The New Yorker'da geçtiğimiz haftalarda oldukça yaratıcı bir yazı yer aldı: Jean-Paul Sartre'ın Blogu. Fransız yazar, kendi döneminde blog yazarlığı yapsaydı neler yazardı, gündökümü halinde hangi duygularını anlatırdı diye merak ediyorsanız, işte size Sartre'ın blog yazılarından birkaç örnek:
22 Haziran Çarşamba, 1959. Saat: 10:50
Bu sabah kahvaltıda S. bana neden bu kadar asık suratlı olduğumu sordu.
“Çünkü,” dedim, “var olan her şey sebepsiz yere doğuyor, zayıflıklarla dolu olarak yaşamaya devam ediyor ve kazara ölüveriyor.”
“Tanrım,” dedi S. “sen neden hiç rahat bırakmıyorsun kendini?”
3 Ağustos Pazartesi, 1959. saat: 11:10
Bu sabah, birinin kapımı ısrarla çalışı uyandırdı beni. Kahverengi takım elbiseli bir adamdı bu. Acelesi var gibiydi, Azrail tarafından kovalanıyordu sanki.
“Birileri hep erken ölür, ya da çok geç,” dedim ona. “Ve hayat sona ererken, altı dikkatlice çizilir, özetinin çıkarılmasına hazırdır artık. Siz, hayatınızsınız, başka da bir şey değilsiniz.”
“Tamam,” diye cevap verdi, “ama ben sadece postanızı getirdim.”
“Aa,” dedim, “Ben – aaa...”
“Lütfen şurayı imzalayın.”
“Bense sizi Ölümün Habercisi sanmıştım.”
“Evet, bunu sıkça duyuyorum,” dedi, ardından imzaladığım kağıda bakarak sordu: “Soyadınızı heceleyebilir misiniz?”
“S-A-R-T-R-E,” dedim.
“Teşekkürler, güzel bir gün dilerim,” dedi ve gitti.
Güzel bir gün. Ne kadar da sıkıcı!
Blog yazılarının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Yeni yorum gönder