürüne kazandırmayı hedeflerken Taraf gazetesinden Sami Akbıyık da Türkiye’de, Japon edebiyatıyla ilgili yapılan çalışmaları incelemiş. Bu konuda son günlerde Boğaziçi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan Şuiçi Kato’nun Japon Edebiyatı Tarihi kitabının çevirmeni Oğuz Baykara’yla Japon kültürü ve edebiyatı hakkında sohbet etmişler.
Japon edebiyatının gelecekte edebiyat dünyasına önemli zenginlikler katacağını savunan Baykara, üç ciltten oluşan başarılı bir kitap çevirmiş. İlk cildinde Japon edebiyatının klasik dönemi olan (600’den 1600’a kadar) ilk 1000 yılını anlatmış, ikinci cildinde 1600-1868 yılları arası edebi gelişim ve ürünleri ele alan yazar, son ciltte de modern Japon edebiyatına yer vermiş. Okuyucunun istediği bölüme kolaylıkla ulaşabilmesi açısından üçünü de tek kitap halinde yayımlayan Baykara, bu kitapta edebiyat tarihinin yanısıra okuyucunun Japon düşünce ve siyaset tarihini de okuyacaklarını vurguluyor.
Oğuz Baykara
Japon edebiyatıyla ne zaman tanıştınız?
Japon edebiyatına her zaman meraklıydım. Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim Bölümü’nde ilk yüksek lisansımı yaptıktan sonra 1992’de Japonya’ya gittim. Tokyo Kyorin Üniversitesi Japon Dil Eğitimi Bölümü’nde ikinci yüksek lisans tezime başladım. Bir gün dekan beni çağırdı ve Japon Vakfı’nın o zamana kadar 15 yabancı dile çevirttiği temel sözlüğünü Türkçeye çevirmemi istedi. Bunun üzerine üç yıl uğraşarak Temel Japonca-Türkçe Sözlük’ü hazırladım. Daha sonra da bu çeviri süreci üzerine Japonca olarak kaleme aldığım Çeviri Sözlükler ve Sözlükbilim Sorunsalı adlı tezimi dilimize aktararak Japoncadan Türkçeye Yolculuk adlı kitapta topladım. Daha sonra aynı üniversitede İmparator Taisho devri edebiyatını seçip bu dönemin en önemli üç yazarı olan Shiga Naoya, Tanizaki Jun’ichiro, Akutagawa Ryunosuke üzerinde yoğunlaşarak 2004’te doktoramı tamamladım.
Japon edebiyatının tarihinden biraz bahseder misiniz? Hangi dönemlerde hangi türler ön plana çıkmıştır?
Bu sorunuzu kısa ve öz bir şekilde cevaplamak 900 sayfalık çevirimizi ufak bir mektup zarfına sığdırmaya benziyor. Ne var ki, Japon edebiyatı hakkında bir fikri olmayan okurlarımız için konuyu bir iki fotoğraf karesine sığdırmaya çalışacağım.
Köken olarak Altay dil grubunda yer aldığı iddia edilen Japonca hiçbir zaman Çincenin içinde bulunduğu dil ailesine sokulmaz. Ancak Koreli göçmenler aracılığıyla 5’inci yüzyılda Çin alfabesi ve Çince ile tanışan Japonlar, 1500 yıl bu dil ve kültürün etkisi altında kalmıştır. Bugün bile Japonca bir sözlükteki kelimelerin yüzde 60’ı Çince kökenlidir. 8’inci yüzyılın sonuna kadar genellikle Çin alfabesiyle yazılan Kojiki, Nihonshoki, Manyoshu ve Kaifuso gibi Japon eserlerinde mitoloji ve şiir ön plandadır. 9-14’üncü yüzyıl arasındaki dönemde kadınların Japonca olarak ve 'kana' hece alfabesiyle yazdıkları günceler ve 'Monogatari'ler (masal, öykü, roman) öne çıkar. 16’ncı yüzyıldan itibaren bu popüler anlatı türlerinin yanında Noh, Kabuki ve Joruri (kukla oyunu) gibi sahne sanatlarının da geliştiğini görüyoruz. Ancak, klasik Çincenin ve Çin edebiyatının etkisinin Tokugawa döneminin sonuna dek sürdüğünü belirtmek gerekiyor.
Çağdaş Japon edebiyatına nasıl gelindi?
İmparator Meiji’nin başa geldiği 1868 yılından sonraki 30 yıl içinde çok hareketli bir çeviri faaliyetine ve dilde yoğun bir sadeleşmeye tanık oluyoruz. Japon edebiyatı Batı romanıyla ilk kez bu dönemde tanışmıştır ve bu tür günümüze dek en yaygın edebiyat türü olarak varlığını sürdürmüştür.
Dünyanın ilk romanını Japonlar mı yazdı?
Herkes, dünyanın ilk romanını Cervantes’in Don Kişot’u olarak bilir. Ancak, yazılmış ilk roman, Murasaki Shikibu’nun Genji Monagatari adlı yapıtıdır. Bu romanın 1021 yılında tamamlandığı tahmin ediliyor.
Türk edebiyatından Japoncaya çevrilen yazarlar var mı?
Var muhakkak. Orhan Pamuk’un Nobel’i alması bu konuda belirleyici bir rol oynamıştır. 2005’ten önce Türkçeden Japoncaya yapılan çeviriler genellikle ticari amaçlı olmayıp dil ve edebiyat öğretimini göz önünde bulunduruluyordu. Bu bağlamda Nasrettin Hoca’nın fıkraları, Dede Korkut Hikayeleri, Nâzım Hikmet, Asaf Halet Çelebi, Orhan Veli, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Oktay Rifat, Behçet Necatigil ve Cahit Külebi’nin bazı şiirleri çevrilmişti. Roman ve öykü türlerinde ise Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ü, Suat Derviş’in Ankara Mahpusu, Ferit Edgü’nün O adlı romanı, Alev Alatlı’nın Orada Kimse Var mı? yapıtı ve Sait Faik’in bazı öyküleri Japoncaya çevrilmişti.
Ben Japonların, Türk edebiyatına karşı ilgilerini Türk Hükümeti’nin 2005 yılından sonra gerçekleştirdiği çeviri ve yayım destek politikalarına bağlıyorum. Orhan Pamuk ve daha başka Türk yazarları bu destek politikalarının ardından Japoncaya çevrildi.
Türkler, Japon edebiyatına ne zaman ilgi duymaya başladı?
Bizim Japon edebiyatına olan ilgimiz, Japon edebiyatçıların Nobel almalarından önceki döneme, yani 1959 yılına rastlar. 1959-2005 yılları arası Türkçeye 43 eserin çevrildiğini görüyoruz. Yasunari Kavabata 1968 yılında Nobel’i aldı ve sekiz eseri Türkçeye çevrildi. O günden sonra Japon edebiyatından Türkçeye çeviriler arttı. Ancak bu çevirilerin önemli kısmını Nobel almış yazarlar oluşturuyor. Nitekim 1994’te ikinci Nobel’i alan Kenzaburo Oe’nin 2005’e kadar beş kitabı Türkçeye çevrildi. 1959- 2005 yılları arasında yapılan 43 çevirinin 13’ü Nobel’li yazarlara ait.
Ormanı kuş bakışı görmek gerekiyordu
Japon Edebiyatı Tarihi’ni neden çevirdiniz?
Türkiye’de, Japon edebiyatı eğitimi alan öğrencilerin haricinde Japon edebiyatını merak eden önemli bir kitle oluşmaya başladı. Onlara, tekil ve keyfi olarak seçilip çevrilen yapıtların haricinde Japon edebiyatının tümünü sunmaya karar verdim. Sadece tek tek ağaçları değil, ormanı kuş bakışı görmek gerekiyordu. Türk okurlarının benim gibi, bir gün Japon edebiyatı tarihini merak edeceklerinden emindim ve o gün geldiğinde iyi bir kaynakla karşılaşmaları için üç yılımı vererek bu çalışmayı yaptım. Bu kitabın sadece konunun uzmanı olan kişiler için değil, ülkemizde Japon edebiyatını merak eden herkes için iyi bir kaynak olmasını istedim ve çeviri işine bu coşkuyla giriştim. Çünkü bu çalışmaların kültürümüzü zengin kılacağına inanıyorum.
Yeni yorum gönder