İnternetin en çok okunan Türkçe edebiyat ve eleştiri dergisi Sabit Fikir, haziran sayısında edebiyat dünyasının heyecanla takip ettiği Masumiyet Müzesi'ni, sanat eleştirmeni Evrim Altuğ'un kaleminden sunuyor.
Eleştirel bir inceleme metni olan “Masumiyetin Üç Katı” isimli bu kapak çalışması, Altuğ'un roman-müze ilişkisi ve müzenin estetiği üzerine notlarının yanı sıra, Masumiyet Müzesi sempozyumundan izlenimler ile Jale Parla'nın -Sabit Fikir'e özel izniyle- sempozyum konuşmasından alıntıları da barındırıyor. Dosyadaki çizgilerle birlikte kapak illüstrasyonu da Dünya Atay'a ait.
Murakami, Franzen, Isherwood, Enderunlu Fazıl...
Bu ay çok sevdiğiniz Kararsız Okur sayfalarımıza da Orhan Pamuk konuk oluyor. Orhan Pamuk külliyatının içinde oyunlu bir tura çıkmak isteyenler, Sedat Girgin'in resimlediği, Aysu Önen'in hazırladığı bu sayfaya mutlaka bakın.
Kitap eleştirilerimizde bu ay 1Q84'le Murakami, Öteki Dünya adlı romanıyla Savinien Cyrano de Bergerac, Özgürlük'le Jonathan Franzen; Christopher Isherwood'un Hoşça Kal Berlin'i; İrem Karabaş'ın Tanrı Mandalina Ağacına Tırmanınca adlı öykü kitabı, Enderunlu Fazıl'ın Zenanname'si, Barış Müstecaplıoğlu'nun Şamanlar Diyarı adlı romanı var.
Sabit Fikir'e eleştiri yazılarıyla katkıda bulunan isimler ise: Ömer Türkeş, Yenal Bilgici, Aysu Önen, Ayşe Düzkan, Küçük İskender, Selçuk Uygur ve Hayati Roman.
Öte yandan Oylum Yılmaz'ın Şahane Bir Kitap, Elif Tanrıyar'ın Kelebek Etkisi, Ceyhan Usanmaz'ın Gölgede Kalanlar, Sibel Oral'ın Okuma Listeniz ve Mert Tanaydın'ın Dünyadan adlı köşeleri, bu sayıda yine devam ediyor!
Televizyon eleştirisi, ilk kez!
Sabit Fikir yalnızca edebiyatla sınırlı kalmıyor, sanatın edebiyata temas ettiği her alanı okurlarına açmayı bir görev biliyor! Bundan böyle her ay dergide yer alacak TV bölümü bunlardan biri. Televizyon dünyası ile edebiyatın ilişkisinin hat safhaya çıktığı şu günlerde, Sabit Fikir'de nitelikli televizyon eleştirileri okuyabileceksiniz. İlki Ayşe Çavdar'dan, Acayip Hikayeler üzerine.
Temmuz'da ülkemizde arz-ı endam edecek olan ünlü müzisyen Morrissey'i Merve Erol'un kaleminden okumak isterseniz müzik sayfamızı; son dönemlerde aykırı işleriyle parlayan metin yazarı Berkun Oya'nın kendi el yazısıyla okumamızı önerdiği kitabı öğrenmeyi arzu ederseniz Keşfet bölümümüzü; Romain Gary'nin Onca Yoksulluk Varken romanının Tiyatro Kare uyarlamasını Yaşam Kaya'nın kaleminden okumayı isterseniz tiyatro sayfalarımızı gözden kaçırmayın deriz. Kutluğ Ataman'ın ses getiren Sılsel projesini Elif Ekinci, Mehmet Eryılmaz'ın Nuri Bilge Ceylan'la yaptığı Söyleşiler kitabını ise Özgün Uçar yazdı!
Nasıl ulaşırım?
Yayın yönetmenliğini Elif Bereketli'nin üstlendiği Sabit Fikir'in matbu haline Idefix ve Prefix siparişleriyle; dijital versiyonlarına ise Turkcell Dergilik'ten, Idefix Kitaplık uygulamasından ve www.sabitfikir.com adresinden ulaşmak mümkün.
Evrim Altuğ'un hazırladığı “Masumiyetin Üç Katı” adlı çalışmadan bir bölüm:
Yazar Orhan Pamuk’un son romanıyla aynı adı taşıyan ve 10 yılı aşan hayalini görünür kılan ‘Masumiyet Müzesi’, İstanbul Çukurcuma’daki 1897 tarihli eski bir Rum yapısı olan tarihi, üç katlı ‘Bruckner Apartımanı’nda (romandaki namı diğer, Merhamet Apt.) kültür ve sanat dünyasının ilgisine sunuldu. Bilindiği gibi, Pamuk bugüne dek altmış dile çevrilen romanında, Kemal’in sevgilisi Füsun’un eşyalarını nasıl topladığını ve onları müzeye hangi mantıkla yerleştirdiğini anlatıyor idi.
Modernitenin post-modernite ile kanlı bıçaklı olduğu sayılı coğrafyalardan biri olan Türkiye’de, yazarın bu romanı ortaya koyduğu süreçte maruz kaldığı türlü maddi manevi krize rağmen, Masumiyet Müzesi’nin yine de ‘bir umutla’ açılmış olması, mevzubahis her iki taraf kavramın da masumiyetini sorgulamamızın önünü, lezzetli bir acıyla açıyor desek, yanlış olmaz sanırız.
Tabii, masumiyet, anlam bağlamında bugün özellikle ağır kapitalizmin getirdiği sosyal yabancılaşma ve devletin yarattığı ürküntünün bireyde gebe bıraktığı siyasetsizleştirme ve kişiliksizleştirme, hatta bireyi mallaştırma krizi üzerinden, tekil katmanda çoktan beri yitirilmiş bir şey olduğu için, bu mevhumun müzesinin (hatta kinayeli bir gönderme ile metaa / ‘türbesi’nin de denebilir) açılıp, temsil ettiği değer ve şeylere melankoli ile inananların mekana akın etmesine, zaten şaşırmamak gerekiyor.
Bir defa, başlıbaşına Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Pamuk’un kendisi bile, bugünkü Türkiye için çok şey ifade ve vaat ediyor. İstanbul’a olan hayranlığını her fırsatta yazarak (İstanbul kitabı – İletişim Yay.) ve görüş vererek ifade eden Pamuk, (inandığı değerler sınırında) ülkesinde İnsan Hakları ve evrensel demokratik değerlere ters düşebilecek her vukuatın mağduru olagelmiş köken ve bunlara mensup bilumum bireyin ödünsüz savunucusu olarak, ‘aydın’ tavrını, bugün kelimenin tam manasıyla canı pahasına sürdürüyor.
Pamuk’un, kalp kırmızıya boyalı Masumiyet Müzesi, adeta nazlı, dokunsanız şangır şangır size boşalacak çıtkırıldım bir kilit sandığını çağrıştırıyor. Pamuk, bu sandığın içinde, okurlarının sadık zekası refakatinde birçok farklı kapıya açılası pek çok antropolojik anahtar saklıyor. Bu sandığın kılıfı da, kendisi, yani yazarın romanı. Böyle dememizin bir başka nedeni daha var. Bu nazik yapının, aslında son derece sağlam bir altyapısı da mevcut aslında: Müze, bir deprem bölgesi olan İstanbul’da kurulması nedeniyle, mimar ekibinin itinası sonucu raylı sistemler üzerine sağlamca inşa edilmiş. Olası bir ziyana karşı, müzede sergilenen her objenin sigortasını sağlayacak düzeyde ciddi bir bilgi bankası bulunuyor. Yine, Pamuk’un, müzedeki belli başlı nesnelerin tıpkı yapımlarını, meraklıların koleksiyonuna katacağı yönünde iddialar bulunuyor.
Pamuk, tümüyle kurgusal (hadi önerelim, metafizik?) bir malzeme üzerine ‘materyalize’ ettiği, romanın sarı kanaryası Limon’u dahi unutmadığı, ‘Vim’li, tarihi cikletli, Ankara Ekspres’li Masumiyet Müzesi’nin kapılarını açarken, bilim-kurgu filmlerinden olma bir ‘zaman ve mekan tüneli’, hatta yine kitaptaki Kozmonot köpek Layka’dan ödünç bir gözle benzetelim, spiral, sarmal, galaktik, uhrevi bir duygu hortumu inşa etmiş oluyor.
Bu tünelin yarattığı hissi cereyan ve heyecan ise, ilk elde, geçmiş, bugün ve gelecek arasında türbülansa giren okurun yaşadığı ‘euphoria’ ve beraberinde gelen duygusal farkındalık olarak bizlere geri dönüyor.
Müzeyi, duruş ve zamanlaması açısından daha içeriden, içeride anlamak için, romanı, dahası Kemal’in fikirlerini okumak ise, en pratik yöntem elbette. Kaldı ki, müze içinde tasarlanan ve birden fazla dile sahip roman örnekleri ve oturma birimleri, bunun en sevimli delili.
Bu gereksinime örnek vermek gerekirse, 578. sayfada, Kemal’e göre,
“…Batı’daki müze modasını gören bizim kültürsüz, güvensiz zenginlerimiz, korkarım onları taklitle, lokantalı modern sanat müzeleri açmaya heves ediyorlar. Oysa resim sanatında milletçe bir bilgimiz, zevkimiz ve hiçbir yeteneğimiz yoktur. Türk milleti kendi müzelerinde Batı resminin kötü taklitlerini değil, kendi hayatını seyretmeli. Bizim müzelerimiz, zenginlerimizin kendilerini Batılı hissetme hayallerini değil, bizim hayatımızı göstermeli…”
Romanda yer alan kroki ve armağan edilen tek girişlik sembolik bilet, ışığa dönen pervaneler gibi biçare tutkulu Pamuk okurları için, romanın temsil edip özlettiği şeylerin üstlendiği tüm değerleri daha da hakikileştirmeye yarıyor.
Romanı için, eserin ‘muse’u / ilham perisi Füsun’a aşık Kemal üzerinden birçok müze ve ‘çöp ev’e dair gözlemde bulunduğu (yine romandan) anlaşılan Pamuk’un bu tavrındaki asıl romantiklik, sanırız bu tecrübenin ‘ilk ve son’ olma haliyle kendini gösteriyor.
Pamuk, romana teğellenen sembolik ‘tek bilet’le, yaşam için çok basit ve derin bir metaforu elimize bırakıyor: “Yaşam, ilk ve son kez yaşanacak kadar masum, biricik, bireysel ve unutulmaz bir tecrübedir.” Naçizane en çok takıldığım nokta, bu biletin niçin ‘çok girişli’ olmadığı ya, bu başka bir dertleşme konusu diyebilirim. Müzeye çoklu giriş çıkış demişken, yazar, müzenin ‘iç organları’nı oluşturan ve aynı zamanda romanın seksen üç bölümünü ortaya koyan eşya / hatıra yerleştirme kutularından kimilerini, şimdilik kırmızı perdecikler arkasında saklamayı tercih etmiş. Bu, müzeyi ilerleyen zamanlarda yeniden ziyaret ve merak etmemiz için sevimli afrodizyak kırmızısı birer vesile olarak dikkat çekiyor.
Bravo sabit, iyi gidiyosun.
Yeni yorum gönder