ABD’li yazar Rebecca Solnit, geçtiğimiz günlerde bir yazı yayınlayarak, Nabokov’un romanını okurken Lolita ile özdeşleştiğini açıkladığı gün “arı kovanına nasıl çomak soktuğunu” anlattı. Solnit, “Lolita hakkında bana bilgiçlik taslayan adamlar” başlıklı yazısında aldığı eleştirileri değerlendirdi.
Buna göre, her şey Equire dergisinde geçen ay yayınlanan “Erkeklerin Mutlaka Okuması Gereken Seksen Kitap” listesini “Kadınların Okumaması Gereken Seksen Kitap” başlığıyla eleştirdiğinde başladı. Solnit, listede sadece tek bir kadın yazarın (Flannery O’Connor, İyi İnsan Bulmak Zor) bulunduğunu hatırlatarak şöyle devam etmişti: “Bence bazı kitaplar, kadınların neden değersizmiş, bir hiçmiş ya da şeytanın ta kendisiymiş gibi görüldüklerini madde madde açıklar nitelikte.”
Aynı yazıda Jack Kerouac’in Yolda kitabına da değinmiş, “Kitaptaki ana karakter Latin Amerikalı kadın işçiyle ilişkiye girip ardından onu umursamadan terk ediyor, bir yandan da kendisini çok derin ve duygusal bir insan zannediyor. Kerouac’in de sizin kendinizi ana karakterin yerine koyduğunuzu varsaydığını fark ettim,” ifadelerini kullanmış, kendisini ana karakterin değil, o Latin Amerikalı kadının yerine koyduğunu yazmıştı; “Tıpkı Lolita’da yaptığım gibi...” İşte, bu son vurgu üzerine Solnit şimşekleri üzerine çekti. “Lolita hakkında bana bilgiçlik taslayan adamlar” başlıklı yazısında eleştirileri şöyle yanıtladı Solnit:
“Önceki gün kitaplar hakkında birkaç feminist görüş bildirdiğim için bir nevi arı kovanına çomak sokmuş gibi oldum. Yazdıklarımın tamamı bir anda Lolita’ya indirgendi. En sevdiğim romanlardan bazıları oldukça sığ yorumlarla küçümsendi. Yazıma yorum yapanlardan birine göre, Lolita’yı okuyup kendimi karakterlerin biriyle özdeşleştirmem Nabokov’u hiç anlamadığım anlamına geliyormuş. Açıkçası bu yorumu görünce ‘Lolita’yı Ataerkil Tavırla Okumak’ adında bir kitap var mı acaba diye merak etmedim değil.
“Romanların, okuyucu kendisini içindeki karakterlerle özdeşleştirebildiği için güzel olduğu savunulur. İnsanlar kendilerini Gılgamış ya da Elizabeth Bennett’la özdeşleştirince hiç sorun çıkmaz. Ancak kendinizi Lolita’yla özdeşleştirip bu kitabın, beyaz bir adamın yıllar boyu aynı çocuğa pek çok kez tecavüz etmesiyle ilgili olduğunu söylediğinizde kıyamet kopuyor. Acaba Lolita’yı okurken temayı ve karakterleri anlayıp özümseme kısmından kaçınmamız mı gerekiyor? Kitabın yazarının sizin deneyimizinde hiçbir rolü yok mu?”
Solnit, yazısına gönüllü asistanlarından birinin yazdığı yanıtı da aldı: “Nazik, liberal erkek geldi ve bana sanki ben bunu hiç bilmiyormuşum gibi, kitabın kinayeli bir üslupla yazıldığını açıkladı. Evet, kitabın üslubu kinayeli ama aynı zamanda bu roman, çelimsiz bir çocuğu yıllar boyunca tekrar tekrar suistimal eden yaşlı bir adamı konu ediyor.”
Bir diğer “nazik ve liberal adam” da yazara, “onun sanattan anlamadığını; kendisininse bir romanı, etraflarındaki erkekleri iğdiş eden kadınlarla ilgili olsa bile, şayet güzelse mutlaka okumak isteyeceğini, hatta birden fazla kez okuyabileceğini,” yazmış. “Elbette edebiyatta bu tarz yazınlar yok ve eğer bu nazik, liberal adam iğdiş edilen erkeklerin konu edildiği ve üstelik bu işlemin bir tür kutlamaya dönüştürüldüğü onlarca kitap okusa, muhtemelen etkilenirdi,” diyor Solnit. Ardından da, bu noktada erkeklerin bu görüşlerinin onu yaralamadığını, sadece anlattıkları bu deli saçmalarını şaşkınlıkla dinlediğini dile getiriyor: “Sanki bir laboratuvarda çalışıyormuşum da bu adamlar bana her an kusursuz denekler sunuyorlarmış gibi...”
Yazarın Türkçede Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar adlı bir kitabı da bulunuyor.
* Kaynak: Guardian
* Çeviren: Duygu Bulut
Yeni yorum gönder