“İnsanoğlunun gezip gördüğü yerleri anlatma tutkusu çok eski çağlara –ilk yazılı metinlere, masallara, destanlara, efsanelere– kadar uzanır. Gılgameş destanında ölümsüzlük, Odysseia’da krallık, Ergenekon’da yurt vaadi ile yollara düşülür. Ve hepsinin ortak noktası, varılacak hedeften ziyade hedefe götüren yoldur. Gittiklerleri yerlerden ziyade yolculuk sürecidir anlattıkları. Yol, bir araç olmaktan çıkıp amacın kendisi olmuş, bir sembole dönüşmüştür.”
SabitFikir dergisinin Aralık 2015 tarihli 58. sayısının dosya başlığı, “Bir arayış, özgürlük ve kaçış metaforu olarak yol”... A. Ömer Türkeş, dosya yazısında bilinmeyen yerlerin edebiyattaki asıl karşılığını roman sanatıyla bulduğunu hatırlatarak, -geçmişten günümüze- büyük yolculuk romanlarını mercek altına alıyor; biten her yıl da bir yolun sonu, yeni başlayan yıl ise yeni bir yolculuk sayılmaz mı zaten?
“Uzak diyarların kapılarının açılması insanda keşfetme duygusunu kışkırtır. Bir seyyah, bir maceracı ya da bir yazar başka yerlerde başka hayatlar bulmak veya hayatlarına farklı anlamlar katmak için çıkabilir yolculuğa. Ve yolculuklar kadar, yolculukta keşfedilenler de doğduğu günden bu yana roman sanatının konusudur. Peki, yolların kısaldığı günümüzde, yol metaforunun sonuna gelmiş olabilir miyiz?”
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay yolda kalanlara, kendisini kaybedenlere, uzakları arayanlara, aşkı bulanlara, ekmeğinin derdine düşenlere, hayatın anlamını bulanlara, yüzünü doğaya dönenlere, rüyalarda gezenlere ortak oluyor.
Ayşe Çavdar ise bu sayıda EdebiyatDışı'na, “yolların hâkimi” sayılabilecek birini, uzun yıllar tır şoförlüğü yapmış Özgür Acar'ı konuk ediyor. "Turist mantığıyla bakıyordum," diyen Özgür Acar, Afganistan ve Irak’ı bir savaş muhabiri gibi fotoğrafladığını anlatıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Aslı Yazan
SabitFikir 2016 yılını yepyeni bir köşeyle karşılıyor; KuşBakışı sayfaları her sayıda, bir yazarın çalışma masasının fotoğrafını ve aynı yazarın daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bir metnini ağırlayacak. İlk konuk ise, yeni romanı Elveda Güzel Vatanım aralık başında yayımlanan Ahmet Ümit; yazarın sürprizi ise kitaptan tadımlık bir bölüm...
Eleştiri sayfalarında ise tüm dünyada merakla beklenen iki kitabı, Patti Smith’in M Treni ile Harper Lee’nin Tespih Ağacının Gölgesinde adlı eserlerini, Burcu Arman ile Şima İmşir Parker değerlendiriyor. M Treni, Patti Smith’in kişisel tarihini yol belleyip geçmiş ile bugün arasında ring seferleri yaparken, Tespih Ağacının Gölgesinde bülbülü öldürüp Atticus ikonunu yerle bir ediyor.
Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın da, 2016 yılı için bir ufuk taraması yapıyor; “Elime aldığım bir kitabın ufacık bir detayının attığı kancaya takılarak tercihlerimi yaparım genelde. Ama bir bilene, kitabevi çalışanına başvurmak, yılbaşı için özel hazırlanmış seçkilere bakmak da işe yarayabilir.”
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Yalçın Tosun, Simon Critchley, Lars Iyer, Melisa Kesmez, Gert Jonke, Marcel Proust, Yaşar Miraç, Faruk Duman, Nadia Hashimi, Tibor Fischer ve Gülşah Elikbank’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Ali Bulunmaz, Can Semercioğlu, Seda Ateş, Burcu Bayer, Gökçe Gündüç, küçük İskender, Osman Çakmakçı, Oylum Yılmaz, Nazan Maksudyan, Hayati Roman ve Yankı Enki yorumluyor.
F. Cihan Akkartal, Televizyon sayfalarında Ocak 2016’da bir mini-dizi ile yeniden karşımıza çıkacak X-Files'ı masaya yatırıyor: “Bugün televizyonun altın çağı dediğimiz fenomeni teşkil eden The Wire, Mad Men, Sopranos, Breaking Bad gibi diziler X-Files’ın açtığı yoldan yürümüştür aslında.”
Ceyhan Usanmaz ise Çizgi Roman sayfalarında Ankara Üçlemesi’ni ele alıyor; “Uzak Şehir, Dumankara ile başlayıp Emanet Şehir ile devam eden üçlemeye kara (noir) bir nokta koyuyor.”
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Tayfun Pekdemir’e ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
2015’in öne çıkan 50 romanı...
Ethem Onur Bilgiç
E-postalar, onlarca telefon konuşması ve bir süre sonra yapboza dönen tablo çalışmaları sonucunda (yorgun ve) gururluyuz. 2015 yılının “öne çıkan” 50 romanı listesi de bu sayının sürprizi! Kasım 2014 ile Kasım 2015 tarihleri arasında yayımlanmış 50 romanı, 56 isim belirledi. (A. Ömer Türkeş, Ahmet Ergenç, Ali Bulunmaz, Arzu Erol, Asuman Kafaoğlu-Büke, Aysu Önen, Bâki Asiltürk, Behçet Çelik, Behlül Dündar, Berrak Göçer, Burcu Arman, Burcu Bayer, Bülent Usta, Can Semercioğlu, Cenk Gündoğdu, Ceyhan Usanmaz, Derviş Şentekin, Egem Atik, Elif Tanrıyar, Eray Ak, F. Cihan Akkartal, Faruk Duman, Ferhat Uludere, Fırat Demir, Gökçe Gündüç, Hakan Bıçakcı, Halil Türkden, Hande Gürses, Hande Öğüt, Hasan Cömert, Hayati Roman, Hikmet Hükümenoğlu, Hilmi Tezgör, İpek Şoran, Kaya Genç, Kıvanç Koçak, küçük İskender, Levent Cantek, Mehmet Said Aydın, Melisa Kesmez, Meltem Gürle, Mert Tanaydın, Mustafa Çevikdoğan, Müge Karahan, Nazan Maksudyan, Nilay Kaya, Nurduran Duman, Oylum Yılmaz, Sabri Gürses, Seda Ateş, Sibel Oral, Şima İmşir Parker, Tanıl Bora, Tülin Er, Yankı Enki, Yenal Bilgici)
SabitFikir’i nereden bulacağız?
Mete Kaplan Eker
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
Hiç aklımıza düşmemiş olması imkansız zaten ama sanki şu sıralar daha sık duyar/dillendirir olduk. “Gün olur, alır başımı giderim...” Yakın çevremizden ya da daha geniş anlamda çevremizden sıkıldığımızda; yaşadıklarımız, tanıklık ettiklerimiz bunalttığında, üzdüğünde, kızdırdığında aklımızın bir köşesinde bu “seçenek” de beliriverir ister istemez; ilkel bir dürtü gibi, “Git,” der sanki içimizdeki bir mekanizma...
En ince ayrıntısına dek planlı da olsa, bir kez yola çıktıktan sonra, ne yönde nasıl ilerleyeceğimiz de artık pek elimizde değildir. Üstelik dönüşsüz de olabilir elbette çıkılan yol ama bir geri dönüş olacaksa bile, başlangıç noktasına hep farklı bir şekilde varırız.
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
A. Ömer Türkeş
İnsanoğlunun gezip gördüğü yerleri anlatma, okuyucuların da onların anlattıklarını okuma tutkusu çok eski çağlara kadar uzanır. Derler ya, “uzaktan gelenin anlatacakları vardır.” İlk yazılı metinlere, masallara, destanlara, efsanelere kadar uzanan kadim yol anlatılarında, yolların sonunda elde edilecek bir “armağan” vardır. Buna ulaşmak için Kaf Dağı’nı aşmaya çalışır masal kahramanları. Gılgameş destanında ölümsüzlük, Homeros’un Odysseia’sında krallık, Türk destanı Ergenekon’da yurt vaadi ile yollara düşülür. Herodotos’un tarihi, Strabon’un coğrafyası, Anabasis’in seferi, onların mirasını devralan seyyahların –Marco Polo’nun, Evliya Çelebi’nin– metinleri de hep uzak yerlere, bilinmeyene dairdir. Ve hepsinin ortak noktası, varılacak hedeften ziyade hedefe götüren yoldur. Gittiklerleri yerlerden ziyade yolculuk sürecidir anlattıkları. Yol, bir araç olmaktan çıkıp amacın kendisi olmuş, bir sembole dönüşmüştür.
“Sembol” sözcüğü ile kastedilen, Uzakdoğu dinlerinde çok iyi açıklanıyor: Mesela Taocu inançta yol, insanın kaderini ve onun gerçekleşmesini sembolize eder. Eğer yolcunun geçtiği geçit, “göksel faaliyet”in dünyadaki taklidi ise, yolun kendisi yolcudan ayrı olarak tanımlanamaz. Yol olmadan yolculuk olamaz; fakat bir yoldan söz edebilmemiz için yolcunun varolması gerekir. Öyleyse yolun gerçekleştirilmesi, yolcu için kendi benliğine hac yolculuğundan başka bir şey değildir. Bir başka Uzakdoğu inancı olan Budist geleneğin –Çin, Japonya ve Tibet'teki– yorumu Mahayana’nın kelime anlamı da “büyük taşıt”tır ve “büyük yol” biçiminde kavranır.
(...)
Özgür Acar ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Nasıl başladı tır şoförlüğü macerası?
Süleyman Demirel Üniversitesi Yapı Öğretmenliği Bölümü’nde üçüncü sınıf öğrencisiydim. Aslen ise Kayseriliyim. O yıllarda kız kardeşim de üniversiteye kaydolunca emekli öğretmen babamın bize para göndermesi zorlaştı. Boş günlerimde çalışmam gerekiyordu artık. Önce inşaatlarda çalıştım; mermer, fayans döşedim, amelelik yaptım. Hafta sonları ise tırlara otostop çekip Antalya’ya giderdik. Onların hikayelerini dinledikten sonra başladım bu işe. Hem geziyorlardı hem de para kazanıyorlardı. Ne kadar kazandıklarını sordum. 750-800 euro gibi paralar telaffuz ettiler. Bir öğrenci için büyük paraydı bu. Dedim, ben bu işi yaparım. Kursa yazılıp D sınıfı ehliyet aldım. Bilgisayarlarda tır simülasyon oyunları oynadım gece gündüz. Kimse tır şoförlüğü yapabileceğime inanmıyordu. Kayseri’deki bir firmaya gidip tır şoförü olmak istediğimi söyledim, yüz ifadeleri değişti. 23-24 yaşındaydım. Üniversite öğrencisi olduğumu söyleyince, bu işi yapamayacağımı söylediler. Onlara göre, bu iş üniversitede okuyan birinin yapabileceği bir iş değildi. Bir gün şoförleri bırakıp gitmiş, aracı da göndermeleri gerekiyormuş, beni aradılar. Bana aracın nasıl sürüleceğini tarif ettiler ve Tahran’a gitmemi söylediler. Pasaport çıkartıp yola koyuldum. Yolda firmanın bir iki aracı bana yetişti. Onlar bana yardımcı oldular. Doğubayazıt’a kadar işler kolaydı, sonrası zor... İlk kez yabancı bir ülkeye gidiyordum. Ama karşılaştığım her insandan bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Zaten İran’da herkes Türkçe biliyordu. O sene iki üç kere gittim İran’a. Fotoğraflar çektim. Arkadaşlara gösterdim, inanamadılar. Babam bana hep destek verdi. “30 yıl memurluk yaptım, hiç yurt dışına çıkmadım, sen git hayatını yaşa,” derdi.
(...)
Yeni yorum gönder