Geçtiğimiz haftalarda organ yetmezliği teşhisiyle yoğun bakıma alınan sinema tarihçisi, yazar, çevirmen Rekin Teksoy 84 yaşında yaşama veda etti. Teksoy, Decameron çevirisi ile İtalya Cumhurbaşkanı Kültür Şövalyeliği unvanını; İki Efendinin Uşağı çevirisiyle Avni Dilligil En İyi Çeviri Ödülü'nü, İlahi Komedya çevirisiyle İtalyan Senatosu Çeviri Ödülü'nü almıştı.
Rekin Teksoy kimdir?
Saint Michael Fransız Lisesi,İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi ve Roma Hukuk Fakültesi'nden mezun olan Rekin Teksoy, Yön, Sosyal Adalet, Ataç dergilerinde başlayarak çeşitli yayın organında sinema konusunda yazılar yazdı; Ramazan Arkın'ın sahibi olduğu Arkın Yayınevi'nin hazırladığı Sinema Ansiklopedisini ve Cumhuriyet Ansiklopedisinin yayın yönetmenliklerini ve yazarlıklarını yaptı. Birçok önemli yazarın eserini Türkçeye çevirdi.
Rosa Lüksemburg adlı oyunu, Küçük Sahne'de uzun süre sahnelenen sanatçının en önemli yapıtlarından biri; Rekin Teksoy'un Sinema Tarihi adlı kitaptır. Bu yapıt, arka kapağında belirtildiği gibi "Bugüne kadar Türkiye'de yazılmış ve yayınlanmış en kapsamlı sinema kitabı" dır. Sinematek Derneği yönetiminde görev alıp, bir ara ikinci başkanlık görevinde bulunan Rekin Teksoy, tiyatro-sinema oyuncusu Sevil Candan'la evlenip ayrıldı. Larousse Gastronomique'in de Türkçe basımının danışmanlar kurulunda yer aldı. Teksoy, on yılı aşkın bir süre boyunca TRT 2 televizyonunda sinema ve edebiyat programı yapan ve yirmi yıl boyunca İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Sinema derslerini vermiştir.
Sabit Fikir yayın yönetmeni Elif Bereketli'nin, Rekin Teksoy'un çevirmenliğine dair Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı:
"Bence çevirmenlik Don Kişotluk"
Deneyimli çevirmen Rekin Teksoy, İtalyan hükümetinden İlahi Komedya çevirisi için şövalyelik unvanı aldığında, hazırladığı kutlama afişlerinde şöyle diyordu Oğlak Yayınları’ndan yayıncısı Raşit Çavaş: “Çeviri meşakkatli bir meslektir. Ama bakarsınız şövalyelik unvanı alıyorsunuzdur, ya da dünyanın en önemli kiliselerinden birinde sizin için bir tören düzenleniyordur.” İşte önceki gün de, bu onurlu günlerden biriydi Rekin Teksoy için. Hasan Anamur başkanlığındaki Çeviri Derneği’nin, usta çevirmene “çeviri alanına yaptığı katkılardan dolayı” verdiği Yaşamboyu Başarı Ödülü’nün töreni, Nişantaşı Yekta Restoran’da Teksoy’un sevenlerinin de katılımıyla yapıldı.
Teksoy’un 60 yıllık çeviri macerası, 1950’li yıllarda St. Michel Fransız Lisesi’nde öğrenci olduğu yıllarda başlıyor. Bir diğer deyişle, İtalyancadan yaptığı çevirilerle tanıdığımız Teksoy, çeviriye Fransızca ile başlıyor. Teksoy’un çeviri yapmasına, o zamanlar Reader’s Digest dergisinin başında olan Adnan Tahir önayak oluyor. Böylece ilk olarak Françoise Sagan’ın Bonjour Tristesse’ini çeviriyor Teksoy. Bu ilk deneyim 1928 doğumlu çevirmen için bir sürprizle sonuçlanıyor: Ancak kitap basıldıktan sonra görüyor ki, adı artık onun çevirdiği gibi Günaydın Hüzün değil, Babam ve Metresleri!
Hukuk eğitimi alan Teksoy, İtalyancayı Fransızcadan yıllar sonra, deyim yerindeyse skolastik bir eğitimle öğreniyor. Her gün bir cümle ezberleyerek işe koyulan usta çevirmen, bir süre sonra İtalya’ya gidiyor ve İtalyancayla profesyonel ilgisi aslında orada başlıyor. RAI’de hem redaktörlük hem de sunuculuk yapan Teksoy 30 yaşında Türkiye’ye döndüğünde ise birkaç çevirinin ardından, Arkın Yayınevi’nde 10 yıl emek vereceği ansiklopediciliğe girişiyor.
"En mutlu yıllarımdı"
Daha sonra çeviriden bir süre uzak kalan Teksoy, üniversitede Fransızca okutmanlık yaptığı yıllarda, dostu Erdal Öz’ün teşvikiyle çeviriye tekrar, ama bu sefer ses getirecek bir şekilde dönüyor. Öz, Teksoy’a Decameron’u çevirmesini önerince; Teksoy iki yıl sürecek bu işin başına oturuyor. “Hayatımın en mutlu iki yılıydı” diyecek kadar zevkle yapıyor bu çeviriyi Teksoy. “Ardından İlahi Komedya’yı çevirebilir miyim acaba” sorusu geliyor; ardından Calvino, Pavese, Buzzati... Sonrasında ise birçok ödüle değer görülüyor çevirmen: Decameron çevirisi ile ‘Şövalyelik Unvanı’, İlahi Komedya çevirisi ile ‘İtalyan Senatosu Çeviri Ödülü’, Rosa Luxemburg çevirisi ile ‘Avni Dilligil Çeviri Ödülü’.
Teksoy, çevirmenliği Don Kişotluğa benzetiyor: Tüm çevirmenler ellerinde kılıçları değirmenlere hücum eden savaşçılar. Çeviride izlediği yol ise “Yazar bunu Türkçe yazsaydı nasıl yazardı?” diye düşünüp karar vermek. Ancak bu Can Yücel’in efsaneleşen çeviri anlayışına yakın bir tavır değil. Teksoy, Yücel çevirilerini abartılı bulduğunu söylüyor ve ‘Yazardan çok okura’ değil ama ‘kaynak dilden çok hedef dile’ yakın durmanın doğru olduğuna inanıyor. “60 yıl önceki çevirime baktığımda bugün tek kelimesini bile değiştiremiyorum” diyen Teksoy’a göre her çevirmen kaçınılmaz olarak bir ‘hain’; zaten aksi ‘noter çevirisi’ gibi sıkıcı bir iş çıkarıyor ortaya. Ancak eklemeden geçemiyor Teksoy: “Umarım 60 yıllık çeviri hayatım boyunca, masumane ihanetlerim yazarların hoşgörü sınırları içinde kalabilmiştir.”
Rekin Teksoy; 90'lı yılların başlarında TRT 2 kanalında haftanın belirli günlerinde yayınlanan etkileyici birçok filmin yayınlandığı dönemlerde, film başlamadan önce tek başına ya da konuğuyla birlikte yorumlar, tanıtırdı. Kendisinin yorumladığı, izlediğim, aklıma ilk gelen film " Kızarmış Yeşil Domatesler"... O dönem için hiç izlemediğim, ismini duymadığım filmlerin yanında daha önceden izlediğim birçok filme getirdiği ilginç yorumlar bu filmleri tekrar tekrar izlememi sağlamıştı.. Nur içinde yatsın..
Rekin Teksoy, riyasız entelektüel nasıl olur sorusunun tam karşılığıydı. Sessiz sedasız göçüşü de ondan. Mekânı cennet olsun.
Yeni yorum gönder