Sizler okuduğunuz kitapları idefix'te eleştirdiniz, biz de en iyi eleştiriyi seçip ödüllendirdik.
Ocak 2010'da Nazım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları Şiirler 5 kitabını "Bir Umut Türküsü" başlığıyla eleştiren Doğukan Öztürkoğlu, bizden tam 250 TL değerinde idefix hediye çeki kazandı!
Siz de okuyun, eleştirin, gönderin, siz de kazanın!
Bir umut yağmuru O'nun dizeleri.
Hayatın karanlığının içimizi boğdu bir anda, belki bir hazan sabahında, günümüze güneş olur, geleceğe değin umutlarımızı canlandırır.
Bir sürgün hayatı içinde bu kadar mı çok iyimserlik olur diye düşünüyor insan. Çoğu kişi en küçük bir olayda kötümserliğe kapılırken O; kendini kötümserliğe mahkûm etmemek için her zaman umuda sarılır, gelecek güzel günlerin sevincini şiirine bir oya gibi işleyerek çağının ötesi bir şair olduğunu her satırında belli eder.
Çoğu şiiri ile âşık olduğumu, düşündüğümü, ağladığımı, umutlandığımı, iyimserlik duyguları ile dolduğumu hatırlıyorum. O'nun şiirini her gördüğümde eski bir dostla karşılaşmış gibi olurum, yasaklamaları düşünürüm, katillerin elinde sürgit giden sistemi anımsarım, okumak isteyip de okuyamadığım, anlatmak isteyip de anlatamadığım kavramların çağrışımlarını dinlerim.
Hiç unutmam, "Ezginin Günlüğü" müzik grubunun O'nun şiirinden bestelenen şarkısı, "Seni düşünmek güzel şey"i dinlerkenki boğazıma düğümlenen duyguları. Bir çığlıktı söz, tek bir cümleydi ama tuğla kalınlığındaki bir kitapla anlatılamayacak kadar yalın, içten ve sorgulatıcıydı.
"artık umut yetmiyor bana"
Hayatını umut sayesinde sürdüren, umudu her anlamda yaşam biçimi olarak kavrayan bir şairin bu cümlesi, insanın içine düşebileceği açmazları daha rahat görmemize neden oluyor, belki de çoğumuzu üzüyor, hayatın karşısında ne kadar da savunmasız, yalnız olduğumuzu, çoğunluğun karşısında durmanın, onlara bir şey anlatmanın zorluğunu belirtiyor.
Bazen sevgiliye yazılmış şiirleri ile çıkıyor karşımıza, bazen halk kokan şiirler, bazen ise yaşamayı öğreten şiirlerle. O'nun betimlediği gibi bir yaşamı kim istemez ki? Bir sincap gibi, dertsiz, ölümün olduğunu unutarak, yetmiş yaşında bile zeytin fidanı dikerek, bunu çocuklarıma kalır diye değil, sırf kendimize ait duygularla yaparak, yaşımızın altmışa yakın olduğu hâlde, demir kapının açılmasına on yıl olduğunu bile bile, ama buna rağmen umudu kaybetmeden, hayatın bitmeyeceğini düşünerek, hapisten çıktıktan sonra yapacaklarımızı listeleyerek, dertsiz, tasasız, ölümü unutup an'ı anlayıp, andaki zevki özümseyerek yaşamayı kim istemez?
"Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani,
duvarın ardındaki dışarıyla"
Kültür birikiminin hümanizmaya bürünerek süblimleşmesi, hayata dair bir söz hâline gelmesidir çoğu zaman O'nun şiirleri.
Savaşla yıkılan dünyanın bu gidişini durdurmak için en çok çaba harcayan, Japonya'ya atılan atom bombalarının acısını şiirine en çok yansıtan Türk şairi O, Kuvâyi Milliye hakkında destan yazan tek şair O. O, vatan hasretini yüreğinden duyumsamış, vatan hasretiyle yanmış büyük bir şair. Bir dönem, şairinin şiirleri 40 dilde basılıyorken, Türkçede yasaktı. Bunun acısı içinde, vatan hasreti çekerek hayata gözlerini yumdu. Şu an dünyanın en bilinen, sevilen, her dilde basılan, en çok okunan şairlerinden biri. Biz aydınlarımızın değerini ancak onları yitirdikten sonra anlayan bir millet ve devletiz. O'nu yitirdik ve değerini ancak anladık.
O'nun şiirlerindeki umut, şu an her şeye, tüm tersliklere, aymazlıklara rağmen içimizde yaşıyor ve O'nun ideali değişen dünya konjonktüründe izleğimiz olarak bize doğru yolu gösteriyor, bizi aydınlatıyor.
"Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nâzım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret..."
Ah, Nâzım ah! Senden öğrenecek ne çok şeyimiz var!
Yeni yorum gönder