Alman yazar Rilke'yi çoğunlukla şiirleriyle tanırız, ama o bir romanın yanı sıra, çok sayıda yayımlanmış mektubu da bulunan bir yazar aslında. Öyle ki, Rilke'nin mektupları çok farklı kombinasyonlarla, çok farklı baskılarla okurla buluştu bugüne dek. Bunlardan biri de Greene Jane Bannar'ın derlediği Letters Of Rainer Maria Rilke - Vol II: 1910-1926. Bu baskı henüz Türkçede yok, ancak Brainpickings adlı site bu kitaptan bir bölümü yayımladı. Biz de bu vesileyle sizlere aktarıyoruz.
Rilke, romanı Malte Laurids Brigge'in Notları'nı tamamladığı dönemde yazdığı bu mektuplarda hayat, aşk, edebiyat hakkında zamansız bir bilgelik sunuyor, pek çok konuya değiniyor. Rilke, kendisinden bir tavsiye isteyen genç bir kadına yazdığı bir mektupta ise beden ve akıl ayrımına odaklanıyor. Yani, modern hayatın sanatçıya atfettiği sıfatlara, sanatçıyı “yoksul ve tamamen 'aklı' önemseyen, bedenini ve bedensel ihtiyaçlarını tamamen bir kenara bırakan yüce varlık” olarak gören bakışa değiniyor. İşte Rilke'nin 46 yaşındayken, 1921 yılında yazdığı o satırlar:
Zihnimde yükselen ne varsa, tıpkı bir giriş taksimi gibi, önce kanımda filizlenmiştir aslında; ve ben, tam da bu yüzden, çalışmalarımdan önce gelirim. Bu filizler, tüm tahriklerden, tüm uyarıcılardan arınmış, saf ve basit yaşamım sayesinde serpilebilmiştir; böylece aklımı çelen unsurlar olmaksızın, uyumda gizlenen sahici ruhsal neşeyle ve mutlulukla kalabilir, Doğa'nın bütünüyle birlikte yüceldiğimi hissedebilirim.
[…]
Bilincime baktığımda tek bir kural görürüm, o durmadan emreder: Kendimi kendime kilitlememi ve kalbimin tam ortasından bana dikte edilen görevi bir hamlede tamamlamamı... Emirlerine uyarım. Eylemlerim fedakarlık ve itaatkarlıktan kaynaklandığı sürece, irademe müdahale etmeye hakkım yok.
Rilke aynı mektupta Malte Laurids Brigge'in Notları'nın kahramanının yaşam felsefesine gönderme yaparak sanatın doğası hakkında da şu sözleri sarf ediyor:
Bir şeylerin sana açılmasını, kendisini anlatmasını istiyorsan, bir süre için yalnızca belli bir şeye odaklan; sadece o varmış, senin özverili ve özenli aşkın evrenin merkezine sadece bu şey sayesinde yerleşiyormuşçasına... “Kader” lafından korkma... Ben bir anda gelen, aklının ve yaşam pratiklerinin doğasından kaynaklanan eğilimlerini kurcalayıp yok edebilecek tüm dış olayları (mesela, hastalıklar da dahil) kader olarak adlandırırım.
Bunu kendime öğrettiğimde sanki kalbime bir ok saplanmıştı; alev alev bir oktu bu. Kalbimi yarmıştı, bana her şeyi daha net görebildiğim bir yangın bıraktı. Bugün bu inatçılığı, bu ateşli dikkafalılığı anlayan az sanatçı var. Ama bana kalırsa bunu anlamadan sanatın her zaman kıyısında köşesinde kalmak mecburiyetinde insan. Tabii bu durum da güzel bazı şeyleri keşfetmeye yarar. Ancak, yine böylesi bir durumda, o ikide bir, bir “darbe” ile başarıya ulaşırken, biz yalnızca yeşil masada bir oyuncu olarak bocalıyor, işi şansın vicdanına, yani kanunun uysal ve becerikli taklitçisine bırakıyoruz.
* Görsel: Rilke'nin eniştesi Helmuth Westhoff'un 1902 tarihli Rilke portresi
EB
Yeni yorum gönder