“Bir dil baskı altında tutulup engellendiğinde, o dili öğrenmek cazip olmaktan çıktığında edebiyatı da ya gelişemiyor ya da bir şeylere rağmen yapıldığı için gerçek potansiyelini hayata geçiremiyor. Ve ne yazıktır ki bizler, buna örnekler bulmanın çok kolay olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Kürtçe, Ermenice, Lazca, Rumca veya İbranice fark etmiyor, bu dillerden herhangi birinde edebiyat ya da gazetecilik yapmak isteyenleri soruşturmalar, davalar, hapishaneler, ekonomik güçlükler ve hatta ölüm tehlikesi bekliyor.”
Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisinin Ağustos 2014 tarihli 42. sayısının dosya konusu, “azınlık dilleri ve edebiyatları”... UNESCO’nun “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre, Anadolu’da konuşulan on sekiz dil, önlem alınmazsa bu yüzyılın sonunda kaybolacak. İşte bu bilgiden yola çıkan Gökçe Gündüç, “Ulus, Devlet ve Dil: Babil Kulesi’ni Yıkmak” başlıklı yazısında Türkiye’de yaşayan dillere ve bu dillerin edebiyatlarına daha yakından bakıyor.
“UNESCO, dillerin taşıdıkları kültürel zenginlikle beraber yok olup gitmemesi için azınlık dillerini koruyan ulusal politikalar ile anadilde eğitim sistemlerinin geliştirilmesini öneriyor. Bu adımların atılabilmesi için devlet otoritesinin asimilasyonu bir insanlık suçu, dil çeşitliliğini zenginlik olarak görmesi, bunların hiçbirini yapmadığı durumlarda da hiç değilse gölge etmemesi gerekiyor şüphesiz. Diğer yandan üniversitelerin de dil ve edebiyat alanında benzer bir vizyon benimsemesi, en azından seçmeli dersleri bu doğrultuda belirlemesi süreci geri çevirmede mühim.”
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi halini alan Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay azınlık edebiyatında dolaşıyor. Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı’na Gola Derneği’nin kurucularından Refika Kadıoğlu’nu konuk ediyor; daha çok kadınların inisiyatifi alıp erkekleri işlerine dahil ettikleri küçücük ama alabildiğine dinamik bir sivil toplum örgütü Gola. Yıllardır Yeşil Yayla Festivali’ni düzenliyor. Yeşil Yayla Festivali’nin asıl işlevi de, Laz kültürünü koruyup yeniden üretecek bir iletişim ortamı oluşturmak.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Sedat Girgin
Kelebek Etkisi’nde Elif Tanrıyar, yaz aylarının vazgeçilmez “etkinliği” düğünlerden yola çıkarak, edebiyatın düğünlerini “çekiştiriyor” bu ay. Fikri Sabit’in gündeminde ise, turistlerin otellerde bıraktığı kitaplar var...
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Hanya Yanagihara, Ayfer Tunç, Mehmet Kanar, Peter Carey, Olivia Judson, Murat Başekim, Juan Pablo Villalobos, Fatih Öcal, Halil Turhanlı ve Ertuğ Uçar’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Mert Tanaydın, Nazan Maksudyan, Müge Karahan, Selçuk Uygur, Hayati Roman, Melisa Kesmez, Oylum Yılmaz, A. Ömer Türkeş, küçük İskender ve Burcu Bayer yorumluyor. Aysu Önen, Harry Potter kitaplarının yazarı J. K. Rowling’in Robert Galbraith takma adıyla yazdığı polisiyesi Guguk Kuşu’nu değerlendirirken; Yankı Enki de, bugünlerde televizyon dizisi uyarlaması yayınlanmaya başlayan, Tom Perrotta’nın Kalanlar’ından bahsediyor. Ceyhan Usanmaz’ın Karşılaştırmalı Eleştiri sayfalarına taşıdığı kitaplar ise, Fare Kral ile Kral Fare.
Hasan Cömert “Uyarlanmayan Uyarlamalar” başlıklı yazısında sinemadaki çizgi roman uyarlamalarını gündeme getirirken, Fisun Yalçınkaya da yeni Asteriks macerasını tanıtıyor. Keşfet bölümünün bu ayki konuğu Volkan Öktem; SabitFikir okurlarına kendi el yazısıyla Tanrı’nın Tarihi kitabını öneriyor. Karne sayfalarında da bu ay Libris Lipum ile Bila Perva’nın notları, her zamanki gibi, bıraz kıt.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Can Çetinkaya’ya ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir'i nereden bulacağız?
Selçuk Ören
Yayın yönetmenliğini Elif Bereketli'nin yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; Idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Dosya yazısından
Gökçe Gündüç
...
Dillerin yok olması veya başka topraklara göç etmesi süreci, ulus devletlerin sahneye çıkışından ayrı düşünülemez şüphesiz. Çünkü ulus devletlerin ulusal dilleri vardır ve bu devletler diğer dillere yönelik çoğu zaman dışlayıcı, kimi zamansa baskılayıcı veya engelleyici politikalar benimser. Bazı dillerinse yazılı edebiyat geleneği yoktur. Dolayısıyla bu dilleri konuşanlar azaldıkça, o diller de unutulur. Öte yandan küreselleşen/tektipleşen dünya, bazı dilleri öğrenmeyi zaman kaybı haline getiriyor. Artık aileler, çocuklarına iş bulmalarını kolaylaştıracak dilleri tavsiye ediyorlar. Tüm bunlar dillerin kültürel zenginlikleriyle beraber yok oluşuna zemin hazırlıyor. Öyle ki UNESCO’nun “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre, dünyadaki 6 bin 700 dilden 2 bin 471’i önlem alınmazsa bu yüzyılın sonunda yok olacak.
Bir dil baskı altında tutulup engellendiğinde, o dili öğrenmek cazip olmaktan çıktığında edebiyatı da ya gelişemiyor ya da bir şeylere rağmen yapıldığı için gerçek potansiyelini hayata geçiremiyor. Ve ne yazıktır ki bizler, buna örnekler bulmanın çok kolay olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Kürtçe, Ermenice, Lazca, Rumca veya İbranice fark etmiyor, bu dillerden herhangi birinde edebiyat ya da gazetecilik yapmak isteyenleri soruşturmalar, davalar, hapishaneler, ekonomik güçlükler ve hatta ölüm tehlikesi bekliyor. Azınlık dillerinde edebiyat da, gazetecilik de ancak “bir şeyleri göze alarak” yapılabiliyor. Ermenice öyküler yazan Pakrat Estukyan’ın İzafi Dergi’ye (Aralık-Ocak 2012) anlattığı gibi, politik baskılar henüz daha anadilin öğrenilmesi aşamasında devreye giriyor ve Türkçe edebiyatın bile baskı gördüğü bir ortamda azınlık edebiyatına baskı uygulamaya gerek bırakılmıyor. Estukyan, “Ana dilimde yazdığım öyküleri Türkçeleştirince bir yayınevinin ilgisini çekebildim,” diyerek yayıncı bulmanın zorluğunu da ortaya koyuyor. Bu tablo çerçevesinde Türkçeyi bir kenara koyup, Türkiye'de yaşayan diğer dillere ve bu dillerin edebiyatlarına daha yakından bakalım.
Can Çetinkaya
“Q”, “X” ve “W” Kürtçe ise yasak, İngilizce ise serbest
Özellikle Kürtçe edebiyat söz konusuyken, Kürtlere devlet tarafından kendi kimliklerini yaşayabilecekleri bir alan açılmasıyla edebi üretkenlik arasındaki bağlantıyı tüm netliğiyle görmek mümkün. Nasıl ki 16. yüzyılda yarı bağımsız Kürt hükümdarlıklarının kendilerini kabul ettirmeleriyle doğru orantılı olarak bir edebiyat geliştiyse, 2000’lerin başlarına kadar Kürtçe üzerine yapılan dilsel çalışmaların merkezi de, başta İsveç olmak üzere, Avrupa’daki Kürt diasporasıydı. Ergin Öpengin’in Birikim dergisine (Mayıs 2010) verdiği bilgiye göre, 1974-2005 arasında İsveç’te basılan Kürtçe kitap sayısı 657 iken, 1844-2005 arasında Türkiye’de basılan toplam kitap sayısı, yarısından çoğu son beş yılda olmak üzere 632 idi. 1923-1980 arasında sadece 20 Kürtçe kitap basılmıştı. Kürtçe kitap basan yayınevleri, kültür merkezleri ve enstitüler 1991’de Kürtçenin kullanılmasına yönelik yasak kaldırılınca ortaya çıkabildi ancak. Haftalık bir Kürtçe gazete, 10’un üzerinde Kürtçe dergi yayımlanmaya başladı. 2002’de yerel dillerin özel kurumlarda öğretilmesi yasallaştı. Bu adımları Kürtçe yayın yapan TRT 6 izledi.
...
Yeni yorum gönder