Yazarımız Aysu Önen, Cumhuriyet gazetesi için Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni yazdı. Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Masumiyet Müzesi'nde geçirilen zaman, romanı tekrar okuma isteği uyandırıyor. Belki de Orhan Pamuk 2008'den beri kitaplıklarda duran romanın içine yazar olarak geri dönmenin bir yolunu buldu ve her şeyi baştan yazdı. Okurun da sonunda geri döneceği yer roman olacaktır, hep roman.
Çıkan kısmın özeti: Yazar, sevdiği kadın Füsun’a ait sıradan nesnelerden bir müze kurmayı hayal eden karakter Kemal’i yaratır. Hatta daha ileri giderek gerçekliği terk eder, romanın içine kendisi de bir karakter olarak girer ki, Kemal ile aynı evrende var olabilsin, ona hikayesini yazma sözü verebilsin. Ancak kurmaca nesneler müzesini romanın dışına, gerçek dünyaya taşımak, en başından beri yazarın fikri ve hayalidir. Müze mi önce gelir, roman mı diye düşünürken biz, Orhan Pamuk bugüne kadar düşünülmemiş bir üst kurmaca manevrası çeviriyor. Okurun hayal gücüne müdahale etmeye cüret ediyor. Bu arada olay İstanbul’da geçmektedir.
Romanda anlatılan Masumiyet Müzesi artık gerçek, romanda anlatılan adreste. Bizlerse bu edebiyat fenomenini açıklama ihtiyacı içindeyiz. Kendini ciddiye alan her edebiyat yazısı gibi Borges’i şahit gösterelim önce: “Sanatın görevi, başımıza gelen olayları hafızada yer edecek simgelere dönüştürmektir.” Simgeler hercaidir ama değil mi Borges? Yine de, müzede sergilenenlerin, romana, bir film uyarlamasından çok da farklı olmayan, görsel bir arka plan ve bir atmosfer kazandırdığını söyleyebiliriz.
‘Müzelerin asıl konusu gururdur’
Romanda, Kemal’in Füsun’un içtiği sigaraların izmaritlerini saplantılı bir şekilde biriktirmesi, birlikte geçirdikleri anları cisimleştirerek zamana hapsetme ihtiyacını simgeler. Kemal’in hikayesinin bir parçasıdır. Oysa müzede bu izmaritlerin sergilendiği tablo ve ona eşlik eden sigara içen kadın ellerinin görüntüleri ise parçalanmış, bir türlü bütün olamayan bir Füsün’u simgeliyor. Sanki üç boyutlu birer ölüdoğa gibi düzenlenmiş sergi kutularına bakarken hissedilen, ölmüş insanların eşyalarını dikizleme duygusu tüyler ürpertici olabiliyor. Romanda, Kemal’in kazadan hemen sonra Füsün’un cansız bedenini soğukkanlılıkla, nü bir tabloyu betimler gibi anlatması kadar tüyler ürpertici.
“Müzelerin asıl konusu gururdur” diyor Kemal’in ağzından Orhan Pamuk. Görünüşte müze, Kemal’in Füsun’u sergilediği yerdir. Bir arzu nesnesi olarak taptığı Füsun’a sonsuza dek sahip olacağı kafes. Kemal’in müzesindeki Füsun ölüdür, bedeni yüzlerce nesneye ayrışmıştır. Füsun, Kemal onu idolleştirdiği için vardır. Müze cinayet mahallidir aynı zamanda. Kemal’in hissettiği suçluluk duygusunun kendini dev aynasında gören patolojik ve gülünç bir gurura dönüşmesinin hikayesidir.
Mecazi üst kurmaca katından baktığımızda müze, yazarın Füsun’u sergilediği yerdir. Füsun, edebi kanonda masum ve talihsiz arzu nesneleri olarak yazılmış Lolita, Madame Bovary, Tess gibi unutulmaz kadın karakterlere yakındır. Kusursuz güzelliktir, hayranlık duyulandır. Müze, Füsun’un doğduğu yerdir. Yazarın müzesinde Füsun ölümsüzdür. Yazar Füsun’u yarattığı için, epik aşk mümkündür. Bir edebi başarı hikâyesidir müze. Yazar yazdığı için gerçek olan. Yazarın gururu bundandır.
Geri dönülen yer hep roman
Kinaye ile “Sanat aslında pek işe yaramaz” diyen Oscar Wilde gözüyle açıklamaya çalışırsak Masumiyet Müzesi’nin varlığını, elimizde olmadan savunmaya geçip romanla arasındaki organik bağları önemsiz kılarız. Müzeye bir fayda yüklemeye çalışırız hemen. Retrofillerin seveceği, nostaljik bir İstanbul belgeselidir sergilenen. Sureti ve kimliği çoktan değişen İstanbul burjuvazisinin hayatı ve aşkları da müzelik olmuştur sonunda. Kitabı okumayan da gelsin, görsün. Bu sanatsal gayrete, cebinde daima taşıdığı kapitalizm rozetini takmak isteyenler bile ikna edilsin.
Halbuki neden olmasın işe yaramayan, tek varlık nedeni romana eşlik etmek olan bir müze? Karakterleri kişilere dönüştüren, kurmacayı gerçekle betimleyen üç katlı, merdivenli bir metafor neden olmasın? Sayfalar bittikten sonra neden bir müze yazmasın yazar? Kemal’in arzu ettiği gibi sergiledikleriyle gurur duyan?
Masumiyet Müzesi’nde geçirilen zaman, romanı tekrar okuma isteği uyandırıyor. Son sayfalarda anlatılan kurmaca müze nasıl olur da bire bir hayata geçirilebilir diye düşünürken akla bir fikir geliyor. Belki de Orhan Pamuk 2008’den beri kitaplıklarda duran romanın içine yazar olarak geri dönmenin bir yolunu buldu ve her şeyi baştan yazdı. Okurun da sonunda geri döneceği yer roman olacaktır, hep roman.
Kaynak: Cumhuriyet
Yeni yorum gönder